Tarih: 25.07.2011 09:15

Sincan Cezaevinden Bildiriyorum

Facebook Twitter Linked-in

Dümdüz bir ovada, tel örgüler ve yüksekçe duvarlarla çevrilmiş, dışarıdan bakınca insana ıssızlık duygusu veren bir yer.

Adım başı karşınıza çıkan yüksek kulelerde nöbet tutan jandarmalar, içeridekileri an be an gözlüyor olmalı. Bizim haberlerde yerli yersiz kullandığımız ‘kuş uçurtulmuyor’ deyişinin tam karşılığını bulduğu bir mekan.

Adı üstünde bir cezaevi burası.

Sincan Cezaevi…

*** 

Üzerimde neyle karşılaşacağımdan emin olamamanın getirdiği hafif bir tedirginlik var.

İlk başta elinde copla etrafa korku salan, asık suratlı adamlar görmeyi bekliyorum. Ama bu tedirginlik, sadece işlerini yapan, eğitimli, her türlü soruya kibarca cevaplar veren ve ziyaret etmek istediğiniz kişiye ulaşma konusunda bütün kolaylıkları sağlayan görevlilerle muhatap olduktan sonra kayboluyor.

***

Tavizsiz bir güvenlik taramasının ardından ‘bizimkilerin’ yanında buluyorum kendimi.

Önce bir kucaklaşma.

Gözler hafiften ıslak.

“Buralarda mı buluşacaktık” duygusu.

Süre de işliyor bir taraftan. Toplam 1 saat hakkımız var. Ki bunun büyük bölümünü ailelerin kullanmasını istediğim için kendi kullanabileceğim vakit daha da az.

HANGİ SUÇU İŞLEDİĞİMİ SÖYLEMEDİLER 

Önce Mustafa Çelik’le konuşuyorum. Kanal 7’nin Genel Yayın Yönetmeni.

“Hangi suçu işlediğimi bile söylemediler” diyor.

Hüküm giymeden Cezaevine gönderilen birinden böyle bir cümle duymak.

Ne kadar sarsıcı, değil mi?

Örgüt kurmak, sahtecilik bilmem ne.

Bunlar değil.

Somut olarak hangi suçu işlediğini bilmek istiyor.

Mustafa Çelik, Almanya’daki Deniz Feneri e.v. davasından takipsizlik aldı. Yani orada hakkında dava bile açılmadı. Ama suçun işlendiği yerde aklandığı, ‘temiz kağıdı’ aldığı halde burada, bilmediği bir suç isnadından dolayı tutuklu yargılanıyor.

Her şeye rağmen vicdanı rahat, başı dik duruyor.

İçeride sürekli şiir yazıyormuş.

Mustafa abim benim…

SAKLANDIĞI YERDE YAKALANMASINA… 

O’nun yanından kalkıp Zekeriya Bey’in yanına oturuyorum.

Kanal 7’nin Genel Müdürü Zekeriya Karaman.

Her zaman ki gibi sakin görünüyor. Ama O’nun da içinde fırtınalar kopuyor olmalı.

Hele şöyle bir hikayeyi duyunca kim isyan etmez ki…

Zekeriya bey, 6 Temmuz’da savcılığın yakalama kararına, ailesiyle birlikte Bayburt’ta yaşayan ve 10 yıl sonra ziyaret edip elini öptüğü dayısının evinde ‘yakalanmış.’

Bayburt Başsavcılığından gönderilen yakalama kararında ‘saklandığı yerde yakalanıp getirilmesine’ gibi çok çirkin ve aşağılayıcı bir ifade de varmış.

Bunu da duyunca, bu sürecin suç var mı yok mu sorusuna yanıt arayan bir yargılama süreci değil, savcılar eliyle yürütülen bir itibarsızlaştırma projesi olduğu düşüncesine kapıldım. 

Ve Zahit Akman…

Üç yıldır süren ve her babayiğidin göğüsleyemeyeceği bir linç kampanyasının yıkamadığı adam, cezaevinde de dimdik duruyordu.

Yüzünde iki türlü duygunun dışavurumu var gibiydi.

Bir tarafta, suçsuzluk duygusunun getirdiği vicdani rahatlık 

Ama diğer tarafta, bütünüyle siyasi bir kampanyanın ardından oraya gönderilmiş olmanın verdiği öfke.

“Git bu haksızlıkları herkese anlat” dedi bana dönerek.

Ben de birazını anlattım işte.

***

Peki bütün bunları niye yazdım?

Bazılarınız ‘patron sadakati’ ile hareket ettiğimi düşünüyor olabilirsiniz.

Ama öyle değil.

İçinde elbette kişisel duygularım da var ama bu yazdıklarımı daha çok bir gazetecinin, gözü önünde devam eden siyasallaşmış, içinde ne olduğu önemsenmeyen, hukuk nosyonuyla değil, politize olmuş düşüncelerle sürdürülen bir dava ile ilgili yapılan haksızlıkları dile getirmesi biçiminde okumuş olmanızı ümit ediyorum.

Mehmet Acet - Haber 7acetmehmet@hotmail.com

Kaynak : haber7.com




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —