HAKSIZLIĞI BİLE BİLE SAVUNMAK
Soru 15: Mahkemelik ticarî bir davada haklı olmamıza rağmen karşı tarafın avukatı yalan konuşup savunma yaparak bizi haksız duruma düşürdü ve mağduriyetimize sebep oldu. Vicdanen çok rahatsız ve huzursuzum. Bu tipler için İslâm ne diyor, beni rahatlatabilecek bir şey söylerseniz çok sevinirim, selam ve saygılarımla.
Cevap 15: Öncelikle belirtmeliyiz ki, haksızlığı bile bile savunmak büyük günahlar arasındadır. Bu yolla elde edilen para da haram ve haksız bir kazançtır.
Haksız olduğunu bile bile haklı çıkmak için hâkim önünde dil dökmek, bunun için avukat tutmak, aracı kullanmak, hediye ve rüşvet vermek, Müslüman bir kişilikle asla bağdaşamaz. Bu duruma düşen insanın kendini gözden geçirmesi ve sorgulaması gerekir.
Yüce Kur’an, pek çok âyette doğru tanıklık yapılmasını, hak ve adaletin ayakta tutulmasını emreder. Mahkemede davacı ve davalıyı uyaran, muhâkeme usûlünde izlenmesi gereken yolu gösterip hukuk ihlalleri yapılmaması gerektiğini öğreten hadis-i şerifler mevcuttur. Onlardan birisinde Peygamberimiz (s.a) şöyle buyurur: “Ancak ben bir beşerim. Siz bana davanızı getiriyorsunuz. Olur ki biriniz, diğerine nisbetle delilini gereğince bilir, davasını ortaya koyar ve (konuşma becerisini ve ikna yeteneğini kullanarak) kendini iyi savunur. Böyle bir durumda, onun sözüyle kardeşinin hakkından bir şey alır ve lehine hüküm verirsem, ancak ben ona bir ateş parçası vermiş olurum! O halde onu almasın/tutmasın!”(Buhârî, Şehâdât, 27; Müslim, Akdıye, 4; Ebû Dâvud, Akdıye 7; Tirmizî, Ahkâm 11; Nesâî, Kudât 13; İbn Mâce, Ahkâm 5; Muvatta, Akdıye, 1; Ahmed b. Hanbel, VI, 203).
Demek oluyor ki, kendisine getirilen davalarda Rasûl-i Ekrem Efendimiz daima adalet ve maslahatı gözetmiş, zâhire göre hüküm vermiş, içten geçen ve gizlenen niyeti de ilâhî adalete havale ederek hesap gününde mağdur ve mazlumun hakkını alacağını, güç kullanıp haksızlık yapan zalimin ise kesin olarak cezalandırılacağını bildirmiştir. Zira kul hakkı affedilmez.
“ALLAHIM BENİ MİSKİN OLARAK YAŞAT!” HADİSİ
Soru 16: “Allahım beni miskin olarak yaşat, miskin olarak canımı al ve miskinler zümresinde haşret!” diye bir hadis var mıdır, varsa buradaki “miskin” ne demektir?
Cevap 16: Evet, Rasûl-i Ekrem’in “Allahım beni miskin olarak yaşat, miskin olarak canımı al ve miskinler zümresinde haşret!” diye yaptığı bir dua vardır. Ancak hadis kaynaklarında (Tirmizî, Zühd, 37; İbn Mâce, Zühd, 7) yer alan bu duada geçen miskin kelimesi “mütevazı” anlamındadır. İbn Kuteybe’nin (ö. 276/889) ifade ettiği gibi, adeta Peygamber Efendimiz, Allah’tan kendisini cebbârlardan, tâğutlardan, mütekebbirlerden ve dünyevîleşen insanlardan kılmamasını ve onların zümresinde kendisini haşretmemesini istemiştir.
Bu hadiste geçen “miskin” kelimesi “fakir” diye de anlaşılmaz, anlaşılmamalıdır. Zira “Fakir iken seni zengin etmedi mi?” (Duhâ 93/8) buyuran Allah Teâlâ’ya “Allahım, fakirlik fitnesinden/imtihanından sana sığınırım” diye dua ve iltica eden Rasûl-i Ekrem, Allah’tan kendisini afif kılıp başkasına muhtaç etmemesini de niyaz eder (hadisler için bkz. Buhârî, Deavât, 39; Müslim, Zikir, 49, 72; Tirmizî, Deavât, 72; Nesâî, İstiâze, 17; İbn Mâce, Dua, 2-3; Ahmed b. Hanbel, I, 389).
Sonuç itibariyle, “Allahım beni miskin olarak yaşat, miskin olarak canımı al ve miskinler zümresinde haşret!” şeklindeki duasıyla Rasûl-i Ekrem’in, Rabbinden istediği miskinliğin fakirlik değil, tevazu, mahviyet, zühd ve kanâat ahlâkıdır.
CUMA NAMAZINI KILAMAYAN NE YAPMALI
Soru 17: Cuma namazı kaçırıldığında yerine nasıl ve ne vakit namaz kılınması gerekiyor, bu konuda beni bilgilendirirseniz sevinirim.
Cevap 17: Akıl-bâliğ, hürriyeti elinde ve sağlığı yerinde olan Müslüman erkeklere cuma namazı farzdır. Hapis, esaret, yolculuk, hastalık gibi şer’î mazeretler sebebiyle cuma namazını kılamayan kimse öğle namazını kılar. Ancak cuma namazının kılınmasından sonra öğleyi kılması müstehap görülür. Çünkü cuma namazına engel olan mazeretin ortadan kalkıp namaza katılması ihtimal dâhilindedir. Mazeretsiz olarak cuma namazını kılmayan kimse, bu yüzden günahkâr olsa da, tevbe ve istiğfar ederek yine öğle namazını kılar.
Cuma namazı kılmakla yükümlü olmayan kadınlar, cumaya iştirak etmeleri halinde öğle namazını kılmış olurlar. Öğle namazını evlerinde kılan kadınların cuma cemaatinin dağılmasını beklemeleri gerekmez.
Hangi sebeple olursa olsun cuma namazını kılmayan bir Müslüman erkek, şu açık âyet ve hadis üzerinde tekrar düşünmelidir: “Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrıldığınızda alış verişi bırakıp Allah’ı anmaya koşun. Eğer bilirseniz, bu sizin için hayırlıdır” (Cum’a 62/9).
“Kim cuma namazını hiçbir mazeret (geçerli sebep, zarûret) olmaksızın üç defa terk ederse, Allah onun kalbini mühürler” (Tirmizî, Cum’a 7; Nesâî, Cum’a 2; İbn Mâce, İkâmet 93; Ahmed b. Hanbel, I, 402; Muvatta’, Cum’a 20).
ALIŞVERİŞ MERKEZİNİN HEDİYESİ
Soru 18: Hocam, bir alışveriş merkezinin yaptığı kampanyada 100 TL ve üzeri alış veriş yapan herkese bilet veriliyor. Noter huzurunda bu biletle daha önceden belirlenmiş hediyeler için çekiliş yapılıyor. Bu çekiliş halk huzurunda oluyor ve bir araba kazanılıyor. Bu câiz midir, bunda bir sakınca var mıdır? Allaha emanet olun.
Cevap 18: Sözünü ettiğiniz sistem çerçevesinde alışveriş merkezinin yaptığı kampanya, müşterilerini arttırmaya, müesseseyi tanıtmaya ve canlandırmaya yönelik bir çaba ve uygulamadır. Bu uygulamada müşteri, verdiği paranın karşılığı olan hizmet, mal ve eşyayı alırken, ticari firma ise elde ettiği kâr ve kazançtan bir hediye sunmaktadır. Bunda bir sakınca görülmemiştir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken bir nokta var. O da hediye veren ticarî firmanın İslâm’a göre câiz olan işleri yapan ve helâl olan malları satan bir müessese olmasıdır.
YAZ TATİLİNDE NE OKUYALIM?
Soru 19: Üniversiteden (Hukuk Fakültesi) yeni mezun oldum. Dinî kitaplara ilgi duyuyor ve okuyorum. Öncelikle okunmasını istediğiniz bir kitap var mıdır, yaz tatilini nasıl değerlendirebilirim, önerilerinizi bekliyorum.
Cevap 19: Yüce Rabbimiz şöyle buyurur: “O halde işini bitirince hemen kalk!”(İnşirâh 94/7). “Açılıp genişlemek, huzur ve mutluluğa kavuşmak” mânasına gelen İnşirâh sûresindeki bu âyet, tefsir âlimi İbn Âşûr tarafından şöyle anlaşılır: “Önemli işlerden birini tamamlayınca ardından başka bir işe yönel ki böylece bütün vakitlerini önemli işlerle değerlendirmiş olasın”. Bu itibarla “boş zaman” bir Müslüman için söz konusu olamaz, olmamalıdır. Derler ki, “Tahsili tatil olanın tahsili tatil olur / Tatili tahsil olanın tahsili tahsil olur”. Tabii, ibret verici ve ruhen dinlendirici anlamlı seyahatlerin önemi izahtan varestedir.
Üç aylık yaz tatilinde, meâliyle birlikte Kur’ân-ı Kerîm okumak gerekir. Zaten anlamak, düşünmek ve hayata geçirebilmek için bu çalışma, her Müslümanın yerine getirmesi gereken bir görev ve sorumluluktur. “Bilesiniz ki, Kur’an okumak en faziletli zikirdir. Ama matlup olan, onu anlayıp düşünerek okumaktır” diyen İmam Nevevî bu noktaya işaret eder.
Peygamber Efendimizi tanıtan hadis ve siyer kitapları yanında örnek İslâm âlimlerinin hayat hikayelerini ve mücadelelerini konu alan eserler mutlaka okunmalıdır. Burada örnek olarak iki önemli kitap adı vermek istiyorum:
M. Ertuğrul Düzdağ tarafından hazırlanan Üstad Ali Ulvi Kurucu: Hatıralar 1-3,
Prof. Dr. Ali Osman Koçkuzu tarafından hazırlanan Bir Müderrisin Sürgün Yılları: Abdullah Fevzi Efendi.
Her iki müstesna eserde ilim, hikmet, irfan ve cihada adanmış yüksek ruh ve şahsiyetlerin ibret dolu hayat hikayeleri, yakın tarihe düştükleri ictimaî, ahlâkî, edebî ve siyasî notlar hayli düşündürücü ve ufuk açıcı olacak, hüzünle birlikte gönüllerde sürur ve heyecan uyandıracaktır.
Prof. Dr. Zekeriya Güler - Haber 7
SORULARINIZ İÇİN: zguler59@hotmail.com
Kaynak : haber7.com