Hemingway hakkında yeni bir şey söylemek mümkün mü? Hendrickson bunun mümkün olduğunu gösteriyor.
Can Bahadır Yüce'nin kitap kritiği
Ölümünün 50. yılında Ernest Hemingway ile ilgili iki önemli kitap yayımlandı. Paul Hendrickson’ın Hemingway’s Boat adlı etkileyici çalışması, yazarın son yıllarını tekne- sinin öyküsüyle birlikte anlatıyor. Öteki kitap ise “Hemingway’in Mektupları Projesi” kapsamında 16 cilt halinde yayımlanması öngörülen, yazarın bütün mektuplarının ilk cildi.
1933’te yayımlanan Winner Takes Nothing adlı kitabındaki öykülerden birinde, karlı Kansas City’yi İstanbul’a benzetmişti. Orta Batı’nın lirizmiyle İstanbul’u buluşturan bir cümle Ernest Hemingway’in kaleminden çıkınca insanı pek şaşırtmıyor. O kitap yayımlandığında Hemingway şöhretli bir yazardı: İlk romanı basıldıktan sonra on yıldan kısa bir süre içinde dünyaca üne kavuşmuştu, Paul Hendrickson’ın deyişiyle, o her zaman “ilk şans”a sahipti. İstanbul’un da içinde bulunduğu Avrupa şehirlerinde savaş muhabirliği yapmış, Paris’te çağdaşı büyük yazarlarla bohem hayatını tatmış, Afrika’da av maceraları yaşamış, Silahlara Veda gibi bir başyapıt yayımlamıştı. Winner Takes Nothing’in basımından tam bir yıl sonra, Fransa dönüşü, Brooklyn’deki bir tersaneye bir tekne siparişi verdi. Bu tekne Hemingway’in kalan 27 yıllık hayatında en önemli sığınağı olacaktı. Tekneye bir İspanyol tapınağından esinlenerek “Pilar” adını koymuştu (eğer bir kızı olsaydı bu adı ona verecekti). Paul Hendrickson’ın Hemingway’s Boat – Everything He Loved in Life and Lost, 1934-1961 adlı kitabı bu teknenin ve yazarın son yıllarının hikâyesini anlatıyor.
Hemingway hakkında yeni bir şey söylemek mümkün mü?
Hemingway bu teknede, yazacağı kitapların hayalini kurdu, unutulmaz mektuplarını kaleme aldı, köpekbalığı saldırılarına uğradı, yanlışlıkla kendini vurdu, kadınlara evlenme teklif etti, yakaladığı kılıçbalıklarını gururla sergiledi. Keyfi yerindeyken o bariton sesiyle şarkı bile söylerdi. Sabah ışığında kaptan köşkünde olmayı ve kara gözden kaybolunca başlayan o büyük yalnızlığı seviyordu. Key West’teki evinde iyi çalıştığı günler sabah sekiz buçuktan öğleye kadar yazar, ardından soluğu Pilar’da alırdı. 75 beygir gücünde Chrysler motora sahip 13 metrelik bu teknenin, yazarın hayatındaki etkisi tahmin edeceğimizden de fazla: Hemingway o ünlü sakalını, Pilar’da yüzü Küba güneşinden çok zarar görmesin diye bırakmıştı.
Hayatının her dönemi ve yazdıklarının her satırı eleştirmenlerce didik dikik edilen (Hemingway onları “edebiyata musallat olmuş bitler”e benzetiyordu) bir yazar hakkında yeni bir şey söylemek mümkün mü? “Hakkında o kadar çok ayrıntılı akademik çalışma yapıldı ki, aslında Hemingway’in kim olduğu gözden kaçırıldı.” diyen Hendrickson bunun mümkün olduğunu gösteriyor. Öncelikle Pilar’ın faturasından oğul Hemingway’in otopsi raporuna kadar yeni belgeler sunuyor meraklısına. “Kilimanjaro’nun Karları”na esin kaynağı olan zengin kadının kimliğini tespit ediyor, örneğin. İkinci karısının ölümünün Hemingway’le yaptığı kavgayla bağlantısını irdeliyor (hayır, yazarı suçlamıyor ama kafada soru işaretleri bırakıyor). Kitabın en iç burkucu bölümlerinden birinde ise iki yıl Pilar’da çalışan, genç yazar adayı Arnold Morse Samuelson’ın mutsuz hikâyesini gün yüzüne çıkarıyor.
Ama asıl önemlisi, Hendrickson önümüze bambaşka bir Hemingway portresi koyuyor. “Bıçkın yazar” klişesini (ki bu tuzağa son düşen, Paris’te Geceyarısı filmiyle Woody Allen oldu) yerle bir ediyor. Hemingway’in çok kırılgan iç dünyasını, mektuplarında hep başvurduğu yalanlarını, merhametini ve aslında bütün bunları örtbas etmek için bıçkın bir tavır takındığını gösteriyor. 30’lu yıllarda başlayan uykusuzluk hastalığının ardındaki çalkantılar, kötü eleştiriler karşısında olağanüstü hassaslığı… Bunlar, Hemingway’in sonunu bilenler için şaşırtıcı sayılmasa da bugüne dek oluşan Hemingway hâlesiyle örtüşmüyor pek. Pilar, bu kırılgan adamın en büyük sığınağı olarak anılıyor kitapta. Mesela, tam 206 kez okuyup düzelttiği bir yapıtı hakkındaki iğneleyici bir eleştiriyle yaralanınca soluğu teknesinde alırmış yazar.
Müthiş hatalar yapan müthiş bir adam
Hemingway’in hayatının son altı yılı yazma nöbetleri ve paranoyak depresyonlar arasında geçti. Pilar’a sahip olduğu bütün o yıllar boyunca edebiyatçı dostları da düşmanları da hayata veda etmişti: Fitzgerald, Stein, Joyce… Yalnızlaştıkça Pilar’dan ve denizden uzaklaştı Hemingway. Birer “balıkçı eli” gibi olmalarıyla övündüğü elleri kalem de tutmuyordu pek. Michigan’da bir klinikte psikiyatrik tedavi görüyordu. Hayatındaki son mektubu da burada tedavi gören 9 yaşında bir çocuğa yazmıştı. 1961 yılının temmuz başında kiralık bir arabayla klinikten Idaho’daki evine geldi. Karısı o gece erken yatmıştı. Ertesi sabah 7:25’te “büro çekmecelerinin hızla çekilip yere düşmesi gibi” bir sesle uyandı. Kadın aşağı indiğinde kanlı “kemik, diş, saç ve et parçalarını” gördü. Hemingway, evin salon tarafındaki girişinde çift namlulu bir tüfeği bacaklarının arasına alarak yüzüne doğru tetiği çekmişti. Karısı Mary hayatı boyunca bir daha o girişi kullanmadı.
Hemingway yaşadığı son birkaç yılda Pilar’ı hiç görmedi. Hendrickson açıkça söylemiyor ama yazarın uğradığı yıkımda denizden ve Pilar’dan uzaklığının da etkisi olduğunu ima ediyor. Hemingway’s Boat sıra dışı biyografilerin kusursuz bir örneği; kitap bittiğinde insan kalakalıyor ve müthiş hatalar yapan müthiş bir adamın hikâyesine ortak olmanın tuhaf mutluluğuyla derin bir soluk alıyor.
Hemingway’in bütün mektupları
Ölümünün 50. yılında Hemingway hakkında en önemli gelişme, kuşkusuz, “Ernest Hemingway’in Mektupları” [The Letters of Ernest Hemingway] projesinin hayata geçmesi. Cambridge Üniversitesi Yayınları’nca bu ay okura sunulan ilk cilt, yazarın 1907-1922 yılları arasında kaleme aldığı mektupları bir araya getiriyor. Hemingway’in 8 yaşında yazdığı bir mektupla başlayan kitap, yazarın Paris günlerine kadar uzanıyor ve ailesine, yayıncılara, gazetelere, Sherwood Anderson, Gertrude Stein, Ezra Pound gibi dostlarına yazdığı mektupları içeriyor. Kitapta yazarın elinden çıkan özgün çizimler de yer almış. Sandra Spanier ve Robert W. Trogdon’ın editörlüğünde hazırlanan mektuplar on yıllık bir emeğin sonucunda basılmış. Hemingway’in bugüne dek yayımlanmış ve yayımlanmamış bütün mektuplarını bir araya getirecek projenin 20 yılda tamamlanması ve en az 16 cilde yayılması öngörülüyor.
Kaynak : haber7.com
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.