Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği (TKYD) ve TÜSİAD İşbirliği’nde, Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED) ve Türkiye İç Denetim Enstitüsü (TİDE) katkılarıyla hazırlanan Aile Şirketleri Seminerlerinin 3. Ankara Sanayi Odası’nda gerçekleştirildi. Seminerde açılış konuşmasını yapan ASO Başkanı Nurettin Özdebir, aile şirketlerinin uzun süre yaşaması için yapılacakların hazır bir reçetesinin olmadığını vurguladı. Her şirketin mutlaka kendine özgü yaşam koşulları olması gerektiğini dile getiren Özdebir, “Ancak, olmazsa olmazlar da var. Bunların başında kurumsallaşma ve danışmanlık hizmetlerinden yararlanmak geliyor. Ne yazık ki bizim aile şirketlerimizin yarısından fazlası danışmanlık hizmetlerinden yararlanmaya sıcak bakmıyor. Bu nedenle, bugünkü toplantı gibi aile şirketleri ile ilgili çalışmaları önemsiyor ve aile şirketlerimizde kurumsallaşmaya destek olacağını umuyoruz” dedi.
-“AİLE ŞİRKETİ OLMAK KÜÇÜK VE ÖNEMSİZ OLMAK DEMEK DEĞİLDİR”-
Özdebir, konuşmasında aile şirketlerinin ekonomik hayatta çok önemli bir rol oynadığını dile getirdi. Aile şirketlerinin toplam şirketler içindeki payının birçok ülkede yüzde 70, yüzde 80’ler düzeyinde olduğunu söyleyen Özdebir, Türkiye’deki işletmelerin de yüzde 98’inin KOBİ niteliğinde olduğunu hatırlattı. Aile şirketlerinin milli gelire katkılarının küçümsenemeyeceğini belirten Özdebir, birçok ülkede aile şirketlerinin milli gelire katkısının yüzde 60’ların üzerinde olduğunu, Türkiye’de ise bu oranın yüzde 90’ın üzerinde olduğunu belirtti. Aile şirketi denildiği zaman, çoğu kez akla küçük ve orta büyüklükteki işletmelerin geldiğini dile getiren Özdebir, “Kuşkusuz bu doğru; ancak, aile şirketlerinin sadece KOBİ’lerden oluştuğunu söylemek de çok doğru bir ifade olmaz. Dünyadaki en büyük ve başarılı şirketlerin yüzde 40’ı aile şirketlerinden oluşmaktadır. Örneğin, Benetton, BMW, Cargil, Carrefour, Michelin, Motorola ve Samsung gibi şirketler birer aile şirketidir. Dünyadaki en büyük 500 şirketin 3’te 1’i de aile şirketidir. Görüldüğü gibi, aile şirketi olmak, küçük ve önemsiz olmak demek değildir. Ancak, aile şirketi olmak da, başarıyı ve büyümeyi garanti etmiyor. Çünkü aile şirketlerinde sürekliliği sağlamak da kolay olmuyor. Yapılan çalışmalar, aile şirketlerinin yüzde 95’inin, üçüncü kuşakta el değiştirdiği ya da kapandığı gibi bir sonucu ortaya çıkarıyor. Dünyada aile şirketlerinin ortalama yaşam süresi 24 yıl gibi oldukça kısa bir süredir. Her 10 aile şirketinden 3’ü ancak ikinci kuşağa devredilebiliyor” diye konuştu.
-“AİLE ŞİRKETLERİNİN PİYASADAN ÇEKİLMESİ, SADECE AİLENİN SORUNU DEĞİL”-
ASO olarak aile şirketlerindeki süreklilik konusuyla uzunca bir süredir ilgilendiklerini belirten Özdebir, aile şirketlerinde sürekliliğin sadece şirketler için değil, ekonomi için de çok önemli olduğunu ifade etti. Türkiye’de kurulan işletmelerin büyük bir çoğunluğunun ömrünün, maalesef, kurucunun ömrüyle sınırlı kaldığını dile getiren Özdebir konuya ilişkin şu açıklamalarda bulundu:
“Kurucudan sonra, işletme ya faaliyetine son veriyor ya el değiştiriyor ya da mirasçılar arasında paylaşılarak tekrar ilk başladığı noktaya dönülüyor. Oysa, aynı başarı süreci ikinci kuşak tarafından da devam ettirilebilse, işletmenin rekabet gücü korunabilecek hatta daha da geliştirilebilecek. Ama maalesef Türkiye’de bunun örnekleri çok fazla değil. Aile şirketinin rekabet gücünü kaybetmesi, piyasadan çekilmesi sanıldığı gibi, sadece ailenin sorunu değil, tüm Türkiye’nin sorunudur. Çünkü, piyasadan çekilen her bir işletme, o işletme için ülke adına yatırılan kaynakların da heba edilmesi anlamına geliyor. Bu nedenle, aile şirketlerinin sürekliliği ülkemiz için de büyük önem taşımaktadır.”
Kaynak : haber7.com