Keçe, eski çağlardan beri ısıya ve suya dayanıklılığı sebebi ile en eski ve vazgeçilmez giyinme maddesi olmuştur. Keçe, kırkılmış koyunyünlerinin boyanıp taranmasından sonra zeytinyağı sabunu ile yoğrulması sonucu oluşan, eski yıllarda yer yaygısı, at eğeri, kepenek, Mevlevi külahı gibi ürünlerin yapımında kullanılırken, sanatçılar son yıllarda değişik teknik ve tasarımlarla keçeyi farklı bir boyuta taşımaktadırlar. İstanbul Aydın Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinde Öğretim Görevlisi M Gülgün Tekin, keçeyi eserlerinde kullanarak ortaya ilginç çalışmalar çıkarmaktadır. Bu sene Mevlana Celaleddin Rumi’nin Hakka Yürümesinin 738. yılı münasebetiyle yaptığı çalışmada, keçeyi kullanarak “semazen” figürü projesini hazırladı.
Mevlana, bütün dinleri idrak etmiş ve bütün dinlerin üstüne çıkıp, insana secde etmiş, insanlık ve sevginin dininin kurucusu olup birliği müjde ettiğini, halkı ve mukaddes kitabı kucakladığını dile getirmiştir. İstanbul Aydın Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinde Öğretim Görevlisi M Gülgün Tekin Mevlana ile ilgili görüşünü, “Dünyayı daim bir oluş âlemi görerek ölümü de pek tabii buluyordu. Hatta ona göre ölüm sallanan bir dişin düşmesinden başka bir şey değildi. Dünya ve hayat daimi bir oluştan başka bir şey olmadığından yıpranmaz ve eskimez, zamandan zamana değişir ve tazelenirdi. Bu yüzden düşen dişin yerine mutlaka yenisi çıkacaktı. Bu bakımdan da O, âlemdeki ebediliğinden emindi” dile getirdi.
Mevlana bir seslenişinde, “Mezarımın toprağı bir yudum şarap gibidir. Bedenimi içince, canım göklerin üstüne çıkar. O padişah değilim ki tahttan ineyim de tabuta bineyim. Benim fermanımın yazgısı ebediliktir.” Bir başka seslenişinde ise ' Ben görünen ve görünmeyenim. Uykudaki göz gibi açığım ve gizliyim. Varım ve yokum. Gül suyundaki koku gibi. Söyleyen ve susanım kitaptaki yazı gibi.' şeklinde konuşmuştur. İşte basit gibi görünen fakat tüm evreni kapsayacak kadar mana dolu olan bu sözlerle Hz. Mevlana kendi makamının da ne olduğunu ortaya koymuş ve hiçbir zaman yokluk ve tevazudan ayrılmamıştır. Hak’la var olduğunu ve onun bir gölgesi olduğunu her fırsatta ortaya koyan Mevlana bir rubaisinde kişiliğindeki manevi enginlikten şöyle bahsetmiştir. “Ben hem aşık, hem de maşukum. Ben hem aynayım, hem güzelliğim, hem de güzelliği seyreden.” Bu derin felsefeden etkilenmenin mümkün olmadığını söyleyen M. Gülgün Tekin, “Ben bu derin inancı bir çalışmamda yansıtmak istedim. Mevlana’nın “Hamdım, yandım, piştim” diye özetlediği kendi yaşamını ve Hak’a kavuşmasını ‘SEMAZEN’ adlı tepme keçe çalışmamla tasvir etmeye çalıştım.” dedi.
M. Gülgün TEKİN Kimdir?
M. Gülgün TEKİN 1960 yılında Ankara’da dünyaya geldi. İlk, orta ve lise eğitimini İstanbul’da bitirdi. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nden Tekstil Ana Sanat Dalından 1982de mezun olan Tekin, aynı bölümde dış giysi formu ve desen tasarımı konusunda yüksek lisansını tamamladı. 23 yıl boyunca çeşitli ihracat firmalarında tasarımcı ve yönetici olarak görev yaptı. Konya, Afyon, Hatay, Adıyaman, Urfa ve Tire’de geleneksel tepme keçe konusunda, İskandinav ve Baltık ülkelerinde modern keçe teknikleri ile ilgili araştırmalar yaptı. Hollanda’da keçe workshoplarına katılan M. Gülgün Tekin, Estonya Güzel Sanatlar Akademisi’nde “Keçe” çalışmalarını izledi. 2009-2010 öğretim yılında 136 öğrenci ile “Güneş Anadolu’ya Nemruttan Doğar” bitirme projesinde 44 parçalık koleksiyonun keçe çalışmalarını yaptı. İDGSA 80’ler grubunun “Baykuş Bakışı Kadın” adlı Bursa, Balıkesir, İstanbul ve Ankara karma sergilerine keçe çalışmaları ile katıldı.
