Tarih: 14.10.2011 07:18

Kin alçakların gizli kılıcıdır!

Facebook Twitter Linked-in

Benliği kin ve nefret kadar yıpratan, ihtiyarlatan, kirleten ve küçülten bir başka duygu var mıdır acaba? İnsan gibi Allah’tan bir öz, bir cevher taşıyan ve eşref-i mahlûkat diye tanımlanan ve üstün özelliklerle donatılan bir varlık neden bu kadar basit ve fasit bir dairede kaybolur?

Toplumda sosyal bir yara olan insan çatışmalarının temelinde bu “kin ve nefret” hissinin etkisi büyüktür.  Özellikle aile içi çatışmalarda, mesleki rekabetlerde, arkadaşlık ilişkilerinde ve hayatın diğer sahalarında bu duygular maalesef bütün haşmetiyle yaşanıyor ve yaşanacak da!

Peki, kini ve nefreti besleyen, onu büyüten ve benliği eser edecek kadar, insanın bütün fiil ve hareketlerini yönlendirecek kadar kör ve sağır eden bu ilkel ve basit duygulara neden esir düşüyor ve kendimizi kurtaramıyoruz? 

Çünkü insanoğlu ego’sunu veya başka bir deyişle ene’sini bu duygularla besliyor, bu duyguları hayata geçirerek sözde zaferler kazanıyor. Hatta bazı insanların öç almak için, intikam almak için yaşadığını, kendini bu duygularına feda ettiğini de görüyoruz.

“İntikam soğuk yenen bir yemektir” diyecek kadar da bu işi hayat felsefesi yapanlarımız vardır.

Evet, elbette hayata dair kırıklıklarımız, acılarımız, haksızlıklara uğrayarak derin felaketlerle karşılaştığımız meselelerimiz vardır. Ancak ne olursa olsun, hayata sürekli geriye bakarak devam edemezsiniz. Yürek seferlerinizi daima kin ve nefretle yapamazsınız. Bir olumsuz hadiseyi uzun yılların ötesine taşıyamazsınız. Çünkü insan her dem yenilenen, tekâmül eden bir varlıktır. İnsan ruhu bu kadar kiri ve nefreti taşıyamaz. Böylesine küçülten, azaltan ve inciten duygular güzelliklerle, iyiliklerle asil duygularla bir arada yaşayamaz.

Kindar insan büyüyemez!

Muhammed İkbal kendi benliğini terbiye eden insanı şöyle tarif eder:

“Eğer kendi bedeninin toprağına hükmedersen, kendi üzüm ağacından şarap içersin.”

 Eğer mimar isen, duvarlaşma, taşlaşma, yoksa senin duvarını başkası örer.

Ne zamana kadar matem, ne zamana kadar inilti, ne zamana kadar kendini dövmek ve ne zamana kadar ağlamak?

Kendini kendi çamurunla yap ve dünyanı yenile.

Kendisine hükmeden kimse, dünyayı kendi hükmüne alır.

Kin alçakların gizli kılıcıdır.”

Özellikle modern çağ insanı kin ve nefreti bir ideoloji olarak hayatına sokmuştur neredeyse. Küçücük bir tartışmanın bile bu duyguların pimini çekmeye yeterli olduğu bu duyguların insan ruhunu ve bedenini nasıl zehirlediğini ve bu yüreklerde nasıl da telafisi mümkün olmayan hasarlara sebep olduğunu biliyor muyuz acaba?

Peki, her meseleyi affetmek doğru mudur diyenler çıkabilir. Elbette hayır! Çok büyük acılara sebep olmuş, hayatınızın akışını değiştirmiş, sizi ve çevrenizi derinden yaralamış birisinin fiilleri elbette bağışlanamaz, affedilemez. Şayet bu kızgınlık makul bir sınırda ise, size zarar verecek kadar, hayatınızı değiştirecek kadar sizi etkiliyorsa burada sorun vardır, artık bu kin ve kızgınlık sizi esir almaktadır.

Zira İkbal da  “ Yersiz af, hayat coşkusunu öldürür, o kâinat düzenini sekteye uğratır” derken aslında her meselenin affından yana olmadığını dile getirmektedir ancak bu acıyı hafifletmek için “ doğru ve güçlü” olmanın önemine vurgu yapar.

Yani kin ve nefret duyarak sorunu çözemezsiniz.

Ruhunuzu huzura erdiremezsiniz.

Duygusal anlamda güçlü ve doğru olacaksınız. İnsanların zor zamanlarında değil, boşluklarında değil, zaaf anlarında değil, onlarla gerçekten de eşit şartlarda mücadele edeceksiniz. Zira doğruluk ile güçlülük yana yana yürür.  Doğru isen zaten güçlüsün.

Yine ikbal der ki” Eğer iddia sahibi güçlüyse onda senet aranmaz!”

Güç ve doğruluk bir arada olmalıdır.

Hâsılı kelam, zaman zaman hepimizi esir eden, gözümüzü kör eden, elimizi kolumuzu bağlayan ve halet-i ruhiyyemizi kirleten bu insanlığa aykırı duygu ve düşünceleri bir kenara bırakıp kalbimizi Allah’a olan bağlılığımız ve inancımızla, teslimiyetimizle, tahammülümüzle, şükrümüzle tazelemeli ve bu zehirli duyguların bizi çeşitli felaketlere sürüklemesine izin vermemeliyiz.

Nitekim Hacı Bektaş-ı Veli Makalat’ta diyor ki: “ Öfke gelirse akıl gider!”

Aklımıza mukayyet olalım.

Yoksa hayat şartlarının her dem sizi bir felaketin eşiğine götürmesi an meselesidir. Sokaklar, caddeler, işyerleri artık dokunsanız patlamaya hazır öfke ve kinle yüklenmiş bombalarla doludur.

Sakin olun, unutmayın sükûnet, suhulet huzurun öteki adıdır.

Öfke ve kin ise huzursuzluğun!

Öyle değil mi?

Meryem Aybike Sinan - Haber7meryemaybike@gmail.com

Kaynak : haber7.com




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —