Son yıllarda sanırım ki yükselişe geçen ve insanı yanlarımızı çürüten bir duygu olan fesatlık maalesef en büyük toplumsal hastalık olarak karşımıza çıkmış bulunuyor. Sözlük anlamı, karışıklık, kargaşa, bozgunculuk; herhangi bir konuda iyimser olmayan, kötü yorumlayan, karıştırıcı, arabozucu anlamlarına gelen bir kelime fesat veya fesatçılık!
Sanki kirli bir el üzerimizde dolaştı ve en güzel yanlarımızı bohçalayıp çaldı ve bizi, bütün huylarımızı değiştiriverdi ansızın! Modernitenin beraberinde getirdiği para, mevki makam hırsı, şöhret olma ve tanınma isteği, başarılı olma arzusu, çok para kazanma hissi gibi birtakım nedenlerle daha fazla hırçın, daha fazla sinirli ve çekilmez olduk. Eskisinden daha çok çalışıyoruz, daha çok yoruluyoruz ama daha az hedeflerimize ulaşabiliyoruz.
Herkes çok önemli okullarda okumak istiyor. Ancak bu okuma arzusunun altında yatan gerçek hedeflere baktığımızda asıl peşinde koşulan şeyin altında iyi bir eğitim almak değil, ilim ve irfan sahibi olmak değil, ahlak ve erdem sahibi olmak değil, sadece ve sadece daha çok para kazanma ve makam sahibi olma arzusunun bulunduğunu görüyoruz ne yazık ki!
Hal böyle olunca peşinde koşulan şeylerin önemi katlanıyor ve büyük bir kitle o hedefe kitleniyor, ciddi bir rekabet, ciddi bir enerji ve emek harcanıyor ve kimi hedefine ulaşıp mutlu oluyor! Kimi de daha az bir mutluluğa katlanmak zorunda kalıyor. Çok kazanma isteği ve hırs beraberinde kıskançlık, rekabet, hedefe ulaşma noktasında rakiplerin bir şekilde ki şekli ne olursa olsun elimine edilmesi vs amaç haline getiriliyor ve bu da insanların ruhi cephesini ciddi anlamda hırpalıyor, yaralıyor, kirletiyor.
Vahyin sesine kulaklarını tıkayan, sadece bu dünyaya kilitlenen bir bünyenin bütün ulvi ışıkları sönüyor bir zaman sonra. Aşk, sevgi, merhamet, inanç, tevazu, şefkat, vicdan, empati yapma ve acıma hisleri yerini bunların karşıtlarına bırakıyor.
Fesat insan, bulunduğu her ortamı kendi menfaatleri uğruna çekilmez hale getiren, rakip bellediği insana durmadan karşı cepheden saldıran ve onu alt etmeye çalışan, başardıkça bilenen, bilendikçe kinlenen bencil tiplere denir ancak bu tip insanların toplumda çok arttığına tanık olmak insanı ürpertiyor. Zira artık bu fesat tipler her kesimden bolca çıkıyor veya çıkarılıyor!
Kuran’da fesatçılık ile ilgili yaklaşık olarak kırk ayet vardır. Mesela; “Kendilerine: 'Yeryüzünde fesat çıkarmayın' denildiğinde: 'Biz sadece ıslah edicileriz' derler. (Bakara/11)
Dinimizde asla hoş karşılanmasa da tepeden tırnağa batmışız bir kere bu fitne fücur kazanına. Siyasetten spora, ekonomiden sanata, kültüre, medya’dan üniversiteye ve gündelik yaşama kadar bu fesatçılık, fitne fücur gibi toplumsal barışı tehdit eden bu olumsuz fiiller nasıl olduysa bir şekilde yaşama biçimimiz haline gelmiştir veya biz neden böyle fesat tipler olduk?
Yani dindar olanı, olmayanı, eğitimlisi cahili, kadını erkeği, yaşlısı genci fark etmiyor artık. Nitekim çağ insanı öylesine hırslanmıştır ki, madde öylesine elini kolunu bağlamıştır ki bütün değerlerin içi boşalmış bilindik her şey tacını ve tahtını kaybetmiştir.
Bir kere çabuk insan harcıyoruz, çabuk unutup çabuk seviyoruz! Çabuk bıkıyor, çabuk yaşıyor, çabuk yiyor, çabuk yaşlanıyoruz artık. Sükûnet ve suhulet artık yaşam karelerimizde yok. Gerginiz, öfkeliyiz, kızgınız, endişeliyiz, kırgınız, bir türlü onarılmayan yaralarımız var, beyaza dönüşmeyen karalarımız var!
Neredeyse gündelik sohbetlerimizin hepsinde maddi değer ifade eden şeyleri konuşuyor ve yüreğimizin rıhtımlarına sadece madde yüklü ağır gemiler uğruyor. Oysa o güvertelerin pervazlarına konacak ne çok arzumuz ve isteğimiz var konacak! Ama o uçmayı dileyen duygularımızın hem kalbini kırdık binbir yerinden, hem de kanatlarını…
Yani ne kadar kaçınsak da, kendimizi alıkoysak da, kendimize türlü sözler versek de fitne ve fücurluk hepimize dokunuyor bir ucundan. Toplum olarak birbirimizi kirletiyoruz, birbirimizin ruhunu bozuyor, kalbini karartıyoruz. Çünkü tepeden tırnağa para pul derdindeyiz, çünkü dünyalık telaşemiz bitmiyor, çünkü hayatı bu dünyadan ibaret sanma gafleti içindeyiz! Çünkü benciliz, tamahkârız, bigâneyiz…
Sözlerini çok sevdiğim şu Ahmet Kaya şarkısını dilimizden hiç düşürmemeli diyor içim. Haydi, mırıldanalım hep birlikte!
Sakin göllerin kuğusuyduk/Akarak suyun yanağından,
Yarılan ekmeğin buğusuyduk/Göğsüm daralıyor, yüreğim kanıyor
Olmasaydı sonumuz böyle!
Biri saksımızı çiğneyip gitti/Biri duvarları yıktıCamları kırdı/Fırtına gelip aramıza serildiBiri milyon kere çoğaltıp hüzünleri/Her şeyi kötülediBizi yaraladı/Biri şarabımızı döktü/Soğanımızı çaldıBiri hiç yoktan vurdu kafeste kuşumuzuCiğerim yanıyor, yüreğim kanıyor/Olmasaydı sonumuz böyle!
Muhabbetle Efendim!
Meryem Aybike Sinan/ Haber 7meryemaybike@gmail.com
Kaynak : haber7.com