Öte yandan, hiçbir anlayış, başkalarının kutsalına hakaret etme özgürlüğünü de meşru gösteremez. Bu bağlamda, sapkın ve zehirli bir zihniyetin ürünü olarak hazırlanan provokatif bir filme karşı uluslararası toplumun kesin ve net bir duruş sergilemesi gerekir. Bu noktada şu uyarıyı da samimiyetle yapmak durumundayız… Filme karşı gösterilen tepkilerin de meşru zeminde kalması, şiddetten kaçınılması elzemdir.
15 Eylül Uluslararası Demokrasi Günü’nde şu gerçeği de özellikle hatırlatmak gerekir… İslam ve demokrasinin bir arada var olamayacağına ilişkin pompalanmaya çalışılan düşünce kesinlikle reddedilmeli ve İslam dünyası bu tuzağa düşmemek için hassasiyetle hareket etmelidir. Türkiye, nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan, laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti olarak bu zehirli düşünceye tek başına bir meydan okumadır ve bu meydan okumayı da Avrupa Birliği sürecindeki kararlılığıyla taçlandırmaktadır.
Türkiye’nin demokrasi tarihi esasen gelgitlerle dolu bir tarihtir. Son 10 yıla kadar ülkemizde sıklıkla yaşanan demokrasi kesintileri ne yazık ki milletimizin kaderi haline gelmiş, bu demokrasi kesintileri neticesinde ülkemizin Avrupa Birliği sürecinde de 40 yılı aşkın süre içerisinde kayda değer bir ilerleme sağlanamamıştı.
AK Parti Hükümeti olarak göreve geldiğimiz ilk günden itibaren istikrar ve güven zemininde ülkemizin demokratik standartlarını ileriye taşımak, ileri demokrasi hedeflerimize ulaşmak için tam bir kararlılık sergiledik. Bu kararlılığımız neticesinde Avrupa Birliği sürecinde de 45 yılda yapılamayanı 2 yılda başararak Kopenhag Kriterlerini yerine getirdik ve 17 Aralık 2004 tarihinde Avrupa Birliği’nden müzakere tarihi aldık. 3 Ekim 2005 tarihinde başladığımız katılım müzakerelerinde her ne kadar siyasi engellerden dolayı istediğimiz ve hak ettiğimiz noktada olamasak da Türkiye’nin reform ve ileri demokrasi kararlılığıyla birçok AB üyesi ülkenin önünde bir performans sergilediği aşikârdır.
Bu kararlılıkla son 10 yılda hayata geçirdiğimiz reformlar ülkemizin uluslararası imajını da olumlu yönde değiştirmiş, Türkiye daha dinamik, daha saygın, daha etkin bir ülke olarak konumunu güçlendirmiştir.
Bir ülkede demokrasinin güçlendirilmesinin en önemli ve olmazsa olmaz unsurlarından biri kuşkusuz sivil toplumun da güçlendirilmesidir. Bu anlayışla, Avrupa Birliği Bakanlığı olarak 2008 yılından bu yana uyguladığımız 'Sivil Toplum Diyaloğu Programı' ile sivil toplum kuruluşlarımızla yakın çalışıyor, kendilerine çeşitli programlarda destek sağlıyoruz.
Önümüzdeki günlerde başlayacak Sivil Toplum Diyaloğu programının üçüncü ayağında da 'siyasi kriterler' ve 'medya' alanlarında sivil toplum diyaloğunu güçlendirmek amacıyla sivil toplum örgütlerinin demokrasi ve hukukun üstünlüğü alanındaki projelerine hibe verilmesi öngörülmektedir.
Bu projeler aracılığıyla, bir yandan ülkemizde demokrasi kültürünün geliştirilmesinde önemli rol oynayan sivil toplum kuruluşlarının kurumsal kapasitesinin artırılması, diğer yandan da demokrasi ve hukukun üstünlüğü bakımından AB ülkelerindeki bilgi ve birikimin paylaşılması, yürütülecek işbirliği ve diyalogla bu alandaki karşılıklı anlayış ve etkileşimin artırılmasını hedefliyoruz.
Yaklaşık bütçesi 6 Milyon Avro olacak bu program ile ayrıca, insan hakları bilincinin artırılması, mülteci ve göçmenlerin insan hakları, sosyal açıdan korunmasız gruplara ayrımcılığın önlenmesi, ifade özgürlüğü, kültürler, dinler ve farklı inançlar arasında diyalog, siyasi kültür ve demokratik katılımcılık ile adalet sistemi alanlarında geliştirilecek projelere de destek sağlayacağız.
Uluslararası Demokrasi Günü’nü bir kez daha tebrik ediyor, ileri demokrasi standartlarını yakalamış bir Türkiye hedefiyle reform sürecinde yolumuza kararlıkla devam edeceğimizi belirtmek istiyorum.