... yaşanırken gelin siz düşünün nasıl depremler geçirmiyoruz ki? Bir de buna vicdan depremini ekleyelim.
Hergün yeni birşey öğreniyoruz ve hergün yep yeni birşeyler duyuyoruz. Reelde gençleşmiyoruz ama yaşlandığımız kesin.
Fiziksel olarak yaşlansak bile ruhsal genç kalmanın yollarını arıyoruz. Belki de öyle yapanlarınız, yapanlarımız bile vardır. Kendini ve girdiği yaşı kabullenemeyen,
yüzleşip kibarca sindiremeyen bunun içinde aynaları bile sevmeyen yok mu? Haksız mıyım? Acılar bize çok şey öğretiyor ve elimizden ne gelebiliyor buna bakmak lazım?
Aslî vuku burada. Biz elimizden kayıp gitmesi için neler neler yapıyoruz oysa.
Dil, kültür ve ahlâk depremi alın size hadi çözelim hep birlikte!
Ne oldu yardımları yaptığımız Allah razı olsun dediğimiz ve yardımlarda yarıştığımız milli birlik ve beraberliği sadece kendimize değil tüm dünya insanlığına göstermeye çalıştığımız bizlerin Van'a yardım kolilerin içinden arada da olsa saçma sapan malzemeler çıkmamış mı? Hatta görüp, haber verip söylediklerinde ne şaşkınlık kaldı ne başka birşey kafamı iki yana sinirle çevirdim. Ya Sabır dedim. Jartiyer çıkıyor, bikini çıkıyor ötesini söylemeyeyim. Utanır insan. Biraz düşünceli olacağız. Olmak istemiyorsak da birşey yapanların yapanlara saygı duyun o da yeter.
Dillerin gün geçtikçe korunamadığı ama yalnız da kalmadığı, denge terazisinin tekrar varlığını hatırlattığı bir yıl mı geçirdik ve bitiriyoruz?
Kültür kültür diye çırpınarak mı ona sahip çıkmak yoksa elimizden geldiğince daha çok iletişim kurarak herkesi ve duyulabilen her hikayeyi anlayabilmek mi?
Ya anlayamıyorum çok kitap okudum diye hiç okuyamayanları ya da eğitim alamamış birçok insanı hakir gören zihniyeti. Ne kadar halkçı? Aydınım benden başka bilen yok ben buyum, ben şuyum, ya şunu yeni değiştirdim, bunun üzerine tanımam, ben en iyisini alır kullanırım, bendeki hikâyeler kimsede de yok diyen kelamlar bizim öz insanlığımıza bence yakışmıyor. Çok anlamsız. Son zamanlarda bilindik bir yazarımız sosyal mecraları da kullanarak ve şöyle diyor; 'ya ne zaman adam oluruz' diye. Sürekli soruyor onlar gibi binlerce insan da yazmaya çalışıyor. Tarihte de birçok yazarımız
saygıyla karaladı ve yazdı. Yazmak bir iç döküm. Mesele kimseyi eğitmek cabası değil. Aklı başında olan elbet içinde cınbızla çeker alır kelimeleri ve hayatına da uygular benzetilenleri. İster beğenir ister beğenmez. Yine kendi bilir. Hususi mesele samimiyetse ve tüm içsel şeyleri dışa vurmaksa bundan doğal herhangi birşey olamaz. Hasetlik edenlerin kendi kendine verdikleri zarar, karşısındakine verdiğinden inanın daha fazladır.
Ahlâk depremine gelince o nasıl oluyor demeyelim. Ahlâk, o başlı başına bir kalkan gibi korunmalı ve muhafaza edilebilmelidir. Tarihi hikâyeleri bilmek mi istiyoruz illah
gözümüze girmesini beklememeli. Bir yardım mı yapılması gerekiyor bunu başımıza gelecek bir afeti beklemeden yapmak gerekir. Bir tebessüm etmek için, karşımızdakinin önce bize tebessüm mü etmesi gerekecek. İşte kıssadan hisse!
Öz babasından tecavüze uğrayan, ailesinde gördüğü tacizi hiçbir yakınına anlatamayan, tehditler alan ve bir lokma ekmek boğazına dizilenler, ev psikolojisi adı altında aile içi şiddetli geçimsizlik, zaman kaybının bile farkına varılmadan bize ait olmayan hayatların ekranları dolduran saatlerde sadece ev hanımları ve belli yaş grupları izliyor diye izlenme işkencesi yapılan, sokaklarda birbirine memnuniyetsiz bakan insan manzaraları ve trafikte benim yolum senin yolun kavgaları, sözlü sokak tacizleri yaşanırken gelin siz düşünün nasıl depremler geçirmiyoruz ki? Bir de buna vicdan depremini ekleyelim. Nasıl olur? 'VİCDAN!'
İşte üst üste gelen bizi fazlasıyla üzen ama bir şekilde yarını nasıl atlatacağız ve Allahım bizim başımıza da gelmesin diye ettiğimiz dua ile işin sadece kolayına mı kaçmak? Hep banacılık. Kendini düşünme, kendi için mutlu olma ya da bencillik. Tedbirsiz, iletişimsiz ve saygısızca...
Tüm birimleri seferber ederken, gönüllülerimiz görmek istediklerimiz bize hala umut veriyor. Bir seminerde üniversite son sınıf öğrencisinin yanıma gelip sorduğu soruyu hatırlıyorum. Ben farklı bir bölüm okudum ama ufaklığımdan beri itfaiyeci olmak istiyorum. Etraftaki herkes bana deli misin sen diyor? Ne yapmalıyım, nasıl davranıp, nasıl iletişim kuracağız? Uzunca sohbet ediyoruz. Birkaç sene sonra o genç arkadaşımızın sorusunun yanıtını bana itfaiyeci olduğunu duyup, öğrendiğimde anlıyorum.
Nasıl mutlu olduğumu anlatamam sizlere. Bugün bir Türk Kızılayı, itfaiyemiz, itfaiyecilerimiz, Akut ve benzeri kurumlarımız, bir maden ocağı çalışanımız, çalışanlarımız ve sizin hatırlayacaklarınız da bence alkışın fazlasını hak edenlerden.
Gözümüz bu gibi yaşanan talihsiz olayları fırsata geçirmeye çalışanları görmesin ve onları yalnız bırakarak dersini versin. Allah zaten çalışan kulunun rızkını her zaman veriyor.
Oysa dünya sizin olsa ve sırtınızda alıp götüreceğinizi düşünseniz neye yarar ki?
Kimin dünyayı, malını ve mülkünü de beraberinde götürdüğünü gördük? Ben görmedim, göreniniz var mı?
Aynur Ayaz - Haber 7ayazaynur1@gmail.com
Kaynak : haber7.com
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.