Bitliste patlayan bombayla beş şehidimizin sızısı dinmeden Çukurca'da hain pusuda 24 şehit daha yüreklerimizi dağladı. Bu kez sadece analar ağlamadı. Milletçe ağladık.
Tam sızıları dinmemişken kalbimizin, Van depremiyle bir kez daha yıkıldık diye düşünürken, önce kalbini sonra evini sonra da sahip olduklarını kardeşine açan bir millet oluşumuz yeniden hatırlattı kardeşliğimizi!
Evlerimizi yıkılsa da yüreklerimiz yansa da dilimiz damağımız kurusa da gördük ki bizden başkası değil 'bizin' ilacı! Her şerde bir hayır vardır diyerek, devletiyle, milletiyle, şirketleriyle, sivil toplum kuruluşları, bireysel bağışçıları milletçe seferber olduk.
Üzgünüz ama sabır ve metanetimizi ve de en önemlisi umudumuzu kaybetmeden enkaz altından çıkacak yeni canlara kulak kabarttık bekliyoruz... Allah geride kalanlara sabır, hayatını yitirenlere rahmet etsin... Dünya hayatının gerçek ve soğuk yüzünü bir kez daha acı tecrübeyle öğrendik...
Başımızın üzerindeki karabulutların dağılacağı günler yakındır inşaallah... Onca acı ve sızı bir aradayken insanın içinden yazmak gelmiyor. Ama hayat iyisiyle kötüsüyle de devam ediyor...
TRAFİKTE GEZEN CANLI BOMBALAR
Bu köşeyi takip edenler ekonomi konusunun dışında yazmadığımı az çok tahmin etmişlerdir... Sadece rakamlara dayalı ekonomiden ziyade, insanın hayatını birebir etkileyen sorunları da gündeme getirmeye çalışıyorum.
Cumartesi günkü 'Çekilen Araçlar' ile ilgili yazıma 40'ın üzerinde yorum gelmesi beni ziyadesi ile mutlu etti. İnsanların sorunlarına dokunabilirsem, onların sıkıntılarına tercüman olabildim ise kendimi çok mutlu hissederim...
Bu yazımda da yine terörün bir çeşidi olan trafik terörü ile ilgili bir nasıra daha basmak istiyorum... Aslında hem icracısı, hem denetleyeni hem de işvereni ile ilgili çok önemli olduğunu düşündüğüm konuyla ilgili izlenimlerim sizlerin de hayretlerini fazlasıyla çekmesini umuyorum...
Maalesef karayollarında meydana gelen trafik kazalarının bilançosu terör nedeniyle kaybettiğimiz insan sayısından bir hayli fazla. Gerek araç sürücülerinin, gerekse yolların eksiklikleri karşımıza kara ve karamsar bir tablo çıkarıyor.
Kazaların sebepleri içerisinde özellikle irdelemek istediğim bir konu var. Konu hem nakliyecileri, hem ağır taşıt sürücülerini hem de trafik ekiplerini hem de malı nakliye edilen işletmeleri hem de devleti ilgilendiriyor.
Anlatacaklarım duyumlardan ibaret değil. Bizzat yaşadığım ve şahit olduğum olaylar... Sizlere bu yazımda başlıktan da anlaşıldığı gibi 'Trafikte gezen canlı bombalar'dan bahsedeceğim... Belki bu tabir akıllara tüplü araçları öncelikli getirecektir fakat anlatacaklarım bir tüplü aracın vereceği zarardan, neden olacağı tahrifattan daha tehlikeli...
NAKLİYE AYAĞINDA NELER OLUYOR?
Bugün Türkiye'nin en işlek karayollarından olan Ankara İstanbul Karayolu'nda ya da Otobanında bu canlı bombalardan sayısız büyük araç var. Kısaca olayı özetleyeyim kararı siz verin.
Nakliye amacıyla çalışan büyük araç sahipleri ya da şoförleri için iki alternatif vardır. Ya bir şirketin bünyesine girer aylık sabit ücretle belirli noktalara yük taşırsınız ya da bizzat nakliye garajlarından aldığınız yükleri taşıma bedelini kendiniz alarak firma adına ulaştırırsınız.
Süreç şu şekilde işler önce işletme ürettiği ürünü bir yerden diğerine taşıması için nakliye garajında bulunan komisyonculara direk ya da ihale usulüyle verir. Şirketler pazarlık ya da ihale yaparak verdikleri ihalelerde otomatikman yükün taşınmasına bir bedel biçer. Bu bedel özellikle de ihale mantığında 'fiyat kırma daha düşük fiyata taşıtma' gibi unsurları içerir.
Sonra ihaleyi alan nakliye garajında ofisi bulunan komisyoncu, kapısının önündeki tahtaya, yükü ve birim fiyatını yazar.
Kamyon ve TIR gibi büyük araç sahipleri genellikle bulundukları ildeki kamyon garajlarında nakliye ofislerinin bulunduğu tabelalara ya da tahtalara bakarak gideceği ya da döneceği ya da karlı buldukları istikamet yönünde yük almaya karar verirler.
Söz konusu yük ile ilgili hesap yaparken gideceği mesafe, yakacağı yakıt, vereceği komisyon, yolda yapacağı otoyol ve yeme içme masraflarını da hesap ederek yüke karar verir.
Anlaşma sağladıktan sonra nakliyedeki komisyoncunun vereceği adrese yükleme yapmak için gider. Komisyoncudan alınan yüklerin (eğer tanıdık komisyoncu ya da ballı yük) değilse ekseriyeti deyim yerinde ise ucu ucuna kurtaracak yüklerdir.
Genelde sürücüler yaşadıkları memleketten aracın sırtına sardıkları yükü ballı alırlar ve alacakları para masraflara gider, dönüş yolunda aldıkları yükün parası da ceplerine kalır.
Yollara düşen ağır vasıta şoförlerinin korkulu rüyalarından biri ise trafik polisleridir! Burada bir tespit yapmakta fayda var.
Trafik kontrollerinde Türkiye'deki ağır vasıtaların sigorta, muayene eksiklikleri istatistiki olarak açıklansa araçların yarıya yakına gerek teknik anlamda gerekse trafik ve karayolları kuralları açısından kusurlu çıkar.
Hatta yollar trafik polislerinin tutumlarına göre ayrılır. Kimisinde görevini layıkıyla yapan memurlar varken zaman zaman her bünyede olduğu gibi yanlış içerisinde olanlar da vardır.
Trafik teşkilatını, mensuplarını bu yakıştırmadan tenzih ederim ama çürük elmalar da aynı yapıda maalesef varlar. Hatta bazı araçlardaki bitmek tükenmek bilmeyen eksikler karşısında çaresiz kalıp, yalvarılan, tehdit edilen teşkilat mensuplarının da olduğunu tahmin edebiliyorum...
Sonra yük ilgili yere nakliye aracı tarafından ulaştıktan sonra boşaltılır ve karşılığında makliye yapana ücreti ödenir.
İŞTE SİZE GERÇEKLER
Süreç bu şekilde işler! Ne var bunda diyebilirsiniz... İşte size gerçekler. Piyasada nakliye işi yapan kamyonların yasalarda belirtilen tonaj miktarı 15-20 ton arasında değişirken, TIR'larda bu rakam 25 ton civarındadır.
Hangi nakliye garajına giderseniz gidin bu tonajlarla aldığınız yük size para kazandırmaz. Çünkü akaryakıt fiyatı, komisyon, faturanın KDV'si, masraflar, aracınızın yıpranma payı da hesap edildiğinde zararına taşımanıza neden oluyor. Hal böyle olunca nakliye aracı sahibi de yasal tonaj sınırları dışarısına çıkıyor.
Burada size rakam vermek istiyorum. Bugün piyasada en yaygın olan ve kamyoncu diye tabir ettiğimiz nakliyeciler tarafından tercih edilen araçlardan Mercedes, Scania, Volvo, MAN gibi ağır vasıtalar yasal taşıma sınırının üzerindeki yükü alabildikleri için tercih ediliyor.
Araçlar yasal tonajın 1,5 2 katına kadar yükleniyor. Örneğin 20 ton ya da 25 ton sınırı olan araçlarda asgari 30 ile 50 ton arasında değişen yükler trafikte yer alıyor. Çünkü en basit açıklamasıyla 30 tonun altında para kazandırmıyor.
Araçlarım sırtına yüklenen fazla tonaj fren kabiliyetini düşürüyor. Ağırlık nedeniyle fazla sürtünme yüzünden tekerlekler ısınarak bomba gibi patlıyor. Trafik ekipleri bu duruma göz yumabiliyor.
Diğer taraftan yükü komisyoncuya veren işletme maliyeti düşürmeyi marifet görüyor. Komisyoncu nasıl daha fazla komisyonu artırabilirimin derdine düşüyor.
Devletin akaryakıttaki aşırı vergi yüzünden kaçak akaryakıt satışı artıyor. 10 numara yağ gibi yakıtların kullanımı artıyor.
Nakliye aracının sahibi biraz da fazla para kazanmak için yasal tonaj sınırını aşıyor. Aşırı tonaj yüzünden milyonlarca dolar ödenen otoyollar zamanla çöküyor her yıl asfalt yenileme ihtiyacı doğuyor...
Sonrasında ne mi oluyor? 'TIR aracı biçti', 'Aşırı yüklü kamyonun freni patladı', 'Otoyolda can pazarı', 'Aşırı hız bir aileyi yok etti', 'Devlet kaçak akaryakıt nedeniyle yıllık şu kadar zarar uğradı', 'Türkiye'de her yıl asfalta yapımı için şu kadar para harcanıyor' vb haberler üçüncü sayfaları süslüyor.
Şimdi bir iddiayı öne sürmek istiyorum Türkiye'nin en kalabalık yolları arasından yer alan Ankara İstanbul yolunda (otoban ya da E-5) nakliye yapan araçların yüzde 80'i belki de daha fazlası aşırı tonajla nakliye yapıyor. Suçlu araç sahipleri demek de insafsızlık olur... Ortada bir suç var ama birden fazla da suçlu var.
'Peki ne yapmalı? diyorsanız, cevabı öyle zor değil. Öncelikle yük sahipleri açtıkları ihalelerde fiyat kırmanın kendileri için karlı olsa da otoyolda seyir halindeki diğer araçlardaki insanların güvenliğini de hesaba katacak.
Nakliye şirketleri kendi kazançlarını değil sektörün ihtiyacını gözetecek. Sürücüler yükten önce sorumluluk taşıdığını bilecek.
Trafik polisleri denetimlerinde asla taviz vermeyecek.
Devlet nakliye sektörünün durumunu dikkate alarak akaryakıt fiyatlarına ve vergiye düzenlemeler getirecek.
Araç yüklendikten ve mal teslimatından sonra verilen kantar belgeleri yükün taşınması esnasında araçta bulundurulması zorunlu olacak, şirketlerin kantar verileri arşivlenerek denetime açılacak.
Çok mu zor dersiniz? Hayır, hiçbir şey insan hayatından önemli olamaz...
Hakan Göksel- Haber 7
Twitter: hakan_goksel
hakan.goksel@haber7.com
Kaynak : haber7.com