Tarih: 16.07.2011 09:19

Değişimin önündeki 5 engel

Facebook Twitter Linked-in

                        “Derisini değiştirmeyi bilmeyen yılan yaşayamaz.”

F.W. Nietzsche

“Yaşadığın hayatın öznesi değilsen cümleni yeniden kurmalısın.” Hayat değişim, dönüşüm ve hareket üzerine planlanmak durumundadır. Eğer bir değişim çabası yoksa durağanlık başlamışsa Mevlana’nın deyimiyle “çürüme” de başlamıştır. Bulunduğunuz noktada saplanmakta bir tür gerilemedir.

Değişimi yönetme kudreti için insanın muhakeme gücü de son derece önemlidir. Bu güç, bizim olayları kontrol etme anlayışımızı ve onun da ötesinde yönetme becerimizi temsil eder. Eğer yaptığınız işe tam anlamıyla hâkim değilsek ya da bizi yönlendirenler yeterli bilgi ve donamıma sahip değilse muhakeme gücünün yetersizliği sebebiyle yanlış kararlar verilir; yanlış kararlar da yanlış hedeflere ulaştırır.

“Hakkaniyet Doktrini” olarak bildiğimiz ve muhakeme becerilerini zayıflatan beş temel unsur vardır. Bunlar: Aşırı korku/Aşırı sevgi/Aşırı kıskançlık/Aşırı ihtiyaç/Aşırı kuşatılmışlıktır.

Bütün aşırılıklar insanların önünü tıkar ya da doğru istikamet almasını engeller. İnsanları gitmemesi gereken yönlere saptırır. Kontrol bir kere sizin elinizden çıktımı bir daha geriye dönmesi de oldukça zordur.

Her önümüze çıkanı fırsat gibi görerek oburca almaya çalışmak doğru değildir. Zamana yaymak, hazım süresi tanımak ve iyi analiz etmek gerekir. Ana muhalefetin lideri de öyle zannediyorum ki iki aşırılığın kurbanı olarak değişimde yara almıştır.

Birincisi: “Mutlaka iktidar olma” ihtiyacı. Bu “Aşrı ihtiyaç” algısı, sıkıştırılmış bir zaman diliminde, tabanı tarafından hazmedilemeyen isimlerin de adaylığıyla birlikte sağlıksız bir değişime dönüşmüştür. Bu aşırı iktidar olma çabası sanki her yolun denenmesiyle, hatta aşırı ve tutarsız vaadleri de içine alan bir yelpazede olması gerekirmiş gibi yapıldı.

İkincisi ise, “birilerinin mutlaka kurtarılması gerektiği” anlayışıyla gelen “Aşırı kuşatılmışlık” halidir. Bu duygunun oluşmasına da yine özellikle Ana Muhalefet lideri ve parti içerisindeki bazı vekillerin kendilerini bağlayan beyanları sebep olmuştur. Belli yerlere ve kişilere verilen vaadlerle kendi kendilerini kuşatmışlardır. Özellikle hukukçuları tarafından da yanlış yönlendirilen Kılıçdaroğlu bahsettiğim kuşatılmışlık duygununun da tesiriyle partisine bir yemin krizi yaşatmıştır. Neyse ki TBMM Başkanının yürüttüğü müzakereler neticesinde, diplomatik kıvraklığa sahip bir metinle bu krizi aşabilmiştir.

Başak bir kuşatılmışlık duygusu yaşayan BDP’nin ise bu duyguyu aşmak yerine işine gelen bir yöntemle “tırmandırma” ile bu kuşatılmışlığı daha da derinleştirmiştir. “Demokrasi”yi dillerinden düşürmeyenler, “eğer uzlaşma olmazsa analar ağlar” diyerek hangi ruhu temsil ettiklerini ortaya koymuşlardır. Bu “tehdit demokrasi”sinin bütün şifreleri çözülmüştür.  

Bu milletin mukaddes değerleriyle örtüşmeyen ve ondan fersah fersah uzaklarda duran bir anlayışla, üç aylarda ve kandil gününde 13 fidanı merhametsizce devirenlerin niyetleri aslında gayet açıktır. Bizler aslında bu acımasız anlayışı iyi biliyoruz. Çözümden yana olmayanların malum yol tıkama çabasından başka bir şey değil. Aslında onlarda bu yöntemle başaramayacaklarını gayet iyi biliyorlar fakat dert de zaten başarmak değil.   

Her lider ve yöneticinin bir öğüt vesikası olarak bilmesi gereken sözlerle yazımı sonlandırmak isterim. Sözlerin sahibi Sun TZU “Başkasını ve kendini bilirsen, yüz kere savaşsan da tehlikeye düşmezsin. Başkasını bilmeyip kendini bilirsen, bir kazanır bir kaybedesin. Ne kendini ne de başkasını bilmezsen, girdiğin her savaşta tehlikedesin demektir.”    

Velhasıl şunu demek istiyorum “Bugünün güneşiyle yarının çamaşırını kurutma” ya çalışanlar, hareket planlarını buna göre yapamayanlar, aşırı duyguların kontrolsüzlüğüne düşenler hedeflerine ulaşma noktasında her zaman hayal kırıklığı yaşayabilirler; benden söylemesi.

Ülke olarak hepimizin başı sağ olsun. Dualarımız aziz şehitlerimizle…      

İsmail Öz - Haber 7sosyologioz@hotmail.com

Kaynak : haber7.com




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —