Tarih: 30.06.2011 09:20

Küresel krize doktor teşhisi

Facebook Twitter Linked-in

“İlim Çin’de olsa gidip alınız”, “Beşikten mezara kadar ilim öğrenin” gibi peygamber buyruklarının “Öğrenmenin yaşı yoktur” ifadesiyle toplumumuzda karşılık bulan sürekli öğrenmenin insan yaşamında ne denli önemli olduğu Uzakdoğu’dan bir örnekle ele alınacaktır.

Yazının kahramanı finans ve ekonomi konusunda herhangi bir eğitim almamasına rağmen, farklı düşünmenin ve öğrenmenin iyi bir örneğini göstererek kendisine yapacaklarının aksini telkin eden ekonomistlere rağmen ülkesini 1997 Asya Krizi’nden başarıyla çıkarabilen bir lider.   

Küresel krize ait yazıdaki bu çarpıcı tespitler bir zamanlar Malezya’nın efsanevi başbakanı olan Mahathir Muhammed’e ait.

Asıl mesleği tıp doktorluğu olan Mahathir, 22 yıl ülkeyi başarıyla yönetmiş olup, bağımsızlığını sadece 50 küsur yıl önce kazanan bu ülkenin şu andaki konumunda liderliğinin önemi büyüktür.

Bu yazıdaki tespitler Malezya seyahatinde temin etme şansı bulduğum kendi hatıratını naklettiği “Evdeki doktor” isimli 850 sayfalık kitabından ve medyadaki çeşitli yazılarından esinlenerek kaleme alınmıştır.

Mahathir’in önemli bir özelliği 1997’li yıllarda kendisinin ifadesiyle Asya’daki para birimlerine saldırıyla başlatılan ve sorumlusu olarak da IMF gibi kuruluşları gösterdiği 1997 Asya Finans krizinin içerisine düşmüş olması ve bu kuruluşların krizdeki önemli rolünü keşfederek, onların reçetelerinin aksine kendi çözümünü geliştirmek suretiyle Malezya için krizden çıkış yolunu bulmasıdır.

Asya krizi süresince Tayland, Endonezya, Filipinler, Malezya ve Güney Kore para birimleri ortalama olarak %47 değer kaybetmiş, ekonomileri ise %46’nın üzerinde gerilemişti. Bunların içinde yıkım en çok IMF reçetelerini uygulayan Endonezya’da olmuş, %83 gibi yüksek bir oranla hem parasının değeri düşmüş hem de ekonomisi gerilemişti. Sonuçların halka yansıması sokak olaylarını ve isyanları tetiklemiş 30 yıldır iktidarda olan Suharto’nun 1998’de yıkılışını getirmişti.

Kendi kitabında anlattıklarından, ülkedeki ekonomik krize teşhisi adeta bir doktorun hastalığı tespitindeki yolları izleyerek elde ettiği anlaşılmaktadır.

Malezya krizinden hemen önce IMF başkanı Camdessus’un Malezya’yı bildikleri en başarılı ekonomilerden birisi olarak övmesi, sağlam bir finans, para birimi ve ekonomiye sahip olduğu yönünde açıklamalarından sonra ortaya çıkan kriz doktor Mahathir’in bambaşka bir hastalıkla karşı karşıya olduğunu anlamasına yetmiş.

Kitabında, güçlü döviz rezervi başta olmak üzere, ülkenin güçlü ekonomisine ait o zamanki verileri paylaşarak krizin ülkesine gelmeyeceği inancına ait yanılgısını da itiraf etmekte.

Tıp kökenli birisi olarak bu dönemin daha başında bilgisinin zayıflığını, mekanizmaları öğrenmek ve anlamak için özellikle para ve para ticareti üzerine bulabildiği kitapları satın alıp okuduğunu açık yüreklilikle ifade etmekte.

Mütevazi şekilde davranarak kendisinin ekonomi ve finans bilgisinden bahsederken “Finans bilgim hakkında yazacaklarınız ancak bir posta pulunun arkasına sığacak kadardır” demesine rağmen kriz sırasındaki başarısı nedeniyle uluslararası ekonomi çevrelerinden aldığı övgüler gerçekten takdire şayan.

Mevcut paradigmalara takılı kalıp, ekonomik jargonlarla konuşan ve küresel krizin gerçek nedenlerini sorgulamayanlara Mahathir’in kitabında anlattığı iki merkez bankası başkanının başını birkaç günde yiyen süreçler zincirini okumaları tavsiye olunur.

Bu, başbakanın çözüm sırasında önerilerinden birisi üzerine “bunu yapamayız” diye reddedip istifa ettiren, mevcut kalıpların dışında düşünemeyen iki merkez bankası başkanının hikayesi. İki üst düzey yöneticinin istifası üzerine alt kademeden başka bir yönetici Malezya Merkez Bankası (Bank Negara Malaysia) başkanı yapılır ve cesurca uyguladığı çözümler nedeniyle sonradan ödüller alır. Öyle ki, Mahathir kitabında çözümün sonradan IMF tarafından bile takdir edildiğini söylemekte.

Gelelim Mahathir’in 2008’de başlayan küresel krizle ilgili teşhislerine. Krizin ortasına düşmüş, etkilerini yaşayarak görmüş ve en önemlisi bundan sağ salim çıkmaktan öte, başarıyla ve güçlenerek çıkabilmiş bir devlet başkanının küresel krizle ilgili ifadeleri bizce önem arz etmektedir.

Mahathir yeni küresel krizi, “Para krizi henüz bitmedi. Açıkçası ABD hala büyük oranda bu sorunu yaşamakta. Kriz,  Avrupa’da da benzer şekilde devam etmekte. Buna bağlı olarak da dünyanın geri kalanı da etkilenmekte. Dördüncü yılında olan bu kriz tarihteki en uzun olanı.” şeklinde tanımlayıp krizin devam etmekte olduğunu savunmakta.

Krizin ilk çıkışını aşağıdaki sözlerle ifade ediyor

“Kriz ilk defa 2008 yılında ödeme güçlüğü çeken kitlelere verilen kredilerin geri dönüşünün imkansız hale gelmesi ve Lehman Brothers grubunun iflasıyla başladı. O günden beri de ABD; bankalar, sigorta ve otomobil şirketlerini bataktan kurtarmak için trilyonlarca dolar para basmakta.

Şu anda da Yunanistan başta Avroya geçişten kaynaklanan nedenlerle kredilerin geri ödemesini gerçekleştirememekte.

Malezya krizi atlatmış görünüyor. Gerçekte paramız gittikçe güçlenmekte ve ekonomimiz hızlı bir şekilde büyümektedir.”

Mahathir’in bu denli ciddi bir ekonomik krizin neden gelişmiş ülkeleri böyle vururken gelişmekte olan ülkeleri nispeten daha az etkilediğine dair aşağıdaki cevabı çok anlamlı.

“Bu krizin gelişmiş ülkeleri bu denli etkilemesine rağmen gelişmekte olan ülkeleri o kadar etkilememesi, gelişmekte olan ülkelerin çabuk zengin olmak için para pazarına girmeye çalışmamaları ve ekonomilerinin genellikle üretime dayalı (reel ekonomi) olmalarıdır.”

Yazının başında bahsedilen mütevazi tavrını sürdürerek yukarıdaki sorunun cevabına devam etmekte.

“Finans bilgisi ancak posta pulunun arkasına sığacak kadar olan benim gibi birisinin söylediklerini pek ciddiye almayacaksınız.

Yine de teorimi ve buna göre tehlikeleri ifade etmek istiyorum.

İkinci dünya savaşı sonrası ABD en zengin ulustu. ABD’nin General Motors, General Electric, Caterpillar Tractors, McDonnell Douglas ve Boeing gibi büyük firmaları, ev eşyası üreticileri, radyo ve televizyonları, makine aletleri, hassas üretim ekipmanları ve en önemlisi kitlesel imha silahları endüstrisi var.

Endüstrilerinin baş edilemez, rekabet edilemez olduğundan o kadar emindiler ki Japonlara imalatta kalite ve tecrübenin önemini öğretmekten gocunmadılar.

Kısaca söylemek gerekirse, Japonlar imalatta o kadar başarılı oldular ki kendilerinin yüksek kaliteye sahip olmasına rağmen ucuz maliyet gibi rekabetçi üstünlüğe dayanan ürünleri tüm dünya pazarında Amerika ve Avrupa’nın ürünlerine karşı hakim olmaya başladı.

Japonya’yı Tayvan, Güney Kore ve Çin izledi. Bu ülkelerin ürünleri Amerika ve Avrupa’da kendi ülkelerinin ürünlerini bile alt etti. Sonuncusu ise Doğu-Asya arabalarının Amerika ve Avrupa pazarlarını istilası şeklinde yaşandı.

Özellikle Amerikalılar ve diğer Avrupalılar, Asyalı üreticilere karşı rekabeti ve piyasa içinde direnç göstermeyi bıraktılar. Fakat Amerikalı ve Avrupalı ekonomiler gelişmeye ve her zamankinden daha fazla zenginleşmeye devam etti.

Zengin kalabilmek için Amerikalı ve Avrupalılar adına para piyasası dedikleri yeni bir pazar icat ettiler.

Faize dayalı sistemlerle paradan para kazanmanın yeni yeni yollarını keşfettiler. Her ne kadar yenilebilir ve içilebilir şeyler olmasa da bunları ürün diye tanımlamaktalar.

Ortaya çıkardıkları bankacılık sisteminde gerekçe işletmeleri ve girişimcileri finanse etmek için ödünç para vermekti. Bunu gerçekleştirmek için bankalara kendi sermaye, varlık ve müşterilerinin yatırdığı miktarın toplamından daha fazlasını ödünç para olarak vermelerine izin verildi. Bu, aslında bankaların en etkin şekilde fiilen para yaratmaları demekti.”. 

Bilindiği gibi borca dayalı olarak üretilen bu para (money as debt) tüm dünyada üretilen paranın neredeyse %90’ını oluşturmakta. Mahathir finans bilgisinin çok sınırlı olduğunu ifade etse de ekonomik hastalığı teşhis konusunda ne denli usta olduğunu ifadelerinden anlamak mümkün.

“Geçmişte bankalar mal ve hizmetleri ödemek için banknot (kağıt para) basardı. Daha sonradan bunların yerini çekler, kredi kartları, ve senetler aldı. Artık her şey bunlarla ödenebilir. Nakit paraya ihtiyaç bulunmamakta.

Devlet bankaların elindeki varlıkların yalnızca on katına kadar para yaratmasına izin verip denetlediğinde fazla sorun ortaya çıkmıyordu. Sonradan ABD hükümetinin serbest piyasa kuralları gerekçesiyle bankaların denetimini bırakmasıyla işler değişti.

Devletin denetiminden kurtulan bankalar çoğu hesap sahiplerine ait varlıkların on katından fazlasını kredi olarak vermeye başladı. Hiçbir geliri olmayan ve kredileri herhangi bir şekilde geri ödeme kapasitesi bulunmayan insanlara özellikle konut kredileri şeklinde çeşitli oranlı faizlerle ödünç vermeler başladı.

Krediler ya ipotekli konut kredisi (mortgage) şeklinde veya sigortalanmıştı. Durumdan gayet emin ve memnun gözüküyorlardı. Eğer kredi alan kişi geri ödeyemezse ipotekli olan konutun satılmasından elde edilen gelirin ana parayı rahatlıkla karşılayabileceği zannediliyordu.

Ancak diğer paradan para kazanma yolları keşfedildi. Örnekler; “Hedge fonları” gibi kısa vadeli hareket eden ve yüksek kar amacıyla piyasadan piyasaya dolaşan, daha az denetime tabi olmaları nedeniyle sermaye yeterliliği karşılığı gibi sınırlayıcı etkilerden uzak fonlar, “Carry trade” dedikleri düşük faiz getiren bir para biriminden borçlanıp krediyi yüksek faiz getiren bir para birimine yatırmaya dönük borçlanmalar, döviz ticareti,  “mergers and acquisitions” gibi şirket birleşmeleri ve satın almalar, 'emerging markets' yani yeni piyasalar denilen gelişmekte olan ülkelerdeki yatırımlar, “junk bonds” veya namı diğer çürük tahviller, ticari kağıtlar, kısa vadeli satışlar, indeks fonları, repo piyasası, yapısal yatırım teknikleri, özel hisse fonları, sigortalı konut kredisi vs vs.

Bunlardan herhangi birisi bilene çok büyük paralar kazandırabilir. Kurnaz oyuncular için bunlardan herhangi birisi kendilerini milyoner, milyarder yapabilir. Hem de pratik olarak bir gecede.

Finansal ürün diye nitelenen para piyasası ürünleri gerçekte bir kıymet üretmezler. Ne bir istihdam oluştururlar, ne de fiziksel bir ürün veya hizmete ait bir ticaret anlamına gelirler. İşletmecilik açısından ne bir yan üründürler ne de ürünlerin kara, deniz ve havayoluyla nakliyesi anlamında faydadırlar.

Buna rağmen parasal terimlerle baktığımızda işlem hacimleri miktarı akıllara durgunluk verir. Para ticaretinin bir günlük hacminin 4 trilyon dolar olduğu söylenmekte. Yani Almanya’nın bir yıllık toplam ekonomik büyüklüğü. Bununla ne bir istihdam sağlanır, ne de gerçek ekonomi açısından bir önem teşkil eder.

Elbette bu para ticaretinde sayılı insanlar milyarlarca dolar kazanır. Vergiden muaf bölgelerde öbeklenerek hiç kimseye vergi vermedikleri gibi hesap da vermezler.

Para piyasası oyuncuları ve kazandıkları milyarlar içinde bulundukları Amerika ve Avrupa’nın yüksek Gayri Safi Milli Hasılası ve yüksek Kişi Başına Düşen geliri oranlarına asıl katkıyı sağlarlar.

Derken çöküş geldi ve balon patladı. Patlayandan geriye kalanlar bunlar.

Para piyasası oyuncuları mal ve hizmet üretiminden anlamazlar. Gerçek ticareti bilmezler. Adil bir dünyada bunlar fakir kalmaya mahkumdurlar. Zengin kalabilmek için sürekli olarak para basma onların çözümüdür. Fakat bastıkları paranın değeri de ancak tuvalet kağıdınınki kadardır.

Doğu zenginleşebilmek için sürekli üretirken ve üretmeye muhtaçken batı zenginliğini artık altın gibi herhangi bir karşılığı olmayan parasını basarak sürdürmektedir.”

Mahathir “Amerika ve Avrupa’nın faiz ve borçlanmalar yoluyla doğunun servetini sürekli şekilde batıya aktardığı, IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşların ana enstrümanları olduğu ve bunlara kolunu kaptıran ülkelerin bir daha kendini kurtaramadığı şeklinde ifadelere sahip. Bazı konuşmaları nedeniyle daha sonra batılılar tarafından antisemitik (yahudi düşmanı) ilan edilmesi üzerinde düşünülmeye değer.

Tıp kökenli 20 yılın üstünde ülkesini başarıyla yönetmiş ve özellikle Asya’daki meşhur krizden IMF’ye rağmen başarıyla çıkarabilmiş bir başbakanın küresel krizle ilgili teşhislerine ne derece katılırsınız bilemiyoruz.

Ancak başta küresel kriz ve buna bağlantılı olarak Ortadoğu’daki gelişmeleri (1, 2) doğru okuma adına söyledikleri yabana atılır şeyler değil.

(1) Mahathir, küresel finans krizinin nedenlerini veciz şekilde ifade etmekte. Dünyadaki para sistemi konusunda sorunları temelden ele alan Türkiye’den önemli bir isim ise Prof. Dr. Mete Gündoğan. Kendisi sadece krizin çıkış nedenlerini tespit etmekle kalmıyor, batının krizi çözmek için başvurduğu yolu ve bunun çok hızlı gerçekleşen Ortadoğu gelişmeleriyle olan bağlantısını sistematik bir şekilde izah ediyor. Konuyla ilgili Yalova Üniversitesi’nde verilen “Global Finans Krizi, Ortadoğu’daki Gelişmeler ve Türkiye’miz İçin Fırsatlar” başlıklı konferansa buradan ulaşılabilir.

(2) Ortadoğu’daki gelişmeleri Mısır olayları sırasında “Büyük Ortadoğu projesi için Yaratıcı Yıkım (Creative Destruction)” olarak tanımlayan bir isim ise William Engdahl. Yazarın diğer bazı kitapları yanında “Wall Street ve Amerikan Yüzyılının Sonu” başlıklı, para yoluyla tüm dünyanın nasıl sistematik şekilde kontrol edildiğini anlatan kitabı da okumaya değer.

Prof. Dr. B. Gültekin Çetiner - Haber 7http://www.drcetiner.org

Kaynak : haber7.com




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —