Öncelikle belirtmeliyim; bugün bahsedeceğim konu pek farkına varılmamakla birlikte çok önemlidir.
Olguyu toplumsal yapı bakımından ele almadıkları için genellikle psikiyatristler üzerinde durmazlar. Toplumsal dokuyu iyi gözlemleyen ve toplumun içinden bakan uzmanlar ve sosyoloji geleneği olanların fark edeceği sosyokültürel duyarlılıkları kapsar. Konunun önemi ve farkındalık taşıması bakımından, sözünü edeceğim olgu durumunu, iki yazıyla işlemeyi düşünüyorum. Bugün konuyu genel hatlarıyla belirttikten sonra haftaya da kadın ve erkek cinsiyeti bakımından ele almak, daha aydınlatıcı ve somutlaştırıcı olacaktır.
Tabii haftaya kadar takdirde nefesimiz var olacaksa..
Geleceğin evlilik adayı ya da bu amaçla evlilik teşebbüslerine, arkadaşlıklara ya da flörte yönelen ergen, genç ve orta yaş kuşak büyük bir boşanma korkusu yaşıyor. Hatta bu kaygı bazen öyle boyutlara ulaşıyor ki kendilerine çevrelerinden gelen aday ve evlilik tekliflerine acelecilikle ve tahammülsüzlükle “hayır” diyebiliyorlar. Benliklerini çok büyük bir karamsarlık sarmış durumda.
Etraflarında bu yönde olumlu bir ortam ve gelişme olduğunda oldukça duyarsız kalarak, “evlilik düşünmüyorum” ya da “ben ömür boyu bekar kalacağım” karşılığını veriyorlar. Eğer o genç bir de hızlı şekilde, içeriksiz ve çokça tüketmeye yönelik “tüketim toplumu kültürünün” has adamı olmuşsa vay haline!. İşi daha da zor. Bırakın evlilik hesapları yapmayı onun önce, ucuzlaşan kadın ve erkek ilişkileri ağından paçasını kurtarması gerekiyor.
Liseden başlayarak üniversitede adeta moda haline gelen flört yaşantısından kurtularak, hayatına ciddi bir evlilik rotası çizmesi ona, çok uzaklardaki bir hayal olarak görünüyor. Flört ile ergenlik ve gençlik döneminin sorgusuz sualsiz davranış tarzına boyun eğdiğindeyse kadına arzu, tutku ve ihtiras duygularıyla yönelen ve sadece cinsellik güdüsünün peşinde koşuşturan, hazcı erkek profili ortaya çıkıyor. Ya da kadın erkeğe karşı böyle bir profil görüntüsü çiziyor.
Eğer kapitalist tüketim toplumu kültürünün, TV dizilerinde, okulunda ve iş yerinde kendisine verdiğiyle yetinen ve bununla aldanan çoğunluk gençliğinin dışına çıkabilme yiğitliği gösterebilmişse ne ala. O zamanda ergen ya da gencin aşması gereken ikinci badire ve baraj çıkıyor karşısına. O’da bugün bahsedeceğimiz “boşanma korkusu” ya da “boşanma kaygısı”.
Bu korku veya kaygı her zaman anlaşıldığı haliyle, evlilikle birlikte oluşan ve az da olsa olması gereken doğal kaygı durumu değil. Tam da aksine, yeni kurulacak evlilikleri olumsuz etkileyen evlilik öncesinde evlenmeleri önleyecek ve sanal şekilde oluşturulmuş yüksek düzeylerdeki, boşanma kaygısıdır.
Evet, bu kaygının toplumda karşılığı vardır. Her ne kadar “kurgu dünya”nın oluşturduğu ve yönettiği bir korku çeşidi de olsa, “evlilikleri önleyen boşanma kaygısı” zamanımızda gerçek bir “toplumsal olgu” durumunu ifade etmektedir. O yüzden boşanma kaygısı dikkate alınmalı ve bunu giderecek mekanizmalar acilen yürürlüğe konmalıdır.
Konuyu yine kafa karıştırıcı sorularla sorgulayalım…
Peki, “kurgu dünya”nın oluşturup daha sonra da her zaman yaptığı gibi, sorunu çözebileceğini iddia ederek gençleri ilaca ve psikiyatristlere havale ederek, onun yününden ve sütünden çıkar devşiren köhne düzen, nasıl dönmektedir? Gençlerin evliliklerinde boşanmak istememek gibi iyi niyetli tutumları, sonrasında kendi aleyhlerine karabasan olmakta ve nasıl evlenemeyecek hale getirilmektedir? Zihinleri ve ruhlarına nelerle girilmekte ve bunun için hangi unsur ve araçlar kullanılmaktadır?
Kurgu dünyanın düzeni gayet iyi, donanımlı ve tıkırında işlemekte, her gün kendine evlilikten korkan yeni gençler katarken; önceki miadını doldurmuş gençleriyse “orta yaştaki” evlenmemişler kategorisine zaten sokmuş bulunmaktadır. Bu durum nasıl olmaktadır?
Kurgu dünya mağdurları olmaya başlayan gençler için, çevreden duyup gördükleri ve medyada gösterilenler onlara yetiyor. “Şu Ali beylerin kızı var ya geçenlerde boşanmış”, “Hatice teyzenin oğlu boşanacakmış” ya da medyada “Ülkemizde boşanmalar hızla artmakta…” “Geçen yıla oranla boşanmalar yaklaşık iki kat artmış…” “Bu yıl 94 bin 219 çift boşandı” “Aile mahkemeleri boşanma davalarıyla dolmuş durumda, hakimler çaresiz!..” türünden haber ve yorumlar gazetelerin ilk sayfalarından verilmektedir.
Hem çevreden duyulanlar hem de medyadan yansıyan bilgiler eksik, abartılı ve süzgeçten geçirilmeden veriliyor. Zaten halen kullanılan medya dili dikkat çekmek ve çok satmak için olumsuzu, kötüyü ve nadir olanı öne çıkartıyor. Böyle olunca abartılı ve korkutucu şekilde aile aleyhine ve boşanma lehine verilen haberler ve birde TV dizilerinde iyice anlaşılsın diye! sürekli gösterilen somut örnekler sadece gençlere değil, herkese yetiyor! Son günlerde dile getirilmeye başlandı; “terör örgütü eylemlerinin medya’da sıkça gösterilmesi aslında, örgütün yapamadığı propagandayı yapma işlevi görerek, örgüte destek olmaktadır”. Aynı bunun gibi, medya’da her fırsatta ve sıkça “boşanmaların çok fazla arttığı” dillendirilirse bu ailenin değil boşanmanın güçlenmesini sağlar. Sonra da yığınla evlenmeden boşananlar türer.
Sonuçta medya, sinema ve TV’den beslenen yeni kuşak, çevresinde birkaç örnek görünce hükmü veriyor. Artık medya dilinin propagandacısı olarak bütün arkadaş ve çevresine, onlara karşı ikinci bir medya etkisi gösterircesine; “boşanmalar çığ gibi artıyor”muş, “aile kurmak çok riskli” imiş, “en iyisi bekarlık ve sultanlık”mış yargıları olağan, doğal ve normal “miş” hale geliyor.
Siz hiç “kendi ayağına kurşun sıkan” batıdan bir millet gördünüz mü? Ben bizim gibisini görmedim. Her yaptığı iş, aşama ve bütün süreç öyle oluyor ki kendi aleyhine çalışıyor. Bizde oturup seyrediyoruz maalesef. Ne devlet kademesinde ne de sivil toplumda hiçbir önlem ve tedbir yok. TV’de seyrediyor kendinde ve çevresindeki küçücük olayı dev görmeye başlıyor; Çevresinde görüyor TV’nin kendine baktığı gibi bakarak olayı aleyhine yorumlayıp değerlendirmeye başlıyor.
“Boşanmalar çok fazla” yanılgısı
Gelişmiş sanayi ülkelerinde boşanma oranı korkutucu boyutta. 2000 yılında boşanma oranları ABD’de yüzde 52, İngiltere’de yüzde 45, Almanya’da yüzde 40, Avustralya’da yüzde 40, Hong Kong’da yüzde 32’ye ulaşmıştı. Günümüzde ilk evliliklerde yaşanan bu oranlar Avrupa özellikle ABD’de iki evlilikten birinin boşanmayla sonuçlandığı seviyeleri de geçmiş durumda.
Oysa pek çok doğu ülkesinde ve Türkiye’de boşanma oranları o kadar korkutucu boyutta değil. Türkiye’de 2007 yılı boşanma oranı TÜİK’in (TÜİK, 2006) rakamlarına göre; binde 1.28. Yani her yıl evli nüfus içindekilerin ancak binde birini geçen oranda aile boşanıyor. Günümüzdeyse kaba boşanma oranı kavramıyla ifade edilen şekliyle, en fazla binde bir buçuklarda. Bu oran, sözünü ettiğimiz diğer ülkelere göre devede kulak adeta.
Buna karşılık bizi endişeye sevkeden ise eskiye göre boşanmaların artık gözle görülür düzeyde olması. Daha önceleri boşanma olgusunu tanımamış bir toplumda “boşanmanın varlığı” ve olabilirliği “toplumda boşanmanın çok fazla olduğu” gibi bir yanılgıya götürüyor insanları. Eskiye göre boşanmalar daha fazla fakat hala batılı ülkelerin yanına bile yaklaşamıyoruz. Kendimize göre endişe verici belirtiler var, diğerlerine göreyse çok iyi durumdayız. Kısacası Türkiye’de boşanma olgusu bakımından endişe veren; sadece boşanma hızının eskiye göre çok fazla artış içinde olması. Bunun içinde toplumda ve medyada ortaya çıkan telaşın sanal büyüklüğüne ve şişirmelere aldanmamak gerekiyor. Fakat 80 sonrası boşanmalardaki artış hızı yüksek seyretmeye başladı. Bu yüzden toplum olarak çalan alarma da önlem almak gerekiyor.
Boşanma korkusu yani evleneceğin kişiyle nasıl olsa boşanacağım diye düşünmek, evliliğe doğru adım atılmasını engelliyor. Bunun sonucunda yalnızlaşmalar artıyor. Toplum birbirinden bağımsız mekanizmalar üretiyor. Arabulucu mekanizmanın giderek zayıfladığı ortamlarda, kendiliğinden bağımsız mekanizmaların ortaya çıkışı doğaldır. Bekâr erkek ve kadınlardan oluşan küçük evcikler oluşmaya başladı. Bu da her olayda kendini önceleyen, benmerkezci ve bencil modern insan tipini yaygınlaştırıyor. İlk yapılması gereken “boşanmaların çok fazla olduğu yanılgısına” inanmamak.
“Boşanma Korkusu”ndan “korkmamak” gerekiyor. Günümüzde halen güçlü evlilikler sürmekte ve boşanmalar halen batıya göre gayet alt düzeylerde. Tabi ki durum gittikçe kötüleşmekte. Zaten bu yüzden ciddi önlemler almak gerekiyor.
Hiçbir evlilik girişimi boşanmak için yapılmaz. Günümüzde boşanma korkusu sıradan işinde gücünde insanları bırakın, evliliği ciddi olarak düşünen üst düzey bilince sahip kadın ve erkeği etkilemektedir. Hayatını bütün yönleri ile kurmuş, eğitimli, meslek sahibi, kariyerini belli bir düzeye getirmeyi başarmış, olgunlaşmış, yetenekli ve becerili erkek ve kadın sırf boşanma korkusu yüzünden; önündeki evlilik sürecini sağlıklı olarak yönetemeyebilir. Hatta eğitim ve kariyer yükseldikçe boşanma korkusu daha fazla artıyor.
Bu yüzden hayatınızın yol arkadaşını bulmak için etrafınıza bakarken, kariyeriniz ne kadar yüksekse o kadar sade, basit ve insani tarafınızla düşünmeye çalışmak gerekiyor. Üst düzeydeki beklentilerinizi bir kenara fırlatıp atın ve rahatlayın. Çünkü bir evde kariyer sahibi bir kişi yeter. Özellikle de bu kişi erkekse. Siz iş ve şirket kurmuyor; anlamıyla huzura kavuşturacak bir insanla özel hayatınızda bir birliktelik kuruyorsunuz. İş, meslek, kariyer birliktelikleri ile evlilik birliktelikleri birbirine büyük ölçüde zıt dinamikler barındırır. İş hayatında uyumlu çalışacağınız insandan beklediklerinizi, aile içindeki eş adayından beklerseniz daha en başından önemli stratejik yanlışlar yaparsınız.
Oysa bu tür bir işin nitelikli uzmanı olan özelliğe sahip kariyer sahipleri, evliliğe en çok hazır durumda olanlardır. İster sanayide kalfa ya da usta ister holdingin başında genel müdür ya da bir üniversitede uzman bilim adamı olsun fark etmez. Önemli olan kendi başına yeten ve başkalarına faydası olacak konumda olan bir statü sahibi olmasıdır.
Hayatının tek eksiği kalmıştır, o da; Ömür boyu yaşamını paylaşacağı hayatının kadınını ya da erkeğini bulmak. Fakat kariyeri belli bir düzeye gelmiş olanlar diğer sıradan insanlara göre boşanmaların çok fazla olduğu yanılgısından daha çok etkilenirler. Çevrelerindeki boşanmaları gördükçe ve medyayı takip ettikçe kaçınılmaz bir boşanma korkusuna kapılırlar. Sadece bu korku yüzünden de karşılarına çıkan adayları sağlıklı şekilde ve ilişkinin doğal kanunlarına göre değerlendiremezler.
Bu yüzden karşılarına uygun biri çıksa bile, bunu değerlendirecek sağlıklı bir ruh ve zihin yapısına sahip olamazlar. Hata üstüne hata yapabilirler. Sadece bu tip kaygı ve korkuları yüzünden yaptıklarının hatalar barındırdığının da farkına varamazlar. Çünkü düzgün, arı duru, telaşsız ve sakin durumlarını kaybetmişler adeta iktisadi piyasa şartlarıyla ve korku, panikle olayı değerlendirme bahtsızlığına uğramışlardır.
Haftaya boşanma kaygısının kadın ve erkek cinsiyetine göre farklılığıyla analize devam etmek üzere. Senenin en güzel ayının bereketle geçmesi ve birbirimizle beyaz dualarda buluşmak temennisiyle…
Soru ve sorunlarınızı aşağıdaki iletişim adreslerinden paylaşabilir, buralardan beyaz kalpler ailesine ve aramıza katılabilirsiniz.
Yrd Doç Dr. A. Muhsin Yılmazçoban - Haber 7a.muhsinyilmazcoban@gmail.com http://www.facebook.com/home.php#!/groups/beyazkalpler/http://twitter.com/#!/Beyazkalpler
Kaynak : haber7.com