Tarih: 10.08.2011 06:34

'Sesimi kimseye duyuramadım...'

Facebook Twitter Linked-in

1970'li yıllarda bir çocuk posteri vardı.

Dergi kapağında, otobüslerin arka camlarında, küçük bakkal dükkanlarında veresiye ile mal satanın perişan halini gösteren posterin hemen yanında.

Çek yat koltuklarla modernize edilmiş misafir odalarında 'bizim çocuğumuz' gibi duran.

İyi bayramlar dileğinin taşıyıcı olarak bayram tebriklerinde.

Hep o çocuk vardı.

Gözleri renkli. Saçları sarı.

Görmüş geçirmiş bir ailenin, ruh asaleti yerinde torunu olarak, hepimizin bağrına bastığı o çocuk.

Yeşilçam filmlerinin çocuk artistlerine benzerdi evet.

Ama sokağa çıktığımızda rastladığımız her beş çocuktan üçü o diyeceğimiz bir temsiliyete sahip değildi. Ama onu severdik. Ona üzülürdük. En çok da onun için üzülmeyi severdik.

Yanağında donmuş kalmış inci tanesi gözyaşı ile, yüreğimizde o gözyaşına mendil kılacağımız bir hassasiyet uyandırdığı için severdik biz o çocuğu.

Kimdi o çocuk? Bizden biri değildi. Ama biz hepimiz onu severek ve onun yüzündeki inci tanesi gözyaşına ahlanışımızla biz olurduk.

Oysa biz olacağımız yer poster değildi. Sokaklardı.

Sokaklar.

Yani gözü göz ile gördüğümüz yer.

Sözü söz ile sardığımız yer.

Canı can ile teselli ettiğimiz yer.

Poster çocuk için ağlarken, poster çocuk için gönlümüzde yer açarken sokakları görmez olduk.(Köşe yazısının tamamını okumak için bu linki kullanabilirsiniz)Fatma Karabıyık Barbarasoğlu - Yeni Şafak

Kaynak : haber7.com




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —