İnancımız yaşam biçimimizi şekillendirmiyor, yaşam biçimimiz inancımızı şekillendiriyor. Daha da kötüsü şekillendirmekle de yetinmiyor ve şekli tartışmaya kapatıyor...
Son gelişmeler üzerine yaşanan tartışmaları temaşa ederken yıllar önce İMÇ'de şahit olduğum ilginç “tartışma” canlandı gözlerimin önünde...
'Kuran'da kadın üzerine ne yazılıysa hepsini doğru yazılmış, hatta az bile yazılmış!' diyordu 'solcu' dostumuz.
Dostumuz diyorum, yanlış değil. Çünkü kara günümüzde elinden gelen yardımı esirgemeyecek kadar genişti eli... Tıpkı bu hatıramda karşısında yer alan ve gönlü gibi mekanını da insanlara dergah kılan “Ülkücü” dostumuz gibi…
“Solcu” dostumuzun CHP ilçe yönetim kurulu üyeliği sıfatı da vardı hatırladığım kadarıyla o zamanlar... Garip adamdı. Normalde dinle, inançla işi olmazdı. Sürekli solcular ve ateistlerle iş yapardı kimliği gereği.... Ve akşamları mutluluğu yuvasında değil meyhanede bulurdu.... 'Meyhâne mukassî görünür taşradan amma. Bir başka ferah, başka letâfet var içinde' diyen Nedim'e rahmet okuturdu hali... Hatta, Ramazan aylarında oruç tutmasına rağmen meyhane ziyaretlerini aksatmazdı. Her meyhane 'Beşiktaş Meydanındaki birahane' değil ki kutsal aya hürmeten kapılarını müşterilerine kapatıp, bir aylık kazancı 'feda etsin' ... Ancak o Ramazan'da meyhanecisine kesinlikle alkollü içki sipariş etmez ve mübarek ayı 'acılı şalgam suyu' içerek geçirirdi. Hikayenin en komik yanı ise acılı şalgam suyunu başına dikerken 'Bir ay dediğin nedir ki ömür geçiyor o da gelip geçer....' diye alkollü içki alma ümidi olarak gördüğü Şevval'i özlemle anmasıydı... Neyse dostumuzu garipliği ile başbaşa bırakıp hatıraya döneyim ben...
'Söyleme ya öyle şey, günah! Kadınlar başımızın tacı, hem İslam onları hor görmez' diye itiraz ediyordu 'Ülkücü' dostumuz 'solcu' dostumuza. Ve bir tartışma alevleniyordu bunun üzerine... Peygamberimizin eşlerinin sayısından, İslam'ın dört eşe izin vermesine kadar bütün verileri eline koz olarak alan 'solcu' dostumuz, Pek çok konusuna itiraz ettiği Kuran'ı Kerim'in kadını ikinci sınıf olarak tanımladığında ve bunda da haklı olduğunda ısrar ediyordu. 'Ülkücü' dostumuz ise olayın aslında öyle olmadığını, İslam'da kadın ve erkeğin eşit olduğunu ve aslında en güzelinin tek eşlilik olduğu konusunda ısrar ediyordu..
Apışıp kalmıştım! Kim Müslüman kim kafirdi? Kitabın sıhhatinden şüphesi olanın ısrarla anlamlı bulduğu bölümlerin doğruluğunu ispatlama çabaları, Kitbın tamamının doğruluğuna iman edenin karşı tarafın tezini boşa çıkarmak isterken Kitap'taki ayetin yanlış anlaşıldığı ve tek eşliliğin esas olduğu konusundaki direncini kulaklarıma inanmaya çalışarak izliyordum...
O gün fark etmiştim bu Türkiye Gerçeğini: 'Biz anlamıyorduk, anlamlandırıyorduk'
Üstelik 'yaptığımız anlamlandırmanın kesin doğru olduğuna iman ediyor ve aksini iddia edenlere bizimkinin doğru olduğuna ikna etmek için elimize geçen her enstrümanı kanıt olarak kullanıyorduk...'
İnancımız yaşam biçimimizi şekillendirmiyor, yaşam biçimimiz inancımızı şekillendiriyordu. Daha da kötüsü yaşam biçimimiz inancımızı şekillendirmekle yetinmiyor ve şekli tartışmaya kapatıyordu... Bu durum da bizi anlamlandırmalar cennetine davet ederken, aslında anlayamama cehennemine sokuyordu...
***
Cehennemi fark ettiğim günden beri kendime kaçacak cennet arıyorum. Güliver misali kah devler, kah cüceler adasına ulaşıyor ve umudun peşinden koşuyorum...
Ama nereye gidersem gideyim, insanların 'atlarını, yalnız atlarını cana yakın buluyorum...'
Daha önce diyara ulaşıp, “yelelerini öpüp, çıkıp, giden” yolcuya selam çakmakla yetiniyordum önceleri..
Ama artık 'Anlamlandırma çağı bitiyor, artık anla!' diyorum her önüme gelene...
Bu bir kehanet mi? Emin değilim… Sadece hissediyorum…
Kim bilir belki de sadece kendimi avutuyorum bu sözlerle... Ama kesinlikle anlamlandırarak değil, anlamaya gayret ederek..
Yaşar İliksiz - Haber 7yasar.iliksiz@haber7.com.
Kaynak : haber7.com
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.