Türkiye’nin büyüme modelinin ithalata dayalı olduğunu artık hepimiz kabul etmiş bulunuyoruz. Zira, alınan bütün tedbirler ve uygulamalar da bunu doğruluyor.
Küresel kriz öncesi, yüksek kur-düşük faiz politikası ile sıcak paraya göz kırpan ekonomimiz, küresel krizle faizleri aşamalı olarak indirip yerini düşük faiz, değerli TL’ye bıraktı. Fakat, gelişmiş ülkelerdeki faizler neredeyse %0 oranına gerilediği için, Türkiye’deki faiz oranları halen daha yabancı parayı çekecek düzeyde. Bu da TL’nin değerli kılarken, ithalatın ihracata oranlı daha fazla seyretmesine, ve yüksek cari açığa sebep oluyor.
Cari açık bir anlamda büyüme demek olduğu için yüksek oranda cari açık yüksek oranda büyüme demek oluyor. Cari açığın yarattığı değerli TL enflasyon oranının düşük çıkmasına yardım ediyor. Dahası, yıl sonu GSYH ve milli gelir rakamları TL’nin değerli olmasından dolayı yüksek çıkıyor. İthalat rakamları bu seviyelerde seyrederken alınan vergilerin de bütçe açığını düşürmesi etksini de söylersek, insanın aklına bu cari açığın aslında iyi bir şey olduğu gelmiyor değil. Cari açığın ne kadar daha finanse edileceğini merak edenlere de, sıcak parayı garantör olarak göstediniz mi tribünlere oynamaya devam ediyorsunuz demektir. Bugün yüksek enflasyon, ciddi oranda bütçe açığı, sıkı maliye politikası, düşük milli gelir hiç bir yönetimin arzu etmeyeceği bir durumdur malumunuz.
Ülkemizdeki ekonomik yapı bu şekilde bir süreç izlerken, milyon dolarlık bütçeleri ile her yıl kafaya oynayan büyük kulüplerimizin de benzer bir yol izlediklerini görebiliyoruz. Yani, büyük kulüplerimizin de tabela başarıları ithalata dayalı. Değerli paramız, yurtdışından ithal ettiğimiz ünlü futbolcuları almamızı kolaylaştırdığı gibi yerli üretimi ciddi oranda törpülüyor. Milyon dolarların üzerinde yıllık sözleşmeler izliyoruz televizyonlarda. Haritada yerini bilmedikleri ülkemizin tadını, meslek hayatlarının son dönemlerinde “emekli ikramiyesi” kıvamında çıkaran ünlüleri ithal ediyoruz. Çok fazla fayda sağlayacaklarmış gibi, son derece yüklü tazminat maddeleri gerektiren anlaşmalar yapmaya zorlanıyoruz üstelik. Futbolda kendi üretimimiz diyebileceğimiz alt yapılarımızdan yetişen gençlerimiz de, bu yıldızların sözüm ona tecrübelerinden yararlanmakla teselli buluyorlar, aylık ikişer bin lira maaşlarının üzerine.
Ama “büyük takım büyük futbolcularla kurulur, büyük futbolcular da dışarda, dolayısıyla ithalata dayalı model bizim büyümemize yardım eder pekala... üretime dayalı büyüme modeli zaman isteyen bişey zahir, fakat zaman bizim için çok değerli” deyip günü kurtarıyoruz. Oysa, dünyada başarıya ulaşmış takımların birer futrbolcu fabrikası olduklarını, en büyük hedeflerinin dünyaya marka futbolcu ihrac etmek ve bunlardan ciddi paralar kazanmak olduğunu görmezden geliyoruz. Bu tür takımlarda başarı kendiliğinden geliyor. Bu yıl UEFA kupasını alan Porto takımının son yıllarda yapmış olduğu ihracat rakamı bu konuya en güzel örneklerden biri, hem çok taze.
Amaç tribünlere oynayıp mevsimlik başarı ise diyeceğimiz yok, fakat uzun vadede bir sistem olarak, üretime dayalı modelse hedefiniz, biz bekleriz, yeterli vaktimiz de sabrımız da var çok şükür.
Murat Çemberci - Haber 7Muratcemberci@unkar.com
Kaynak : haber7.com