Tarih: 01.01.0001 00:00 631

Hakan Çelik: Çocuk yapanlar çok cesaretli!

Gazeteci, Radyocu, Televizyoncu… Üç işini de üç ayrı kurumda yapıyor. Hepsinde de gözde. Medya öyküsünü anlatan Hakan Çelik'in bir endişesi dikkat çekiyor.

Hakan Çelik: Çocuk yapanlar çok cesaretli!
GALERİ İÇİN TIKLAYIN

Nursel Tozkoparan'ın röportajıGazeteci, Radyocu, Televizyoncu… Bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar çok az gazetecilerden Hakan Çelik…Kendisini Oylum Talu ile birlikte yaptığı hafta sonu programından beri takip ederim. Ekran duruşu, seçtiği konular ve konuklar, konuları ele alışı, sorduğu sorularla hep dikkatimi çekmiştir. Bunun yanında TRT Radyo'da yaptığı programları ve köşe yazılarını da göz ardı etmemek lazım…Hakan Çelik’in diğer bir özelliği ki bence çok önemli, kamplaşmadan uzak; ‘yandaş’, ‘candaş’ ayrımı yapmaksızın, nehrin her iki kıyısında çok rahat bulunabilmesi… Polemik peşinde  koşmayan, insanları ötekileştirmeyen, küçümsemeyen, siyasi durumlara göre pozisyon almayan bir gazeteci.  Ciddi kutuplaşmaların yaşandığı şu dönemde hem TRT’de hem de 24’de program yapmak, ayrıca Posta Gazetesinin Ankara Temsilcisi ve köşe yazarı olmak herkesin başaracağı işler değil… Çünkü O sadece işini iyi yapmakla, bilgi birikimini ve yeteneklerini geliştirmekle meşgul… Marjinal kişiliğinin yanında enteresan hobileri olduğunu da öğrendim bu sohbette… Türkiye’nin en büyük müzik arşivlerinden birine sahip…Tüm ulaşım araçları ilgi alanında… Öyle ki otomobil ve uçaklardan oluşan büyük bir maket koleksiyonuna sahip..Seyahat etmek vazgeçilmezi Hakan Çelik’in. Merak ve öğrenme duygusunu ancak böyle tatmin ediyor. Hobilerinin oluşmasında annesinin çok büyük rolü olduğunu, kendisini şekillendirdiğinin altını çiziyor…Hakan Çelikle sohbet etmeyi çok önemsedim. Randevu yerimizi kendisine bıraktım. Farkını orada da gösterdi…Taksim’de bir kütüphane ortamı olan cafede buluştuk… Kitapların arasında, sıcak çayımızı yudumlarken sohbetimizi yaptık… Belki biraz uzun bir sohbet oldu ama okuduğunuzda değeceğini düşünüyorum.

TÜRKİYE’NİN GÜVEN VERMİYEN ŞARTLARI BENİ ENDİŞELİ YAPTI

- Ekranda çok cool bir görüntünüz var. Gerçekten öyle misiniz yoksa ekran duruşunuz mu böyle?- Serinkanlı olduğum söylenebilir ekranda en rahat insanlardan biriyim. Kolay sinirlenmem. Ancak endişeli ve kaygılı olduğum yanlarım da var. Bunu ekran başındakilere ya da çevremdekilere hissettirmem. Endişelerim çoğunlukla ailem ve sevdiğim insanlarla ilgilidir.  Olası aksaklıklar ve alternatif çıkış yollarına karşı hep alarmda hissediyorum kendimi.  Her şeyi en ince detayına kadar düşünür ve planlarım. İsviçre saatleri gibi tıkır tıkır hatta fazla çalışan bir kafam var. Beni bu hale Türkiye’nin güven vermeyen, öngörülemeyen şartları getirdi galiba. Planlamadan nefret edilen bir ülkede yaşadığım için günlük hayatta çok zorlandığım anlar oluyor. Garsona yemek siparişi verirken bile istediğim şeyi üç kere tekrarlamak zorunda kalıyorum, çünkü adam not almadığı ve işine konsantre olmadığı için mutlaka yanlış getiriyor.  - Bu yapınızdan memnun musunuz?- Çok memnunum. Bu yapısal bir şey. Hayat şartları ve ülkenin durumu insanı her an alarm durumunda olmaya itiyor. - Bu biraz size has bir özellik, hayat herkesi bu hale getirmiyor.- Tabi herkes bu halde değil. - Peki, bu anlamda kendinizi beğeniyor musunuz?- Beğeniyorum. Bizim mesleğimiz biraz gözlemlemeye dayalı. Eskiden her gittiğim yere klasik Moleskine defterimi götürürdüm. Şimdi onun yerine yedek telefon olarak iphone taşıyorum. İphone, gördüklerimi kaydetmek, fotoğrafını çekmek, not almak için yararlı bir multimedya not defteri gibi geliyor bana. Blackberry’yi ise günlük telefon olarak kullanıyorum. Medya özellikleri çok kötü ama klavyesi kullanışlı. - KENDİSİ İLE DALGA GEÇEN BİRİYİM- Özeleştiri yapar mısınız? - Elbette. Kendisiyle dalga geçebilen biriyim. İnsanın kendini sorgulaması, eleştirmesi, kimi zaman tiye alması çok işe yarayan, aksayan yönlerini fark etme imkanı sağlayan bir şey. Uçaklarda ve otomobillerde seyahat bilgisayarları vardır, anlık olarak oluşan aksaklıkları gösterirler. Mesela otomobilde lastik havası indiyse sesli bir uyarı gelir. Bu durum size hemen kaza yaptırmaz ama onu makul bir zaman diliminde onarmazsanız tatsız şeyler olur, gider bir yere vurursunuz. Günlük hayatlarımızda da benzer şeyler olduğunu düşünüyorum. Aksayan yönlerimizi kabul etmek ve mümkünse onun üzerine gidip değiştirmeyi denemek lazım. - En çok eleştirdiğiniz yönünüz nedir?- Şimdi söyleyeceğim şey size biraz enteresan gelebilir. Çünkü çok yoğun ve işini iyi planlaması ile tanınan biriyim ama zaman yönetimini daha da iyi yapabileceğime inanıyorum. Bunu belki takıntılı bir mükemmeliyetçilik olarak da değerlendirebilirsiniz ama zamanı biraz daha verimli kullanabilirsem yaptığım işlerin kalitesinin ve çeşitliliğinin daha iyi olacağını düşünüyorum. - BAŞARI KALİTELİ İŞLER ORTAYA KOYABİLMEKTİR- Kendinizi başarılı buluyor musunuz?- Eh fena sayılmam! - Peki, başarı nedir sizce? Başarının ölçüsü nedir?- Ben başarıyı kalite ile paralel çizgide görüyorum. Başarı kaliteli işler ortaya koyabilmektir. Bizim ürünlerimiz, radyo - televizyon programları ve gazeteler. Reyting ve tirajları önemsemekle beraber herşeyin bunlarla sınırlı olmadığını düşünüyorum. Çıtayı çok düşürmeden de bunları yapabilmek mümkün. Kaliteli olduğu için ses getiren işler peşindeyim. Gazete röportajlarımda, radyoda yaptığım müzik programlarında ya da televizyonda bunu yakalamaya çalışıyorum. - Özel hayatınızı çok özel mi muhafaza ediyorsunuz? Hiç sansasyonel bir şey yaşamıyor musunuz? - Şimdi üç beş tane mekan vardır ki oralara giderseniz mutlaka o kadrajlara girersiniz. Ben oralarda görünüp bir haberin unsuru olmak istemiyorum, ben haberi yaratan insanlardanım, fotoğraf karesinde ya da haberde benim olmam okuyucuyu çok da ilgilendirmiyor diye düşünüyorum. Oralarda olmak gibi bir önceliğim de yok. - Oralara özellikle gitmemek gibi bir çabanız var mı?- Sevmiyorum, çünkü gidilebilecek bütün mekanlar çok gürültülü. Ben yüksek volümlü sesten kaçan bir insanım. Eğlenelim ve biraz da müzik dinleyelim deyince karşınıza mutlaka bangır bangır müzik çalınan yerler çıkıyor. Öyle bir hale geldim ki, yemeğe gittiğim mekanlarda hiç müzik olmasın istiyorum. Sigara içmediğim için dumanaltı olmamak için eskiden kapalı mekanlara pek gitmezdim. Sağlık Bakanı Recep Akdağ benim gibilerin imdadına yetişti. Makul bir saatte evde olmayı tercih ediyorum. Gün içinde çok renkli ve sıra dışı ortamlarda oluyorum zaten. Bir de benim çok ağır bir tempom var, akşama kadar yoğun şekilde çalıştıktan sonra ‘eller havaya’ yapacak bir atmosferde hissetmiyorum kendimi. Evime gider Bach ya da Vivaldi dinler uyurum. Çok etkileyici birer sakinleştiri gibidirler. Fakat muhafazakar bir klasik müzikçi de değilim. Tarkan, Ferhat Göçer, Funda Arar hatta Orhan Gencebay’ı da çok severim. BENİM KADAR SEYAHAT EDEN GAZETECİ YOK- Siz nasıl eğleniyorsunuz?- Hobilerim var ayrıca çok seyahat eden bir insanım. Hobilerimi günlük hayatımın içine yerleştirdim. Bir anda karar verip dünyanın herhangi bir yerine gidebilirim. Paris, Londra hatta Tokyo’da bulabilirim kendimi. Paris’e, Berlin’e garlara gider trenleri seyrederim. Posta’daki arkadaşlarım benim ne kadar titiz olduğumu bilirler, dünyanın en uzak noktasına bile gitsem yazılarımı, işlerimi aksatmam. Türkiye’de benim kadar çok seyahat eden gazeteci olduğunu sanmıyorum. Her an uluslararası dolaşımda olabilen bir insanım. Mümkün olduğunca bu tip kaçamaklar yaparak soluk almak, merak ve öğrenme duygumu tatmin etmeye çalışıyorum. Müzik benim için çok önemli, beni heyecanlandıran bir müzik etkinliği varsa dünyanın her hangi bir yerine üşenmeden gidebilirim. Bu aralar Dolly Parton, Philippe Jaroussky, Zbigniew Presner, Cristina Branco konserlerini kolluyorum… - Hangi dünya şehirlerini seviyorsunuz?- Lizbon, San Francisco, Belgrad, Stockholm, Saraybosna…- ÇOCUK SAHİBİ OLMA KONUSUNDA CİDDİ ENDİŞELERİM VAR- Aile kurumuna, evliliğe nasıl bakıyorsunuz?- Aile kurumuna saygılıyım ve toplumsal hayata önemli katkıları olduğunu düşünüyorum. Ancak kabul edelim ki yürüyen evliliklerin sayısı çok az. Çocuk sahibi olma konusunda da ciddi endişelerim var. Okul servislerinin durumundan tutun da doğum anında çocukları karıştıran hastanelere kadar haberleri şaşkınlıkla okuyorum. ÖSYM’de yaşanan olaylar, dershane fenomeni ve daha başka onlarca şey var. Mesela çocuklara 20 senede doğru dürüst yabancı dil öğretemeyen bir eğitim sistemimiz var. Yani çocuk sahibi olmayı zorlaştıran ve insanı umutsuzluğa sevk eden birçok şey var bu coğrafyada. Çocuk için adeta her şey bir tarafa bırakmak, büyük bir fedakarlık yapmak ve hayatınızı yeniden kodlandırmanız gerekiyor. Evlilik fikrine karşı değilim ama çocuk konusu evlilikten daha uzun düşündüğüm bir konu. Çocuk yapanları çok cesaretli buluyorum. -  Bu biraz da başak burcu titizliği herhalde? Mükemmeliyetçilik. - Ben hayatı düzeltmek, iyileştirmek, aksaklıkları onarmak endişesi ve kaygısında olan bir insanım. Keşke imkanlar koşullar, şartlar, doğa, çevre daha iyi olsaydı da çocuk konusunda daha kolay karar verebilseydik. Bana İstanbul’un Avrupa yakasında bir tane park söyleyin. Kaldı mı? Giderek hayatımızı tüketen, doğal kaynakları yok eden bir yarış ve temponun içerisindeyiz. Evlerimizin çevresindeki yeşilden çok yeni inşa edilecek beton binalar ve AVM’lerle gelebilecek rantın peşindeyiz. Bu normal bir şey değil. - Kardeşiniz var mı?- Evet benden küçük bir erkek kardeşim var. Ali Çelik. Elektrik mühendisi, Bilgi Üniversitesi’nde iş idaresi alanında yüksek lisansını yaptı. Türkiye’de otomobilleri en iyi bilen insanlardan biridir. Doğuş Holding’de, Volkswagen’de çalışıyor.- Sizin bir benzeriniz var mı bilmiyorum; hem görsel basındasınız hem yazılı basındasınız hem de işitsel basındasınız. Kendinizi en çok hangisine yakın hissediyorsunuz? Gazeteci misiniz? Radyocu musunuz? Televizyoncu musunuz?- Aynı anda yoğun tempoda farklı mecralarda çalışan çok az gazeteci var. Bir elin parmaklarını geçmez herhalde. 1992 yılından bu yana aralıksız radyo programları yapıyorum. Türkiye’de birçok radyonun kuruluşunda bulundum ve radyocular yetiştirdim. Bugün radyolarda yayın yapan birçok kişiye benim en azından bir dokunmuşluğum vardır. Dolayısıyla gerçek manada radyocuyum. Fakat daha çok televizyoncu tarafımla tanınıyorum. 8 yıldır televizyon programları yapıyorum. Yayın yaptığım kanalın dışında her gün en azından iki üç kanalda konuk olarak programlara katılıyorum. Bu nedenle insanlar ekran yüzü olarak daha kolay hatırlıyor. Galiba bunların hepsi birbirini besleyen birbirlerini destekleyen mecralar. Bir tercih yapmak zor ama görsel- işitsel medyayı, televizyonu çok seviyorum. SESİMDEN ETKİLENEN KADINLAR OLDU - Neden televizyon desem?- Anlatmaya radyo ile başlayayım. Radyo ortamı çok kendimi bulduğum bir yer. Yani beni hiç görmeyen insanlara mikrofon üzerinden sesimle, anlatımımla, bilgi birikimimle, hatıralarımla, hayallerimle bir dünya yaratıyorum. Sadece sesimi dinleyerek etkilenen kadınlar oldu. Yüzlerce aşk mektubu aldım, benim için yazılan onlarca hikaye geldi sadece sesimle yarattığım dünya nedeniyle. Radyonun hoş, güzel tarafları var. Bunu bir de görselliğin zenginliklerini ve avantajlarını getirip akıtabileceğiniz bir mecra olduğu için televizyon daha öne çıkıyor ve birçok şeyi yapmaya çok elverişli. Gazete yani yazılı mecra daha eski ve insanı bazı açılardan sınırlıyor. Yani televizyon özgürleştiriyor, gazete ise belli kalıplara hapsediyor... - Ama yaşanılan çağ oraya götürüyor …- Evet. Görüntü ve görselliğin zenginliği bizi sürüklüyor. Bir tek fotoğraf karesi bir tek videonun dünyayı değiştirdiğine o kadar şahit olduk ki, Çin’de Tiananmen meydanındaki olayda tek bir çocuğun tankın önünde durması, Romanya’da Çavuşesku’nun yere serilmiş cesedi, Saddam ve Bin Ladin’in görüntüleri... ABD’deki 11 Eylül saldırıları hepimizin aklında değil mi? Bu görsellik olmasaydı, dünyanın en iyi yazarını getirin, Shakespeare bugün hayatta olsaydı ve bunları anlatmış olsa bile etkisi ancak belli oranda kalacaktı. Görsellik öyle bir hafızamıza kazındı ki bir şekilde terörden bahsedildiğinde ya bir Usame Bin Ladin ya da bir 11 Eylül fotoğrafı. Diğer taraftan bütün bu anlattıklarım Batıda sorunlu bir algı yarattı. Çünkü İslam eşittir terör noktasına geldiler.  ANNEMİN BÜYÜK ROLÜ BÜYÜK- Herkesin çocukluk hayalleri vardır ” büyüyünce doktor olacağım “ gibi… Siz ne olmak istiyordunuz?- Aynen öyleydi. Anneme kalırsa benim doktor olmam gerekiyordu.- Olmak istediğiniz işi mi yapıyorsunuz?- Hayalini kurduğum, istediğim işi yapıyorum. İlkokul ortaokul çağında önüme coğrafya kitaplarını açıp, kocaman haritalar önüme koyup onların üzerinden ülkeleri kategorize eden, bu ülkeler böyle bunlar böyle falan diye ciddi ciddi düşünen bir çocuktum. Yani strateji, uluslar arası ilişkiler, askeri kapasiteler, hangi ülkenin kaç tane uçak gemisi var, hangi ülke nereye ulaşabiliyor gibi o yaş grubu için garip sayılabilecek şeylerle meşguldüm. - Sizin bir de uçak, otomobil hatta trenlere özel bir merakınız var…- Bütün ulaşım araçlarıyla ilgileniyorum. TRT Radyo 3’deki müzik programımın adı  da Tren Yolculuğu. Her pazar saat 16.00- 17.00 arasında yayına giriyor. - Ulaşım araçlarına merak nereden geliyor?- Galiba bir yatkınlığım var. Tam kökenlerini bilmiyorum ama biraz annem beni yönlendirdi, şekillendirdi. Çocuk yaşlarda karşılaşılan deneyimler, oyuncaklar, fotoğraflar, okunan kitaplar insanda derin iz bırakıyor. - Annenizin mesleği?- Annem şu anda çalışmıyor, ev hanımı. Çok kültürlü, zengin birikimi olan, güzel resimler yapan, zevkli bir insandır, yeteneklidir. Estetik bakışımın ve eğilimlerimin şekillenmesinde annemin büyük rolü oldu. Küçük yaşta, o kadar güzel kitaplarla beni tanıştırdı ki, o kadar farklı bir görsellik açtı ki zihnimde, o zenginlik bu günlere kadar bende yer etti. Otomobil ve uçaklardan oluşan bir maket koleksiyonum var. Türkiye’nin sayılı ses, müzik arşivlerinden birine sahip olduğumu söyleyebilirim. Radyo programımı TRT’nin arşivini kullanmadan yapıyorum. Karşısına geçip izlemekten keyif aldığım bir müzik sistemim var. - Nerede doğdunuz?- Beyoğlu’nda. İstanbul’da doğdum. - Nerelisiniz?- Doğum yerim burası, annem babam da 1960’lardan beri burada yaşıyorlar. Köken olarakta annemin babası Urfa’dan, babamın ailesi ise Rumeli’den.- Rum, Ermeni ve Yahudi cemaatlerini yakından tanıyorsunuz, çocukluk yıllarınızı geçirdiğiniz yerlerin bunda etkisi oldu mu?- Evet oldu. Çocukluğumuz birlikte geçti. Beyoğlu’nda doğudum, Kurtuluş’ta büyüdüm. HİRİSTİYAN AZINLIKLARLA İLGİLİ OLUMSUZ YARGI VAR

Kaynak : haber7.com


Yükleniyor

Yükleniyor

Yükleniyor

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.