Tarih: 24.06.2011 14:13

Akıllı binalar yükselirken Türkçe'nin hali!

Facebook Twitter Linked-in

Recep Aslan'ın makalesi

Şehirlerimiz gelişiyor. Şehirlileşme bir zamanlar Türkiye'nin devlet siyaseti idi. 'Ülke nüfusunun yüzde 70'i köylerde, yüzde 30'u da şehirlerde yaşıyor, bunu tersine çevirdiğimizde kalkınmış olacağız' deniliyordu.

Şimdi Türkiye'nin geldiği noktada kalkınmış bir ülke olduğu anlaşılıyor. Dünyanın en büyük iktisadi gücü olarak gösterilen G-20 arasındayız. Her yıl yüzde 7 civarında da büyüme göstermeye devam ediyoruz.

Elbette bu kalkınmışlığın, kalkınmaya devam ediyor olmanın tek sebebi köy ve şehirde yaşayan nüfusun tersyüz edilmesi değildir. En başta dünya ekonomisine uyum sağlandı. Paramızın dünya para borsasında alınır satılır olması çok önemli bir adımdı. Paramızın diğer paralar karşısında birdeğeri var.

Toplum olarak da açık toplum olduk. Seyahat sınırlaması kaldırıldı. Dileyen dilediği yere, dilediği sıklıkta gidip gelebiliyor. Dış ticaretimizde satışımız tarım mahsulleri yerine fason üretim olsa da sanayi ürünlerine dönüştü. Daha bir yığın sebep gösterebiliriz gelişmişlik sebebi  olarak. Ama asıl konu bu değil. Ekonominin bu gelişmişliği piyasada dolaşan para miktarını artırdı. Zengin sayısının artması da para dolaşımını hızlandırdı.

İnsanların hayatlarını sürdürdükleri üç alan var. Ev, iş ve sokak.

Barınak insanlık serüveninin ilk güçlüğü oldu. Ma­ğaralarda, kaya ve ağaç oyuklarında başlayan barın­ma ev ile çıktığı gelişmişlik yolunu akıllı binalarla sürdürüyor, iş yerleri de barınak macerasını takip ederek bir gelişme gösterdi.  Bu iki alanda gelişme­ye imza atanlar günümüzde inşaat mühendisleri, mimarlar, inşaat müteahhitleri ve inşaat işçileri. Ama devletin yürütme organının da insanların ev ih­tiyaçlarını daha kolay ve daha ucuza karşılasın diye bir hedefi var. TOKİ bunun için kuruldu.

Gerçekten de TOKİ sayesinde aylık geliri çok farklı olan kesimlerden insanların da ev sahibi olması mümkün oluyor. Burada satır arasında bir hakikati de söylemiş olalım. Türkiyemiz'de insanların gelirle­ri arasında büyük uçurumlar var. Yine konumuza dönersek bütün bu gelişmeler olur­ken bir uçurum açılıyor önümüzde. Dilimiz yuvarla­nıyor yardan aşağı.

TOKİ sayesinde aylık geliri çok farklı olan kesimlerden insanların da ev sahibi olması mümkün oluyor...  Bütün bu gelişmeler olurken bir uçurum açılıyor önümüzde... Dilimiz yuvarlanıyor yardan aşağı.

Türk üniversitelerinden eğitim almış mimar ve mü­hendislerimiz kurdukları yerleşim alanlarına Türkçe isim vermemekte çok ısrar ediyorlar. Sanırsınız ki her biri Latince okumuş. Yerleşim mahallerine Latinceden, Grekçeden ve Türkçeden bozma isimler veriyorlar. Böyle daha havalı, cakalı, afili olduğunu düşünüyorlar. Bir bakıyorsunuz sakallı, şalvarlı, çar­şaflı, mantolu bayan hangi semtte oturduğunu söy­lerken onun Türkiye'de değil de Yunanistan'da ya da başka bir gavur memleketinde oturduğunu sanıyor sunuz.

Sonra anlıyorsunuz ki Türkçeden kaçan bir mühendis veya mimarın kurduğu bir mahalle ismi. Şehirleşme çok iyi, gelişmişlik çok iyi, kalkınma iyi. Ama dilini kaybeden bir millet kalabalıklar haline dönüşür. Kalabalıklar ise yönetilemez.

Dil olmayınca devlet de olmaz. Dil milletin kimliği olduğu kadar devletin de yönetim için kullandığı bir sihirli değnektir. Osmanlıca olmasaydı Osmanlı olmazdı. Osmanlıyı bağlayan ip din değildi. Her dinden insan vardı ve hepsi Osmanlılık ipiyle birbirine bağlıydı. Osmanlılık hani o ağdalı diye şikayet ettiğimiz dilden ibaretti. Devletin dili olur, vatandaş bu dili kullandığı oranda devletten hizmet alır. Devletin dili olunca milletin de ortak dili olur. O da devletin dilidir. Devletin ortak dilinden başka kişilerin de yaratılıştan sahip olduğu ebeveyn dili olabilir elbette. Özgürlükler alanında fert ebeveyn dilini istediği gibi kullanır ama devletle ilişkiler sırasında devletin dilini, yani resmi dili kullanmak kaçınılmazdır.

Kentsel dönüşümün akıllı binalara ulaşmış olması tebriklere, takdirlere layıktır. Şehirleşmenin zirve yapması takdire şayandır. Gelinen gelişmişlik kimi zaman akıllara durgunluk verecek derecededir. Ama okumuş yazmış mühendis ve mimarlarımızın gavur dillerinden isimler tercih etmesi bu isimlerin televizyon ve gazetelerde reklam amacıyla günde yüzlerce kez tekrarlanması Türkçe'yi yardan aşağıya yuvarlamaktadır.

Mühendis ve mimarlarımız bugün bu havalı sandıkları isimlerle kurdukları sitelerden daire satarak büyük servet edinebilirler. Ama dilini kestikleri milletimizin belli bir zaman dilimi sonunda millet olmaktan çıkıp kalabalıklar haline geldiğinde, kalabalıkların devlet tanımazlıkları karşısında devletin ortadan kalktığında bu felaketin de mimarı olduklarını asla kabul etmeye yanaşmayacaklardır.

Kentsel dönüşümün getirdiği güzelliklerin bir anda çirkinliğe dönüşmemesi için Türk üniversitelerinde öğretim ve eğitim almış mühendis ve mimarlarımızın bir an önce bu gafletten, aymazlıktan sıyrılması gerekiyor.

Türkçe'nin uçurumdan aşağıya yuvarlanmasında tek suçlu elbette inşaat sektörü değil. Devlet kurumlarına da bir bakınız. Bilhassa Sağlık Bakanlığı Türkçe'yi yok etmekte büyük çaba içindedir. Güzelim cankutaranın nasıl olup da ambulans haline geldiğine bakmakta yarar var. Eczacılıktan tababete kullanılan kelimelere bakınız. Her birinin Türkçesi varken snopluk olsun diye Latincesi, Fransızca-sı kullanılıyor. Bu da ayrı bir konu ama kentsel dönüşümde imzası olan mühendis ve mimarlarımız, inşaat alanının her kademesindeki çalışanlarımız biraz da dilimize sahip çıkmanın bir insanlık borcu olduğunu istemek hakkımızdır sanıyoruz...

(Mimar ve Mühendis dergisinin 57. sayından alıntılanmıştır...)

Kaynak : haber7.com




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —