Gelibolu kaymakamı dostum Namık Kemal Nazlı sema gösterilerine davet edince zevkle kabul ettim.Tek sebep sema mıydı? Tabi ki degildi. Çünkü tarihimizde önemli bir yeri olan Gelibolu’yu gezmek , tarihi yaşamak güzel olacaktı .
Namık Beyden ilçe hakkında biraz bilgi almak istedim . O ise işleri daha güzel hale getirdi . “Haydi , gezdireyim” dedi. Yüksekçe bir tepeden ilçe o kadar güzel görünüyordu ki.
Türklerin 1354 yılında Rumeli’ye geçtikleri noktayı görebiliyordum . Binlerce vatan evladının toprakla bütünleştiği mekanlarda ayaklarınız toprağa basarken yüreğiniz titriyordu.
Gelibolu Yarımadası’na adını veren güzel ilçe Gelibolu; içerisinde birçok tarihi mekan ve birçok alperen mezarı barındırmakta. Şehirde küçük bir gezintiye çıktığınızda sizde buna bizzat şahit olabiliyorsunuz. Örnek mi istiyorsunuz? Dünyanın en büyük sema alanına sahip Gelibolu Mevlevihane’si, Türkiye’nin her tarafından ziyaretçi akınına uğrayan Bayraklı Baba Türbesi ve 1500‘lü yıllara dayanan geçmişiyle zamana meydan okuyan Açık Mescit(Namazgah) ve daha bir çok eşsiz eser.
Mevlevihane’de iftar yapıp sema izledikten sonra Açık Mescit’te teravih namazı kılmak tarihe yolculuk değil de nedir ? Ramazanın bereketi bu mekanlarda daha da hissedilir hale geliyor. Müslümanlar bir olmanın huzuru içerisinde avuçları semaya dönük huzur ikliminin bozulmaması ve şükür için Yüce Yaradana açılmış dua etmekteler . Tıpkı atalarının bu topraklarda muzaffer olabilmek için yakardıkları gibi.
Şansıma restore edilen mevlevihanenin açılış geçesi ile benim gelişim aynı güne denk gelmişti. Tarihi yapı o kadar güzel , o kadar muhteşemdi ki atalarımızı saygıyla anmamak mümkün değil.
Dıştan sade görünen binanın içi ise rengarenk , büyük bir camiye benzemekle birlikte farklılığı hissedebiliyorsunuz ve ilk kez içinde tam mezara benzemekle birlikte, daire şeklinde bir mezarlık var olan bir ortam görmek garibime gitti. Ama onu bile yakıştırmışlar. Ee kimin ataları ? Bu kadar havalara girmek hakkımız zannımca.
Duvarlardaki işçiliğe bakmaya doyamıyordum. Bir yandan da akşamki büyük açılış ve iftarın telaşıyla koşuşturan insanlar bana çarpıyordu. Ama ortamın güzelliği her şeyi unutturuyordu.
Nihayet akşam oldu. İl ve ilçe bazında mülki erkan dışarıdan davetler ve halkla birlikte yapılan o tarih dolu iftardan sonra enfes bir sema gösterisi. Her şey çok güzeldi. Ama rahmetli şehitlerimizi anınca hüzünlenmedim desem yalan olur.
Vatan için, din için, bizler için, şehit olmuş o güzel insanları hatırlayınca istemim dışı birkaç damla gözyaşı gözlerimden süzüldü gitti. Mekanları cennet olsun.
İftar o kadar güzeldi ki, Çanakkale’nin tüm yöneticileri, siyasetçileri, ilim adamları, din adamları çocuğu ve yaşlısıyla halk tarihi Mevlevihane’nin hüzünlü ve mahzun duruşunu yok etmekle birlikte ruhunu canlandırmak için el ele, gönül gönüle bütünleşmenin heyecanını yaşamaktaydı.
Her güzel şey gibi bu güzel günün de sonu gelmişti. Buruk bir mutlulukla arabama binerken son bir kez atalarımızın anısı binaya uzun uzun baktım. “Acaba?” dedim. “Acaba atalarımızın emanetlerine layık oldugu gibi bakabiliyor muyuz ? “ . Maalesef evet diyemedim ama yapılanları da görmezden gelmemek lazım.
Bana bu özel ve güzel günü yaşatan dostum Namık Kemal Beye ve atalarımızın mirası mevlevihaneyi bu haline getiren idarecilere, siyasilere ve halkımıza yürekten teşekkürü borç bilirim.
Orhan Çınar - Haber 7orhancinar01@gmail.com
Kaynak : haber7.com