Dışarıdakiler değil içerdeki günahlar daha çok ilgi alanımıza girdi. Zamanla gördük ki Müslümanca yaşamanın kalıbı dıştan şekillendirilemiyor.
Müslümanca yaşamak üzerine yılar önce çok daha fazla kafa yorardık. Daha çok entelektüel tartışmalar yapardık. Teoriler, kitaplar, klasik ve modern karşılaştırmalar yapar ütopik hale getirdiğimiz bir İslam toplumu hayalleri beslerdik. Hatta o yıllarda bir toprak parçası alıp üzerine ev yaparak, benzerlerimizle birlikte pure İslam yaşamak hayallerini beslemeyen kimse yoktu. Benzerlerimiz ile birlikte iken daha Müslümanca yaşayacağımıza ilişkin kanımız çok güçlüydü. Orada günahkâr insanlardan uzak kalacak, günahın cazibesinden kedimizi de çocuklarımızı da koruyacaktık. Bu kavilden evlerimize televizyon falan da sokmayacak, çocuklarımızın günah kutusundan etkilenmesine fırsat vermeyecektik. Sonra aslında günahsız bir toplum oluşturma arayışının kendisinin, dinin içeriğine aykırı olduğunu, en önemlisi de öteki günahkârlardan izole olsak da kendi günahlarımızdan kaçamayacağımızı, nefsimizi izole edebileceğimiz bir mekân olmadığını anlayıp bu sevdadan vazgeçtik. Dışarıdakiler değil içerdeki günahlar daha çok ilgi alanımıza girdi. Zamanla gördük ki Müslümanca yaşamanın kalıbı dıştan şekillendirilemiyor. İyinin ve kötünün mücadelesi insanın içinden başlayarak her yerde devam ediyor. Kendimizi taşıdığımız her yere öteki günahkârı da taşıyoruz aslında. (Köşe yazısının tamamını okumak için bu linki kullanabilirsiniz)Ayşe Böhürler - Yeni Şafak
Kaynak : haber7.com
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.