Tarih: 01.07.2011 08:44

Hepimiz biraz deli miyiz sahiden?

Facebook Twitter Linked-in

        Deli sözcüğü kadar gelişigüzel kullanılan bir başka sözcük var mıdır acaba? Hiçbir kelime bu kadar alakasız kullanılmıyor gibi.

       Aşırı sevmelerin adı “deli gibi sevme”, güya büyük aşkların adını “deliler gibi aşık oldum” ve aşırı kıskançlığın adı “deliler gibi kıskanıyorum” kabilinden uzayıp gider. Hatta bu deyimler öyle çoktur ki neredeyse her eylemimizin başına bir deli sıfatını koymuşuz. Sevgilinin aşkınlık halleri karşısında “ay delisin sen!” ya da sevgisinin ölçüsünü belirtmek için “sana deli divaneyim aşkım” türünden kelimeler sözcük haznemizde epeyce yer edinmiştir.

        Erasmus, “Deliliğe Methiye” adlı eserinde delilik ile alakalı ilginç tespitlerde bulunmuştur. Bu tespitlerden hareketle vardığımız nokta delilik ile velilik arasında öyle çok farkın olmadığıdır. Aynı adlı eserinde Erasmus:

        “Nefsinde deliliğe ait iz taşımayan insan bulunmadığını söyler ve ömrünü boş hayallerle geçiren, her şeyi bildiklerini sanan feylesofları, kocasına güzel görünmeye çalışan kadını, cahil teologları, alış verişte cimriliğe giden tüccarlar da delidir' der. Yine menfaatçi rahipleri, şehvet düşkünü ve muhteris prensleri, soyunun asaleti uğruna tüm devlet işlerini üstlenen makam düşkünü kralları, gramer öğreten ukalaları, şairleri ve hatipleri deliler sınıfına sokar.

        Yani Erasmus’un bu görüşlerini göz önünde bulundurursak şayet delilik tam olarak şudur veya budur diyemeyiz. Bir filozof yeri geldiğinde delidir, bazen da krallar bütün insanlığı şaşırtan delice adımlar atarak bütün insanlığı şaşırtmışlardır.

        Birkaç yıl koltuk sahibi olmak için siyasete atılan, olmadık vaatlerde halkın duygularını istismar eden siyasetçinin hal ve tavırları da deliliğin bir başka şeklidir.

        Ya da derununda geçen hisleri ve arzuları yazıya döküp cümle âleme ilan eden biz yazar ve çizer takımı da bir parça deli miyiz acaba diye düşünmüyorum değilim.

        Sahnelerde koca koca adamların ve kadınların kırıta kırıta, sırıta sırıta şarkı söyleyip göbek atmaları delilik sayılır mı? Hani şarkı oturarak da söylenemez mi, ya da gündelik kıyafetler içinde şarkı söylense hislerinde ne kaybeder şarkı veya şarkıcı?

        Sinema artistleri ve aktörlerinin de bu delilikten paye almaları içten bile değildir. Nitekim sanal bir hayatı taklit etmek, çocuklar gibi evcilik oynamaya benziyor aslında. Hani bunun adını birileri “sanat-sinema” olarak tanımlamasaydı işleri çok zordu bu meslek erbabının. Delilik diplomasını en başta onlar alırdı herhalde.

        Bu arada bir meşin topun peşinde onlarca şahsın çılgınlar gibi koşturup ter dökmeleri, bu iş için büyük büyük klüplerin kurulması, anlı şanlı para babalarının hesapsız para aktarması delilik alameti değil midir? Yani bu işin insanlığa ve insanın bizzat kendisine ne gibi bir faidesi var diye mantık muhasebesini yapıyor ister istemez!

        Peki birbirine âşık olmuş veya yuva kurmak isteyen insanların düğün törenlerinde kraldan fazla kralcı kesilip göbek atıp taşkınlık yapan, gelinden ve damattan fazla süslenmiş kadın ve erkeklere ne demeli bilmiyorum!

        Bir de fütursuzca yemek yiyip, israfın anasını ağlatan, yedikçe şişmanlayan, şişmanladıkça yiyen, sonra da spor salonlarının kapısını aşındıran, rejim programlarıyla canından bezen kadınlar da deli sayılır mı acaba?

        Tabii bunun tersi de mümkün. İncelebilmek için yarı aç bir ömür süren ve bir deri kemik gibi dolaşan kadınları da bu daireye almak lazım mıdır?

        Delilikte insanlık birbiriyle yarışıyor adeta. Mesela Fuzuli bile deliliği Mecnun’a bırakmak istemez gibidir ve delilik ve çılgınlıkta Mecnun’dan daha yetkin olduğunu söylemektedir şu beytinde:

        “Mende Mecnun’dan füzun âşıklık istidadı var        Âşık-ı sadık menem Mecnun’un ancak adı var”

        Esasında delilik yarışının adını da “Hayat” koymuşuz. Saçmalıklarımızın biri bin para iken, işlediğimiz hataların mantığı yok iken, belirlenmiş bir oyunun parçası olarak rollerimizi oynamaya çalışıyorken, bile bile “delilik okulu”na devam edip en sonunda mezun olup icazetli birer deli oluyoruz.

        Kısacası başa dönersek Erasmus’a göre hepimiz bir parça deliyiz! Aslında bir parça deli olmak güzeldir gibime geliyor! Herkes en büyük deli kendisini bilse keşke. Bu yüzden kendimizden başkasına deli demeyelim. Bir gece yastığa koyup kendimizi terazinin bir kefesine koyup tartalım ve karar verelim ve soralım kendimize:

        Sahi biz de bir parça deli miyiz acaba?

        Muhabbetle.

Meryem Aybike Sinan-Haber7meryemaybike@gmail.com

Kaynak : haber7.com




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —