ABD'nin küresel planlarının nihai hedefi ne?Süpermen'in ABD vatandaşlığından çıkışı aslında neyin işareti? İşte ayakta alkışlayacağınız bir Cemal Demir yazısı daha:
Bazı kurumları bazı yüzlerle özdeşleştiririz. O simaya pek uygun olmayan biri o konuma geldiğinde uzun süre yabancılık hissederiz. Misal, Amerikalıların büyük bölümü hala Obama’yı gördüğünde, ‘’hakkaten başkanımız şimdi bu kıvırcık kafalı siyah adam mı?’’ diye soruyor için için... Çünkü, ‘’başkan dediğin beyaz tenli, geriye taranmış saçlı, kırmızı yanaklı olur; ağzını yaya yaya konuşur’’ fikrine çok alışmışlar.
***
Çocukluğumun TRT’sinden en net aklımda kalan portrelerinden biri de Perezde Kueyar’dır (Perez de Cuellar). BM’nin gol kaçırmış Guiza bakışlı bu Perulu Genel Sekreterinin yüzü de, devrin Hariciye Nazırı İlter Türkmen’in yüzüyle de birleşince benim için o gün bugündür BM’nin ve küresel diplomasinin yüzü oldu.
Birleşmiş Milletler binasına her gidişimde, üçüncülüğü Türkiye’ye kaptırmış Koreli masum taraftar bakışlı Ban Ki-moon’un resimlerini sağda solda gördüğümde, bir tuhaf olur, halen Malezya’da ahir ömrünü geçiren Kueyar sekreteri ararım. Bir nevi kötü alışkanlık işte…
***
New York’un Manhattan adasının yukarı doğu kesiminde Doğu Nehri’nin kıyısındaki BM kampüsü, ortasında olduğu şehirden kopuk şekilde kendi zamanını, kendi dilini ve kendi kültürünü yaşar. Teknik olarak kampüsün bahçe kapısından geçtiğiniz anda artık ABD’de değil ‘uluslararası toprak’larda sayılıyorsunuz. Bu nedenle de burada çalışan uluslararası gazeteciler burayla ilgili haberlerine mahreç imzası olarak ‘’New York’’ değil, ‘’Birleşmiş Milletler’’ yazarlar.
Küreyi gözetleme kulesi
1945 senesinde BM antlaşması imzalanmasına rağmen yıllarca genel merkezinin nereye inşa edileceği muamma kalmış. Cömertliği ve küresel şefkati dillere destan Rockefeller ailesi, koca dünya müessesinin evsiz olmasına daha fazla dayanamaz ve New York şehrinin hemen kuzeyinde Hudson Nehri havzasındaki ünlü malikanesi ‘Kykuit’i BM’ye merkez olarak bağışlamak ister.
Rockefeller ailesinin ana malikanesinin adı adı olan Kykuit (kaykat okunur), Hollanda dilinde ‘’gözetleme yeri’’ (Hollanda ahalisi bugün ‘uitkijk’ diye yazarmış gayrı) demekmiş. Nasıl bir fanteziyse….
Neyse efendim, Rockefeller’ın ‘kaykat’ı, Manhattan’dan uzak ve izole diye reddedilmiş. Ama ailenin ‘dünyanın hükümeti’ne evsahipliği arzusunu engellememiş bu durum. Hemen East River kıyısında bugünkü kampüsün bulunduğu 70 bin metrekarelik araziyi satın alıp BM’ye hediye etmişler. Ve işte bu Rockefeller arazisi üzerine, BM’nin, New York siluet fotoğraflarında, birçok filmde, çizgi filmde, video oyununda karşımıza çıkan o meşhur 39 katlı yeşil camlı gökdeleni inşa edilmiş. Bir nevi ‘’küresel Kykuit (gözetleme kulesi)’’ gibi…
Konya Ovası, diplomat yuvası!
BM’nin Cenevre, Viyana ve Nairobi’de merkezleri olmakla birlikte ana karargahı New York olageldi. Ancak, bugüne kadar BM’nin en büyük sponsoru olan ABD’nin ekonomik gücü eridikçe, BM’nin başka yere taşınması fikri de daha fazla dillendirilir oluyor. Şanghay’a taşıyalım diyen küresel homo-ekonomistler bir yanda, ‘Kudüs’e taşıyalım’ diyen anti-Amerikan, anti-İsrail ülkeler bir yanda, St Petersburg’a taşıyalım, Toronto’ya taşıyalım, Kuzey Afrika’ya, Dubai’ye taşıyalım gibi sağlamcılar bir tarafta ve ‘taşımayalım, ne diye taşıyor insanoğlu bunu ki, denize atalım’ diyen gundiler bir tarafta...
BM evsahipliğine talip olanların hepsinin gerekçeleri var ama en dikkatimi çeken Dubai’nin gerekçesi: ‘’Dünyanın her arızasına, her sorununa yakınız’’. Valla memleketim diye demiyorum ama bu gerekçe Türkiye için daha çok iş görür. Ben olsam Konya Ovasına kurarım BM kampüsünü. Herkese yakın, herkese ‘gel ne olursal ol gel’ ... Bu yönüyle, bir nevi sorunlu her bölgeye git gel 6 saat… Artık birgün bir Türk BM Genel Sekreteri olduğunda inşallah…
Çocuğunuzun birgün BM Genel Sekreteri olmasını istiyorsanız, kendisine, duyulduğunda dönüp baktıracak bir ismi olmasına dikkat edin. En azından bugüne kadar gelen 8 genel sekreterin isimlerine bir bakınca, BM’nin sanki böyle bir adeti var gibi geliyor. Misal, Trygve, Hammarskjöld, U Thant, Butros Butros, Kofi, Ki-Moon, vs...
Siz dikkat etmeseniz de BM diplomatlarının isimlerini sabah akşam yazmak zorunda olan gazeteciler için isimler her zaman önemlidir.
Gazeteci dedim de, BM’de gazetecilik her zaman büyük bir hevesle başlar. Hemen acemilikle ilk toplantılar ilk raporlar haberleştirilir. Ancak birkaç gün içinde kimsenin okumadığı ve okumayacağı raporları haberleştirmekten, konuşma ve toplantıları haberleştirmekten iflah kesilir ve ‘’Nedir bu şimdi? Kim bu adamlar? Niye bu kadar çok konuşuyorlar?’’ gibi varoluşsal sorularla ezici bir yorgunluğa dönüşür. Arada kendinizi binanın tek konuşulmayan noktası olan ‘Sükunet Odasına (Meditation Room)’ attınız, attınız. Değilse, dinleme melekeniz körelir. Muhatap konuşurken dinlemeyip ne diyeceğini ya da ne soracağını düşünen dinleme özürlü robotik bir insana dönüşürsünüz. Bu yönüyle bir nevi, kimsenin okumadığı, herkesin yazdığı Türk köşe yazarı dünyası gibi…
Bütün BM’yi bir arada tutan sır
Konuşmakla yemek arasında doğru orantı vardır. Mideden ne kadar çok laf çıkarsa o kadar çok gıdayla ikame edilir. Dünyada bu kadar çok konuşan ve yemek yiyen insanı başka yerde bir arada bulamazsınız. BM’nin etrafındaki 1-2 kilometrelik alanın hep restoranlarla dolu olması boşuna değil. Geçtiğimiz aylarda kaybettiğimiz ünlü Amerikalı diplomat Holbrooke, ‘’Yemek, bütün Birleşmiş Milletleri birarada tutan şey herhalde. Abicim bu adamlar hakkaten yemeği seviyor’’ diye bahsedermiş.
Her şeyi, hiçbir ciddi sonuç doğurmayacağını bilmenin rahatlığıyla konuşuyorlar, konuşuyorlar, konuşuyorlar... Misal, her BM Genel Sekreteri Kıbrıs konusuna bayılır. Hiçbir çözüm ihtimali olmadığı için stres yaratmayan bir uluslararası sorundur Kıbrıs… Makamında sıkıldıkça bu soruna tur atmaya çıkmayan Genel Sekreter yoktur.
Aynı bunun gibi sürekli belli konularda didişen ülkeler ve taraflar var… On yıllardır aynı konularda didişiyorlar, didişiyorlar, didişiyorlar... Dünyanın her yerinde gözden uzakta cereyan edip kaosa neden olmasın diye didişme evi kurulmuş adeta. Bu yönüyle bir nevi küresel kahvehane gibi…
BM dili ve edebiyatı
Garip bir anlaşma dili var BM’nin. ‘’derhal talep’’ ediyorlarsa, ‘’yapılırsa çok makbule geçer’’ demektir. ‘’Güçlü’’ diyorlarsa, ‘’en azından’’ demektir. ‘’Şiddetli’’ diyorlarsa ‘’çok da şiddetli değil’’ demektir. ‘’İstiyoruz’’ diyorlarsa ‘’yalvarıyoruz’’ demektir. ‘’Acil’’ diyorlarsa, ‘’önümüzdeki 5-10 yıl içinde’’ demektir. ‘Yakın vadede’ diyorlarsa, ‘’iki üç kuşak’’ alır demektir. ‘Uzun vadeli’ diyorlarsa, ‘mahkeme-i kübraya havale ettik’’ demektir.
Kimse anlamaz beni, ona yanarım!
Üstüne bir de dil sorunu var… Toplantılarda anında çeviri yapan çevirmenler var gerçi ancak çoğu zaman konuşma, bir dilden, Genel Kurulun 6 ana çalışma dilinden birine ondan da İngilizce’ye çevrildiği için, bir kulaktan giren Ali, diğer kulaktan çıkasıya kadar olur Veli...
Birgün bir deneme yapmışlar; İngilizce meşhur deyim ‘’out of sight out of mind (gözden uzak gönülden ırak)’’ tercüme zincirine sokulmuş. Birkaç dilin tercümanını dolaştıktan sonra geri İngilizce tercümana geldiğinde cümle artık, ‘’invisible insane (görünmez çılgın)’’ olmuş… Bu yönüyle bir nevi Türk politikası gibi…
BM İngilizcesinin 150 – 200 kadar kalıp cümlesi, deyimi, teknik ifadesi var. Mevzu ne olursa olsun hiç değişmez. Bunun dışına çıktığınızda birbirinizi anlamanız pek mümkün değil. Gerçi çıkmasanız da garantisi yok. Meşhur fıkradır: BM, üye ülkeler delagasyonu arasında, ‘’Lütfen, dünyanın geri kalanındaki gıda kıtlığı sorununa çözüm konusunda şahsi düşüncelerinizi paylaşır mısınız?’’ sorusuyla bir anket yapmış. Hiçbir sonuç alamamışlar, çünkü, Afrika delagasyonu ‘gıda’ ne demek anlamamış, Batı Avrupa delagasyonu ‘kıtlık’ ne demek anlamamış, Çin delegasyonu ‘şahsi düşünce’ ne demek anlamamış, Ortadoğu delegasyonu ‘çözüm’ ne demek anlamamış, Güney Amerika delegasyonu ‘lütfen’ ne demek anlamamış, Amerika delegasyonu ‘dünyanın geri kalanı’ ne demek anlamamış…
BM kararları, küresel anket
BM Genel Kurulu ve alt birimleri, durmadan konuşmak yetmiyormuş gibi sık sık oylamalara sahne olur. BM’nin aldığı kararların kahir ekseriyeti hiçbir bağlayıcılığı olmayan karar tasarılarıdır. Bu yönüyle bir nevi küresel anket kurumu gibidir…
Birleşmiş Milletler anketleri (kararları) sayesinde üye ülkeler, şu yeryüzünde onların dertlerini de bir dinleyen var hissine kapılırlar. Sonuçta en çok ABD ve bazen de Çin, Rusya, Fransa ve İngiltere’nin hisleri önemlidir. Ama, garibanlara da biz de kararlara katılıyoruz duygusu verilir. Bu yönüyle bir nevi küresel demokrasi gibi…
Pozisyonu bir daha izleyelim, oynat Uğurcum!
BM mevcut yapısı ve işleyişiyle, hiçbir soykırım ve katliamı gerçekleşmeden durduramaz. Açlıktan ölümleri, salgın hastalıkları engelleyemez. Ama onlar hakkında aylarca yıllarca tartışabilir. Bu yönüyle de bir nevi pazar gecesi futbol stüdyosu programı gibi. Geri sarar, baştan izler, yine tartışırlar. Geri sarar, baştan izler yine tartışırlar. Geri sarar, baştan izler yine tartışırlar… Geri sarar, başt..!
Zenginimiz bedel verir, askerimiz fakirdendir
BM’nin 1948’den beri bir de barış gücü var. Günümüzde nerdeyse 100 bin kişiden oluşan bir güç. Küçükken her yere ‘un’ taşıyor sandığımız mavi miğferli askerler. Askerlikte toprakla tabiatla kamufle olabilecek yeşil, haki vs stratejik renklerde miğferler esastır. Ama BM Barış gücü stratejik çatışma birliği olmadığından uzaktan da ‘görünmek’ için mavi miğfer giyer.
Peki bu Barış Gücü’nün askerleri kimlerden oluşur? Kumandan ABD, ya da kurmay heyeti Çin, Fransa, Rusya ya da İngiltere’den mi?’’. Hayır onlar para öder, askerimiz fakirdendir. 2010 senesi itibarı ile BM Barış gücüne en çok asker veren 10 ülke sırasıyla şunlar: Bangladeş, Pakistan, Hindistan, Nijerya, Mısır, Nepal, Ürdün, Gana, Ruanda ve Uruguay.
Yani, eğer BM’de üniforma mecburiyeti olsaydı ABD altın renkli üniforma giyerdi. Çin, Fransa, Rusya ve İngiltere ve belki bir iki ülke daha mavi üniformalı olurdu. Geri kalan ülkeler, makine dairesinde enerji anomalisi oluştuğunda bakması için ya da çay getirmesi için gönderilmeye bir emir uzaklıktaki kırmızı üniformalılar… Rollerinin en parlak olduğu an, ‘’tanımlanamayan bir cisim hızla yaklaşıyor Kaptan!’ tekmili verdikleri andır. Evet doğru bildiniz, BM, bu yönüyle bir nevi Uzay Yolu (Star Trek) gibi…
Barış gücü, barışı ‘tesis’ etme gücü değil, bir ateşkesten sonra oluşan gecici barışı ‘koruma’ işlevi görür. Bu yönüyle de bir nevi, ‘’seçime kadar Hikmet abi formülü’’ gibi…
‘Barış Gücü’ komutanı Albay Superman
Peki bütün bunların Superman’ın dünya başkanlığı ile alakası ne? İki önceki ‘’Superman’a Amerikan vatandaşlığı artık neden yetmiyor?’’ başlıklı yazıda bahsetmiştim, efsane çizgi romanın son sayısında, Superman, ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı ile konuşurken ‘’Artık ABD politikalarının bir aracı olarak görülmekten bıktığını’’ belirtiyor ve ‘’BM Genel Kurulu önünde yapacağı konuşmada ABD vatandaşlığından ayrılacağını duyuracağını’’ açıklıyor. ‘’Amerikan tarzı artık yetmiyor’’ diye de ekleyerek…
Tahmin edileceği gibi Superman’ın bu çıkışı, kendisini bugüne kadar Amerikan kudretinin ve ‘çelikleşmiş varlığının’ en önemli sembollerinden biri olarak gören ABD sağını, ortalama Amerikalıyı şok etti. Ve şimdi ‘kerli ferli’ birçok adam, altı-üstü bir çizgi roman karakteri demeyip, ‘Superman’ın bu kararının arkasında ne var?’’ onu tartışıyor.
Dünyayı kontrol eden ‘onlar’
Ben Türkiye’deyken, birçoğumuz, dünyanın ‘’onlar’’ tarafından kapalı kapılar ardında kontrol edilip yönetildiğine inanırdık. ‘’Kim’’ sorusuna cevabımız da kesindi, ‘’Onlar işte’’… Daha spesifik olanlarımız içinse ‘onlar’ımız çoğunlukla Amerikalılardı. Amerika’ya geldikten sonra Amerikan ahalisinin de, dünyanın ‘’onlar’’ tarafından kapalı kapılar ardında kontrol edilip yönetildiğine inandığını ve yakındığını görünce, bir süre elimi koyacak yer bulamamıştım.
Türkçe’dekinin en az 100 katı büyüklükte ve renklilikte bir ‘’onlar, dış mihraklar, dış güçler, küresel güçler’’ edebiyatı, Amerikan matbuatında yer işgal eder.
Biraz daha ana akım sağ kesimler, ‘küresel güçler’ diyor. Biraz daha marjinal kesimlere doğru giderseniz, Bilderberg, Illuminati, Rockefeller, Masonlar, beyaz gömlekliler ve sair kimi vehim kimi gerçek fenomen etrafında sayısız komplo iddiasıyla karşı karşıya kalırsınız. Mel Gibson’un taksisine binmiş gibi olursunuz. Yani, Amerikan ahalisinin, ‘onlar’ı , ‘kendi taraflarında güçler’ olarak gördüğünü düşünmek yanıltıcı.
Özellikle Soğuk Savaş’tan sonra dünyada BM, ABD’nin uluslararası politikadaki Truva atı gibi görüldü. Zaten ABD Anayasasının başlangıç ifadesi olan ‘’We the People’’ ile BM Sözleşmesinin başlangıç cümlesi ‘’We the peoples’’, bir ‘s’ farkı dışında aynı. Paranın büyük bölümünü de ABD verince, BM’de hep onun düdüğü çaldı. Bu yönüyle bir nevi, ‘’United Nations of America (Amerika Birleşik Milletleri)’’ gibi.
Gururlanma ‘Ağabey’, senden büyük ‘Amca’ var
Ancak, dünya her ne kadar böyle görse de, ortalama Amerikalının bu kuruma bakışı hiç de böyle değil. Amerikan sağında ve işçi kesimlerinde ciddi bir ‘anti küreselci’ , ‘anti-enternasyonal’ damar var. Ve Birleşmiş Milletler, Amerikan kamuoyundaki bu korku, kuşku ve tepkinin en büyük hedefi.
1960’lı yılların ortasında NBC Televizyonunda yayınlanan ‘’The Man From U.N.C.L.E’’ adlı televizyon dizisi bu kuşkuya adeta tuz biber olmuş, kültürel genlere kadar işlemiş. 1964 – 1968 seneleri arasında 4 sene boyunca yayınlanan enteresan bir dizi bu...
********
********
Dizi, Manhattan’ın doğu yakasında mukim, gizli şekilde çalışan bir uluslararası istihbarat örgütü olan U.N.C.L.E’ın ajanlarının öyküleri anlatılıyor. Daha ilk açılış sahnesinde BM’nin(UN) ünlü binası gösterilen dizinin adındaki U.N.C.L.E harfleri, ‘’United Network Command for Law and Enforcement, (Adli ve Kolluk Gücü Birleşik Ağ Komutanlığı)’’ isminin baş harflerinden oluşuyor. ‘’Uncle’’ aynı zamanda İngilizce’de ‘amca’ demek. Orwell’ın ‘ağabey’ine selam çakıyor. Bu yönüyle, bir nevi, ‘gururlanma ağabey, senden büyük amca var’ mesajı gibi.
Amerikalıların küresel güçler ABD’yi bölecek korkusu
Tabii ki Superman’ın ABD politikalarının aracı görülmekten bıkması ve hele ABD vatandaşlığından çıktığını BM Genel Kurulunda açıklayacak olması, ortalama Amerikalıyı daha da huylandırdı. Dahası son günlerde, Standard&Poor’un ABD’nin kredi notunu düşürmesinden, IMF’nin küresel ekonomide liderliğin 2016’da Çin’e geçeceğini açıklamasına ve son olarak önceki gün Dünya Bankasının 2025 yılında Dolar’ın küresel hakimiyetinin biteceği raporuna kadar birçok gelişme, bir kısım Amerikalıda, ‘’Küresel güçler ülkemizi tasfiye ediyor. ‘Onlar’, ABD’nin milli kimliğini ve küresel liderliğini bilinçli bir propagada faaliyeti ile erozyona uğratıyorlar. Bölecekler ülkemizi’’ korkusunu had safhaya çıkardı. Superman’ın, ‘’Artık Amerikan tarzı yetmiyor’’ sözü yankılanıp duruyor bu kulaklarında…
Korkan adam herşeye inanmaya hazır adamdır. Benzin gibidir, kıvılcıma bakar. 1990’lı yılların sonunda, Başkan Bill Clinton’un ‘’ABD’nin egemenliğini BM’e devreden bir antlaşmayı gizlice imzaladığı’’ yönündeki bir söylentiye geniş bir kesim ciddi ciddi inanmış. Söz konusu iddiaya göre Clinton, bu anlaşmayla, Başkanlıktan sonra da BM Genel Sekreteri olacaktı. Clinton henüz BM Genel Sekreteri olmadı ama bu iddianın aynısını bu kez Obama için son günlerde tam 5 ayrı yerde okudum. Bir nevi, ‘’CNN altyazı geçmiş’’ efsanesi gibi…
Dünya Hükümeti adım adım inşa ediliyor
Aslında, Amerikalının korku ve vehimleri bir yana, Birleşmiş Milletler hali hazırda ‘etkin’ olmaktan uzak yapısına ve bürokratik hantallağına rağmen, hızla ‘de facto’ bir Dünya Hükümeti hüviyetine bürünüyor. Bana sorarsanız, bu, insanlığın gidişatı açısından kaçınılmaz bir durum. Kaldı ki, insansoyu olarak öylesine hergün katlanarak karmaşıklaşan bir ilişki ağı içindeyiz ki artık, bir virüs salgını, bir doğal afetin etkileri, ekonomik bir darboğaz, yerel bir savaşın sonuçları, kısa sürede kürenin her yerini etkiliyor
Küresel ısınma, çevre kirliliği, gıda ve su kıtlığı, açlık, eğitimsizlik, sağlık sorunları, nükleer tehdit gibi küresel müdahale, küresel işbirliği gerektiren birçok konu da cabası…
Sonuçta bütün dünyanın, sadece konuşmakla kalmayıp ‘uygulanabilir’ güçte kararlar alacağı bir istişare platformuna olan ihtiyaç hızla artıyor. BM açığı görüyor ve FIFA bu alana yerleşmeden, kendisi doldurmak istiyor.
Küresel milletvekilliği geliyor
İşte bu aşamada, Birlemiş Milletler yakın gelecek için konuşulan, planlanan birçok tarihi reformla, bir ‘dünya hükümeti’in temellerini atıyor gibi bir görüntü içinde.
Örneğin kararları bağlayıcı bir ‘Uluslarası Adalet Mahkemesi’nin tesisi… Bu yönüyle bir nevi küresel hukuk düzeni gibi...
Örneğin ‘barışı koruma’nın yanı sıra ‘barışı sağlama’ gücü kurulması. Bu yönüyle bir nevi ‘küresel ordu’ gibi…
Örneğin, BM Genel Kurulu delegasyonunun, üye ülkelerin parlamentolarında yapılacak seçimle ya da üye ülkelerde yapılacak halk seçimiyle belirlenmesi… Bu yönüyle bir nevi küresel milletvekilliği gibi…
Bunlar ciddi sonuçları olacak reformlar. Küresel milletvekilliğini, ‘’küresel başkanlığın’’ izleyeceği günler çok uzakta olmayacaktır.
İşte uzun yazının kısa alakası şu ki;
Superman, ya, o Kriptonik gözleriyle gelişmeyi hepimizden önce görerek, bir kez daha pelerinini şişirecek rüzgarın estiği yöne uçuyor. Bu yönüyle bir nevi ‘oportunist’ gibi...
Ya da ‘onlar’ bize, Superman üzerinden, ‘dünya hükümeti’nin kurulmasının vakti geldi mesajı veriyor. Bu yönüyle, ‘’Bana amca diyebilirsiniz…!’’ gibi…
Bir nevi…
Cemal Demir - Haber 7cemaldemir111@gmail.com
Kaynak : haber7.com
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.