Tarih: 25.07.2011 09:15

Düğünlerdeki görgüsüzlükler

Facebook Twitter Linked-in

Son yıllarda düğünlerde, ‘görgüsüzlüğün bu kadarına da pes...’ dedirten uygulamalar yaşanıyor.

İşin kötü tarafı da, yaşanan hadiseler lokal olmaktan çıkıp ülkenin dört bir yanında giderek yaygınlaşıyor.

Hiç kuşkusuz bunlardan en rahatsız edici olanlarının başında, takı törenlerinde yaşanan görgüsüzlükler geliyor.

Eline mikrofon alıp gelinle damadın yanına dikilen ve salonun dört bir yanında patlayan yüksek ses tonuyla avazı çıkarcasına bağırarak -gelin ve damada kimin ne taktığını-  duyuran kişilerin yaptığı uygulama hakikaten utanç verici duruyor.

Adam elinde mikrofon salonda bağırıyor: “Gelinin amcasından beşibirlik, yengesinden Trabzon işi bilezik, abisinden Adana burması, dayısından gerdanlık, kayınbiraderden çeyrek...” vs. derken, sıra emekli apartman komşusu Hüsnü Amca’ya, asgari ücretli amcaoğluna, gelinin konfeksiyon atölyesinden ütücü arkadaşı Selma’ya, damadın okul arkadaşı otobüs muavini Kenan’a sıra gelirken, her biri ceplerinin bir kıy köşesine koydukları 20 ya da 50 TL’yi damat veya gelinin yakasına nasıl iğneleyeceklerinin derdine düşüyorlar.

Gelinle damadın önünden geçerken yürüdükleri 2-3 metre, kilometrelerce geliyor gariban davetlilere..

Bir de, tam da takıyı takarken ortalıkta gezinip duran kameranın diplerine kadar sokulması yok mu, emekli Hüsnü Amca’nın, amcaoğlunun, konfeksiyon atölyesinden arkadaş Selma’nın, otobüs muavini Kenan’ın o sırada hissettikleri mahcubiyeti adeta tarihe not olarak düşüyor.

Çünkü onlar biliyorlar ki, düğünden sonra kayda alınan bu kaset gelin ve damadın bizzat kendileri ya da aileleri tarafından kare kare izlenecek, kim ne takmıştı onun dedikodusu yapılacak?

Bir yandan kasedi izlerken, öbür yandan da, “biz ise onlara şunu takmıştık...” ya da “onlar kızını ya da oğlunu evlendirdiğinde ben de aynısını takacağım...” türünden muhabbetler yapılacak.

Düğünlere davetliler gelin ve damadın o mutlu anlarına tanıklık etsin diye davet edilirler. Gelsinler takı taksınlar diye değil... Hediye takdim ederlerse teşekkür edilir, takdim etmezlerse tenkit etmek gerekmez.

Hele nikah salonunda takıları anons etmek suretiyle ekonomik açıdan imkanı kıt davetlileri adeta ezen, geldiğine pişman eden, utandıran uygulamalar yok mu, ben bu tür ortamların bereketi olduğunu düşünmüyorum.

Gitmeden evvel bilsem ki bu tür bir uygulama yapılacak, o tür salonlara adımımı dahi atmak istemem.

Nedeni basit; Ülkemizde çalışanların büyük bölümü 750 TL’nin altında maaş alıyor. Hele çeyrek altının nerede ise asgari ücretin dörtte birine, yani 150 TL’ye dayandığı bir ortamda nikah salonlarında bu tür cazgırlığın hala sürdürülmesi görgüsüzlükten, düğüne gelen fakir fukaranın ezilmesinden başka birşey değildir.

Ülkemizde düğünler büyük ölçüde yaz mevsiminde yapılmaktadır. Ramazan ayı Ağustos ayının tamamını kuşattığı için, düğünler büyük ölçüde 12 Haziran seçimlerinin sonrası ile Temmuz ayı sonuna sıkıştı. Tatilimi geçirdiğim yörede ziyaret ettiğim esnafın masalarının üstü sünnet ve düğün davetiyeleri ile dolu. Gitsek bir dert, gitmesek bir dert diye dert yanan esnaflar var.

 İstanbul’un en büyük nikah salonlarından birinin müdürü olan bir arkadaşım,  düğünlerin daha ziyade pazar gününe sıkıştırılmasının nedenlerinden biri olarak, Cumartesi çalıştığı için düğüne gelemeyeceğini beyan etmesi muhtemel davetliler olabileceği düşüncesinden hareketle, takı olayının olumsuz etkilenme ihtimaline karşı bunu sorun eden düğün sahipleri olduğundan söz etti. Sırf bu nedenle, Pazar gününe nikah saati alabilmek için gösterilen çabalardan ve araya ne hatırlı isimleri devreye soktuklarını anlattı.

Düğüne davet olayının bu ölçüde takı olayına endekslenmesi ve kim ne getirdi, ne taktı konusunun hesabını yapılması, toplumsal aşınmalarımıza emsal gösterilebilecek donelerden biri haline gelmiştir.

Allah rahmet eylesin, Terzi Raif adında bir arkadaşımız vardı. Düğün yemeğine giderken pantolonun sağ ve sol ceplerine içinde para olan 2 ayrı zarf hazırlardı. Bir defasında kendisine neden diye sorduğumuzda, “Yapılan ikrama göre hediyemi takdim edeceğim. Eğer düğünde bakım iyi ise içinde daha büyük para olan zarfı, değilse daha az para olan zarfı takdim edeceğim” demişti.   

Bu örnek bana şunu hatırlattı. Davetlilere bir bardak su bile takdim etmedikleri halde üç kuruşluk nikah şekeri ile gönderen düğün sahipleri yok mu, televizyonun karşısına geçip kim ne taktı acaba diye izlerken kendi durumlarını hiç gözden geçirmemelerini nasıl değerlendirmeli bilmiyorum.

Büyük şehirlerde kentin trafik karmaşasını göze alarak düğüne gelen davetliler, 2 dakikalık nikah töreni, ardından 1- 2 saat beklemeli takı kuyruğunda bekletilmek suretiyle, düğün yaptık çok da güzel oldu moduna geçmemeli...

Düğün sahipleri sünnete uygun bir şekilde, davetliler ne getirip ne takacaklar beklentisine girmeden, kendileri en azından mutevazı da olsa bir yemek ikramında bulunmalılar. Bu gelenekler ölmemeli...

Konuyu uzatmak istemiyorum.

Evlenecek çiftlere sesleniyorum: Öyle nikah programları tertip ediniz ki, hem başka düğünlere örnek teşkil etsin, hem de fakir zengin tüm davetliler kendilerini hiçbir baskı altında hissetmeden bu mutlu gününüzde sizlerle bir arada olmanın hazzını yaşasın.

Değiştirin şu sapma sapan uygulamaları... Artık bir dur deyin...

Prof. Dr. Osman ÖZSOY – Haber 7www.osmanozsoy.com.tr  - http://twitter.com/ozsoyosman

Kaynak : haber7.com




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —