Tarih: 15.07.2011 09:10

İnsan yargılıyorsun ey Ademoğlu!

Facebook Twitter Linked-in

Dinle ey Ademoğlu!

Anlatacağım 'benim hikayem'...  Fakat 'senden istediğim', 'onların mağduriyeti'ni hissetmen... Çünkü insan olduğumuzun bilincini fark edebildiğimiz takdirde, senin, benim ve onların hikayesi arasında sadece renk farkı var.  Ve o renkler aslında hayatın bize sunduğu güzellikler…

Adım atanı; 'eline, diline, beline' sahip çıkmaya mecbur eden, 'kıldan ince kılıçtan keskin' 'yol'un yolcusu olarak geldim dünyaya...

'Bir güzel'in aşığıydım, o yüzden taşa tutan çok oluyordu....

Ondan geçersem 'dünya malı'nı önüme serenler, 'onun aşkı'yla yanarken 'lokma' vermeye razı olmuyorlardı... Onsuz dünya malına meylim yoktu ama beni ona kavuşturacak 'edeb, erkan, yol' 'bozuk bozuk' olduğu için mecburdum 'yaşayacak kadar' kazanmaya...

Kimileri şah diyeni öldürüyor, kimileri sömürüyordu, 'yaşam pazarında'... Ben o pazarda tüccarların arasından şaha gidecek yol arıyordum...

Çok vaha dolandım, çok vadi geçtim bil Ademoğlu...  Kıpır kıpırdım, soluk soluğaydım, yay gibiydim... yol ararken...

Coşkundum, öfkeliydim! İkisinin de bana çok yakıştığını söylerdi 'dostlarım'...

'Nehirler boyu git, engeller nasıl aşılır öğren onlardan' diyordu bana 'yol gösterenler'. Acıdan kırışmış alınları, nasırlaşmış elleri ve gömlek yakalarına yapışmış yoksullukları, gideceğim yolun çetinliğini anlatmaya yetiyordu... Çok yorulmuş, çok yıpranmıştılar...

Yoksuldular ama insandılar... İnsanca yaşamak ve insanca yaşatmak derdindeydiler. Bunu başarmak isterken insanlık sınırlarını zorladıklarını fark etmedikleri de oluyordu. Kusursuzluk demek değildi zaten 'insan olmak'... Kusurlarını fark edip, onların zararlı etkilerini ortadan kaldırmaya çalışmaktı biraz da...

Ve çıktığım o 'yolculuk'ta; aç biilaç, hayatta kalma, onurumu koruyabilme mücadelesi verirken, 'benden olmayan' 'başka insanlar'a rastladım.

Benimle aynı yolu yürüyor görünenler, beni kendileri gibi olmaya zorlarken; beni olduğum gibi kabul eden, kendileri gibi yaşamaya zorlamayan, koşulsuz ve sadece alnımın teri karşılığında bana ekmek parası vermeye razı olan insanlardı onlar…

Kendimi ifade edebilmek için yazdıklarımın onlara saldırmak için kullanıldığını fark ettiğim gün kalemime pranga vurmaya karar vermiştim. Fark ettiklerinde “Neden yazmıyorsun?” dediler. “Ciğeri beş para etmez adamlar, benim üzerinden size vuruyorlar, kimseye bu fırsatı vermek istemem” dedim. “Boş ver sen onları, yaz!” dediler…

Yine de hiçbir zaman eskisi kadar özgür yazamadım ey Ademoğlu… Hiç kimseden korkum yoktu ama bana yapılan saldırılardan onlara zarar görüyor olmasını vicdanım kabul etmiyordu.

Çünkü ben de hatamla sevabımla insandım ve vicdan taşıyordum ey Ademoğlu… İnsanca yaşamaya çalışırken, insanların zarar görmesine duyarsız kalamayacak bir yaratıktım senin anlayacağın… Gerçi bu halin insan olmayan Ademoğullarının ekmeğine yağ süren önemli unsurlardan olduğunun farkındayım, yine de incinip, incitmeme taraftarıyım…

'İnsan olmak', 'insanca yaşamak' ve 'insanca yaşatmak' nedir bilir misin 'Ademoğlu'?

'İnsanı Ademoğulları arasında bir sıfat, bir derece ve bir nitelik olarak kabul ediyorum. Ademoğluyla eş anlamlı değildir. Ademoğulları arasında insan olan çok az kimse vardır' der Ali Şeriati... Onun Yalnızlık Sözleri’nden aktarıyorum bu cümleleri sana.

Bu, benim için önemli bir ayrıntı ey Ademoğlu.

Çünkü şu anda adaletin tecellisini beklerken, 'insanlığın şanına yakışmayan' muameleye maruz tutulmuş insanlardan biri de o kitabı okuyordu, polis, evinden apar topar onu 'gözaltı'na aldığında!

Onlar insanlar ve insanca muameleyi hak ediyorlar bil ey Ademoğlu. İnsan yargıladığını aklından hiç çıkartma...

'Onlara iltimas geç, onlara farklı muamele et demiyorum'! İnsan bu! Mayası topraktan... Suya maruz kalınca cıvımaya müsaittir hammadesi... Kendi elimin, dilimin ve belimin hesabını nasıl vereceğimi düşünürken başkalarının eline, diline, beline kefil olacak halim yok. Çünkü; 'çöktüğü zaman karanlığın, gelip çattığı zaman göz perdelenmesinin, tutulduğu zaman Ay'ın, battığı zaman Güneş'in, taştığı zaman şehvetin, soktuğu zaman yılanın, ümit kırdığı zaman musibetin, kıskandığı zaman hasetçinin şerrinden...' korkarım...

Tam da bu nedenle onların insan olduğuna, insanları insanca yaşatmak için çaba sarf ettiklerine, insanların alacaklarını alın terleri kurumadan ödemeye gayret ettiklerine şahadet ederim…

Onları yargılarken insan yargıladığının farkında olmanı bilmeni istiyorum ey Ademoğlu.

Bu ilk çağrım değil aslında sana. 'Ergenekon Davası süreci'nde 'sanıklar'ın 'insan gibi yargılanması gerektiğini' haykırmıştım ekranlardan hatırlarsan.

Ve o çağrı yüzünden yaftacılar beni “Ergenekoncu” dahi ilan etmişti. Hiç önemli değildi bu yafta benim için ey Ademoğlu… Çünkü 'uluslararası kanlı oyunlar' sahnelenirken bahane ile 'suç ortağı' ilan edilip, 'zulmedilen garipler'in insan olduğunu hatırlattığım her seferinde ne yaftalar takıldı boynuma bir bilsen...

Velhasıl bu benim hikayemdir Ademoğlu. 'İnsanca yaşanabilinmesine olanak sağlayan insanlar' önemli ayrıntıdır bu hikayede…

Ve 'İnsanca yaşabilmeme olanak sağlayan' o insanlar bugün senden adalet bekliyor Ademoğlu. Onları yargılarken insan yargıladığını bilmenin de senin için 'önemli ayrıntı' olduğunu bilmeni istedim…

Söz senin ey Ademoğlu... Umarım ki sözü insanlığa devretmişimdir...

Yaşar İliksiz - Haber 7yasar.iliksiz@haber7.com

Kaynak : haber7.com




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —