Hep söylüyorum, demokrasinin bir yaşam biçimi olduğunu ve 12 Eylül Anayasası’nın değiştirilip sivil, çağdaş bir anayasa yapılması gerektiğini.
BDP’nin desteklediği bağımsız milletvekilleri, Hatip Dicle’nin milletvekilliğinin düşürülmesi üzerine Meclis’e gitmeme kararı aldılar.
YSK kararıyla yeni bir milletvekili kazanan AKP’nin keyfi yerinde sanırım.
Hatip Dicle’nin milletvekilliğinin düşürülmesi, AKP’nin bir milletvekili kazanması tartışılıyor iki gündür.
Dün yazdım, bugün de yineliyorum:
“Seçimler yapılmış, Hatip Dicle 80 bin oyla milletvekili seçilmiş... YSK bir süre sonra Dicle’nin milletvekilliğini düşürmüş. O zamana dek YSK’nin aklı neredeydi?”
YSK’nin kararı Türkiye’yi gerdi.
Laik demokratik bir hukuk devletinde böyle şeyler olur mu?
***
Halkın iradesini yok sayan bu karar, hem hukuken hem siyaseten doğru değil.
2002 seçimlerinin ardından yargı yolunu açan düzenlemeler 2011 yılında da yapılamaz mı?
Elbet yapılır!
Bir hukuk devletinde halkın iradesi yok sayılmaz... Burada antidemokratik bir durum var. Gerek AKP gerekse CHP ve MHP birlikte hareket edip bu durumu düzeltmelidir.
Hatip Dicle Diyarbakır’dan milletvekili seçildi. Tutuklu olduğu için mazbatasını avukatı aldı. Ardından milletvekilliği YSK tarafından düşürüldü.
Böyle bir hukuk ve siyaset anlayışı hangi AB ülkesinde var?
***
Türkiye’de “Kürt sorunu” var mıdır?
Aklın yolu, bu soruya kıvırmadan, açık bir biçimde “evet” yanıtı vermekten geçer.
BDP, Kandil ve İmralı üçgeninin, Güneydoğu kentlerimizde etkili olduğunu herkes biliyor.
Bu sorunu çözmek için ne yapılıyor?
AKP’ye göre “sorun bitmiştir”, MHP’ye göre “sorun yoktur”, CHP’ye göre ise, “Hem vardır hem yoktur.”
Sorun üniter devlet çatısı altında çözümlenmeli.
Eğer Türkiye bugün konuştuklarını 20 yıl önce tartışabilseydi sorun çoktan çözülürdü.
Hatip Dicle’nin durumunu bu çizgide görüp tartışmak gerekir.
Güneydoğu’da BDP ve AKP’nin oluşu, sorunu çıkmaz sokağa sürüklüyor, var olan sorunun çözümsüzlüğünü ortaya çıkarıyor.
Bu arada iki polisimiz PKK’nin mayınlı tuzağıyla şehit düşüyor.
Türkiye’de barışın yolu bu koşullarda açılmaz ve akan kan durmaz.
***
Hep söylüyorum, demokrasinin bir yaşam biçimi olduğunu ve 12 Eylül Anayasası’nın değiştirilip sivil, çağdaş bir anayasa yapılması gerektiğini.
Halkın iradesi yok sayılarak, Hatip Dicle’nin milletvekilliği düşürülerek “Kürt Sorunu”nu çözmek olanaksızdır.
Bu yolda yürünmezse yine analar ağlayacak, çocuklarımız ölecek, Türkiye hukuk devleti olmaktan çıkacaktır.
Böyle antidemokratik uygulamalarla dağdaki eli silahlı militanları nasıl indireceksiniz ovaya, söyler misiniz?
***
Önce silahlar susmalıdır...
Ne Kürt milliyetçiliği, ne Türk milliyetçiliğiyle ne de din eksenli politikalarla “Kürt sorunu”nu çözebilirsiniz.
Bir milletvekili mazbatasını alıyor, ardından milletvekilliği düşürülüyor.
Yargı halk adına karar verir...
Ulusal iradenin kararını yok sayamazsınız...
Yok saydığınız zaman hukuku çiğnemiş olursunuz.
Mustafa Balbay, Mehmet Haberal ve Engin Alan için de aynı şeyler geçerlidir.
Bakıyorum yargı siyaseti düzenlemeye çalışıyor.
Bu insanı tedirgin eden bir olgu.
Geçekten bir akıl tutulması yaşıyoruz... Adalette eşitlik ilkesinin nasıl çiğnendiğine tanık oluyoruz.
Silivri ve KCK davalarında tutukluluk sürelerinin hükümlülük haline dönüşmesi kimsenin umrunda değil.
Nerede hukuk devleti, nerede adalette eşitlik?
80 bin oy aldı Dicle. Bu nedenle halkın iradesi yok sayılmaz!. Kararı YSK değil, TBMM vermelidir Dicle’nin milletvekilliğinin düşürülmesinde...
***
Yazımı gazeteye yetiştirmeye çalıştığım saatlerde CHP milletvekilleri Mustafa Balbay ve Mehmet Haberal’ın tahliye istemleri mahkeme heyeti tarafından oyçokluğuyla reddedildi. Böylece işler daha da karıştı ve içinden çıkılamaz bir duruma dönüştü.
Hikmet Çetinkaya - Cumhuriyet hikmet.cetinkaya@cumhuriyet.com.tr
Kaynak : haber7.com
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.