BDP’nin temel sorunu tam da bu nokatada karşımıza çıkıyor: Ya bu aşırı güçlenmenin nedeniyle bir tür özgüven zehirlenmesi yaşıyor ya da kendi gerçek gücünün farkına varamıyor.
BDP’yi konuşmadan, onu eleştirmeden önce demokrasimizin hâlâ tam oturmamış olmasının ve bu durumdan en çok zarar görenlerin başında Kürt siyasi hareketinin, dolayısıyla BDP’nin geldiğinin altınız çizmemiz gerekir. Yüzde 10 gibi aşırı bir baraj nedeniyle seçimlere bağımsız adaylarla katılan BDP beklenenin üzerinde bir performans göstererek 36 milletvekiline ulaştı. Ama daha ilk günden bunlardan Hatip Dicle’nin milletvekilliği YSK tarafından iptal edildi. Dicle gibi KCK davasından tutuklu olan 5 milletvekili yargılandıkları mahkemeler tarafından tahliye edilmedi. Geri kalan 30 milletvekilinden 25’i beklendiği gibi BDP’ye katılıp TBMM’de grup kurma hakkı kazandı. Leyla Zana, Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk siyasi yasaklı oldukları için BDP’ye giremediler. Şerafettin Elçi KADEP, Levent Tüzel de EMEP Genel Başkanı oldukları için BDP’ye katılmadılar. Elçi, Tüzel ve siyasi yasaklı üç milletvekilinin BDP Grubu ile birlikte hareket edecek, KCK tutuklularının da tahliye olur olmaz onlara katılacak olması demokrasimizin içler acısı durumunu hafifletmeye yetmiyor.Boykot yanlışıBu zorunlu girişten sonra BDP’nin geleceğini konuşabiliriz: Önceki gün yazdığım gibi, BDP’li milletvekillerinin Hatip Dicle olayı nedeniyle TBMM’yi boykot etmelerini anlayışla karşılıyor ama doğru bulmuyorum. Çünkü 12 Haziran seçimlerinin AKP ile birlikte en büyük galiplerinden olan bağımsızlar tüm Türkiye’nin ve hatta uluslararası kamuoyunun dikkatleri üzerlerindeyken, ilk gün TBMM’ye gelmeyip Diyarbakır’da toplanarak çok büyük bir fırsatı kaçırdılar. Köşe yazısının tamamını okumak için bu linki kullanabilirsiniz(Ruşen Çakır - Vatan)
Kaynak : haber7.com
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.