GÜNCEL 23.05.2013 10:30:00 393 0

Karayün, “Fikirlerle flört ediyorum”

İlk romanı ‘Gizli Miras’la edebiyatseverlerin beğenisini kazanan ve ikinci kitabı ‘Dokuz’ ile okurlarının karşısına çıkan Gazeteci - Yazar Ahmet Karayün, “İlk röportajımı yastıkla yaptım” dedi.

Karayün, “Fikirlerle flört ediyorum”
 Gazeteci - Yazar Ahmet Karayün’ün ikinci romanı kitapçılarda ki yerini alırken, ilk dikkat çeken şey kapağı oluyor. Kitabın adı ‘Dokuz’ ve kapağında ise sayılardan oluşan kocaman bir kalp görseli bulunuyor. “Bir aşk romanının adı neden ‘Dokuz’  olur?” sorusunu soruyoruz Karayün’e ve kitabın ismiyle ilgili ince ayrıntılar veriyor.

Dokuz,  karakterlerin hayatındaki başlangıçları ve bitişleri temsil ediyor… Okuru birçok farklı duygu seline sürükleyen Dokuz’da kendinizden birçok parçayı da bulacaksınız. Kitap sayfaları arasında gezerken, kendinizle bütünleştirebileceğiniz duygular, sizi can evinizden vuracak… Hayatınızda tesadüf olarak yorumladığınız birçok duruma tekrar göz atmanızı sağlayacak Dokuz ve sürpriz sonuyla yüreğinizi sızlatacak.


Sayın Karayün, öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?


Ordu doğumluyum ve kendimi bildim bileli İstanbul’da yaşıyorum. 15 yıldır gazetecilik yapıyorum. Mesleğim gereği hep yazıyla iç içeydim ve bunu romana taşımam 2005 yılında oldu... İşte o gün bu gündür yazıyorum.


Sayın Karayün, Gizli Miras’ın ilk röportajını yapma ayrıcalığını yaşamıştım ve şimdi Dokuz’un da ilk röportajını benimle yaptığınız için teşekkür etmek istiyorum. Peki, Gizli Miras’tan bu güne hayatınızda neler değişti?


Evet, fiziki manada ilk röportajımı sizinle yaptığım doğrudur ama burada bir itirafta bulunmak istiyorum. Ne Gizli Miras’ta ne de Dokuz’da ilk röportajımı sizinle yapmadığımı üzülerek ifade etmeliyim. (Gülümsüyor.) Bugüne dek hep ilk röportajımı yastıkla yaptım ve bundan sonra da öyle olacak. ‘Yastık Röportajı’ diye adlandırdığım bu röportaj benim için hayati önem taşıyor. Bir insan yastığa başını koyduğu anda beynine üşüşen sorulara vicdanen dosdoğru yanıtlar verebildiği ölçüde özgür ve bu ölçüde kendisi olabilir. İnsanın her gece yastıkla başbaşa kaldığında, vicdan rahatlığıyla verdiği dürüst cevaplar, kendini bulması ve kendini bilmesi için en müthiş fırsattır… Öteki türlüsü ise kendini kandırmak ve doğal olarak tüm diğer insanları da aldatmakla sonuçlanacaktır.


Gelelim Gizli Miras’tan sonra ki dünyama… Okurlardan aldığım tepkilerle, insanların yüreğine dokunduğumu keşfettim. Benim için de en önemlisi buydu zaten. Bir insanın hayatında tek bir kelimeyle de olsa, bir tek etki bırakabiliyorsam eğer, bu benim için en büyük mutluluktur. Bu etkiyi görmek, hiç pes etmeden yazmaya devam etmek anlamında önemli, itici bir kuvvet oldu bana.


“Dokuz’u sevdim”


İlk kitabınız Gizli Miras’a okurun tepkisi nasıldı?


Okurlarımın tepkisi beni ziyadesiyle memnun etti. Örneğin kitabı 3 saatte bitiren bir okurum var. İnsanlardan aldığım dönüşlerde genellikle “Bir gecede okudum”, “Bir günde okudum”, “Çok akıcı ve sürükleyici… Hiç ayraç kullanmadan bitirdim.” Ve “Sonunu tahmin etmek gerçekten imkânsız” gibi ifadelerin olması gerçekten sevindiriciydi. Gizli Miras’ı seven okurlarım, ikinci kitabı beklemeye koyuldular ve bu durum beni de kamçıladı. Ama her şeye rağmen Dokuz’u bir buçuk yıldır bende bekliyorum, okurlarımda bekliyor. Dokuz üzerinde çok titiz çalıştık. Gizli Miras’ta ufak tefek hatalarımız vardı, bu hataları mümkün olduğunca gidermeye çalıştık. Dokuz’la ilgili çok pozitif hisler besliyorum. Dokuz’u çok sevdim, umarım ki okuyucu da sevecektir.


Kitap ismi olarak Dokuz’u seçmenizin nedeni nedir?


Karakterlerimizin hayatında Dokuz’un bir etkisi var, ancak karakterlerimiz bunu bilmiyor. Sayılar üzerine bir takıntıları yok.  Dokuz’un benim adıma anlamını sorarsanız 9 ay anne karnında kalmayı temsil ediyor. Bunun yanı sıra numerolojiye çok takılı kalmasam da, tek hanelilerin bitişi, çift hanelilerin başlangıcı manasında kullanılıyor… Bizim karakterlerimizin hayatında beli bir nokta da bitiş, sonra da tekrar yeni bir başlangıç var… Dokuz bitiş ve başlangıcı temsil ediyor bu anlamda. Ve yine bir istatistik araştırmaya göre evliliklerinde 10 yılı tamamlayan çiftlerin boşanma oranları çok daha az. Bizim karakterlerimiz evliliklerinin 9. yılında büyük bir kavga ediyor ve kadın evi terk ediyor.


“Son odaklı değil Dokuz”


Kitabın içeriğini anlatmak gerçekten çok zor. Çok farklı bir yazım şekli kullanmışsınız, farklı bir kurgusu var. Ve kitabın arka kapağına baktığımızda içerikle ilgili bilgi vermemişsiniz. Bunun nedeni nedir?


Gizli Miras’ta da bu soruyu çok aldık… Bir sinopsis hazırlamamız gerekmişti arka kapak için… Ancak hikâyenin akışında okurun ilerleyen sayfalarda karşılaşması gereken noktalar vardı. Ve bunlar çok önemli noktalardı. Bu bilgileri arka kapakta verdiğimiz zaman okura haksızlık edeceğimizi düşünüyorum. Çünkü okurken alacağı etkiler var. Sinopsis’te bu detayları verirsek aynı etkiyi alamayacağını düşündük. Gizli Miras’ta olduğu gibi Dokuz’da da arka kapakta içerikle ilgili bilgi vermedik. Yani koskoca bir romanı yazdım ama bu kitabın özetini ben arka kapakta yapamadım. Çünkü, içeri de karşılaşması gereken, belli safhalardan sonra yakalaması gereken noktaları kapakta verirsem okura da, hikayeye de haksızlık olur diye düşünüyorum.  Gizli Miras’ta çok sürpriz bir sonumuz vardı.  Son odaklı bir kitap değil Dokuz, ancak sonu konusunda bir sürprizimiz var. Aslına bakarsanız kitabın birçok noktasında birkaç bitiş ve başlangıç var.  Yine de Dokuz’un sonunda şaşırtacağız ve boğazlarda yutması zor bir yumru bırakacağız.


Kitabı okurken çok farklı yazım teknikleriyle karşılaştım. Bunlarla ilgili ön araştırmalarınız oldu mu?


Kitabımızda yaşanan çok yoğun duygu patlamaları olan noktalar var. Bu noktalarda bu duyguları en iyi şekilde nasıl verebilirim, karakterin hislerini okuyucuya nasıl nakledebilirim anlamında çok düşündüm. Bilinç akışı tekniğiyle, bu duyguları okuyucuya geçirebileceğimi düşündüm… Yani karakterin yaşadığı an’a gittim, karakterin duygusuyla bütünleştim, tamamen karakterin kendisi oldum ve karakterin beynine gelen, çevresinde gördüğü, hissettiği duyguları olduğu gibi aktardım. Kitabın belli yerlerinde bu var. O noktalarda ben yazar olarak bir müdahale de bulunmadım, yani bir kelime dizgisi yapmadım. Tamamen karakterin düşünceleri oldu. Umarım okurda karakterin içinde ki o karmaşayı, yoğun duyguyu bu vesileyle alabilir.


“Yastık Arası Fikirler”


Dokuz’un kurgusu farklı ve hikâyesi özgün. Bu mana da bir teknik arayışından ziyade bir fikir harbi içine girdiğimi ifade etmek daha doğru olacaktır. Bizim Türk Milleti’nin ‘Ekmek Arası’ meşhurdur… Benim buna benzer bir tabirim var “Yastık Arası Fikirler” diye. Bu konuyu biraz açabilirim. Röportajımızın başlarında ‘Yastık Röportajı’ndan bahsettiğim için birçok okurumuz ‘Bu adam kafayı yastıkla bozmuş’ diye de düşünebilir. Yazarın hikâyenin belli noktalarında tıkanma durumu bir gerçektir. İşte benim “Yastık Arası Fikirler”im burada imdada yetişiyor. Çözümsüz kaldığım, tıkandığım noktalarda bu yönteme sık sık başvururum.


“Fikir Kuluçkasına Yatmak”


Yolumun vardığı çıkmaz sokakta, çözmem gereken düğüm üzerine düşünür ve araştırırım. Bu yoğun düşünce seansının hemen ardından gider ve ‘Yastık Arası Fikirler’ için ‘Fikir Kuluçkası’na yatarım. Başımı yastığa koyduğum anda hayal âleminin kapıları açılır ve saçma da olsa bir yığın fikir birbiri ile çarpışır ve yeni fikir arayışı durmaksızın sürer. Uykuya daldığımdan habersizimdir ve sabah kalktığım da şansım varsa bir fikir yumurtlamıştır beynim.


“Fikirlerle Flört Ederim”


Bir fikri bulmakla bitmiyor her şey… O fikirle bir flört sürecimiz başlar. Bu birliktelikten sağ çıkabilirse, kitabımda yer almaya hak kazanabilir. Gittiğim her yere benimle birlikte gider bu fikirler ve gördüğüm her şeyden bir nebze de olsa beslenirler. Birçok ilginç fikir ile çoğu zaman kısa sürer flörtümüz ve yollarımızı ayırırız.


Karakterler gerçek hayattan mı?


Bu soruyla çok sık karşılaşıyorum. Eminim diğer yazarlarında en sık karşılaştığı sorulardan biridir. Aslına bakarsanız tabi ki hayatın içinden konular var. Olaylar her zaman gerçektir, çok fantastik bir roman yazmıyorsanız, kişiler de gerçektir.  Ama ben yazar olarak hayatımda yaşadığım şeyleri yazmıyorum… Gözlemlerimi kullanıyor ve bu gözlemlerimle karakterlerimi oluşturuyorum. Ailemden, çevremden, hayatımdan bir karakter kullanmıyor, tamamen kurmaca karakterler oluşturuyorum. Bu anlamda, yazarın yazdığı her şeyi yaşamak zorunda olmadığı düşüncesini savunuyorum. Zaten her şeyi yaşamış olsaydım yazma ihtiyacı duymazdım. Ben orada yeni bir dünya kurmanın, yeni karakterler oluşturmanın peşindeyim. Ben yazarak yenidünyalar, yeni karakterler keşfediyorum.  Bu anlamda da karakterler tamamen kurgu, ancak gerçek hayatta var olan insanlardan özellikler taşıyorlar.


“Yazarın Laneti”


Ufukta yeni projeleriniz var mı?


Yeni projelerim her zaman var. Her alanda yepyeni fikirler üşüşüyor zihnime. Bir süreden sonra yazar için çok çetrefilli bir hal alabiliyor bu durum... Belki de yazarın laneti oluyor. Çünkü yaşadığın her olaydan etkileniyorsun, duyarlı olduğun için yazıyorsun zaten. Mesela çok uzun zaman önce okuduğum bir haberden fazlaca etkilendim ve hala zihnimde duruyor. Bir babanın oğlunu ağaca zincirlerle ve taşla bağlamasıyla ilgili bir haberdi bu. O gazete kupürünü hala saklıyorum. Bu olay bende bir şeyler uyandırdı ancak tamamen kitap olacak diye bir durum da yok. Bu yüzden her şeyden etkileniyorum, her şeye duyarlıyım, gözlemliyorum. Mesela dünyayı nasıl değiştirebiliriz? Savaşları tek başıma durduramam ama yazarak fikirlerimi kitlelere ulaştırabilirim. Benim bir şeyler yapabilme, olaylara tepki verebilme, müdahale edebilme biçimim yazmak. Ben elime bir silah alıp savaşları durduramam ya da savaşları çıkaran bu belli başlı insanlara da ulaşabilecek değilim. Fakat tabanda ki insanların yüreklerine barışı, sevgiyi, adaleti ancak ve ancak yazarak empoze edebilirim diye düşünüyorum.


Son olarak okurlarınıza aktarmak istediğiniz bir şeyler var mı?


Dokuz beni çok heyecanlandırıyor. Bu heyecanım umarım okurlarıma da geçer. Adı Dokuz olan bir aşk romanı. Bu mana da aşk ile ilgili süslü cümleleri kullanmadık kitabın isminde. Kurgusu farklı ve özgün… Yaşanan hikâye farklı ve özgün. İnşallah okurlarımızda benim gibi Dokuz’u severler diye umut ediyorum.

 

Röportaj: Devrim Çetin      Fotoğraflar: Umut Acar      Kareografi: Ece Bozkurt

www.ahmetkarayun.com  |  0212 882 25 25


Anahtar Kelimeler:

12 Vali Müfettişlik Görevine Getirildi

Beslenme Saati Uygulamasında Dördüncü Dönem Başladı

EKREM PAMUK'TAN TEPKİ

Turhan Çömez'den Çarpıcı Açıklamalar

MHP’DEN YENİ YEMİN POLEMİKLERİNE YANIT…

Damat'tan Balcıoğlu'nun İddialarına Yanıt

Bakan Güler'den Kazakistan'a Ziyaret

Törene Üst Düzey Katılım

Rektör Prof. Dr. Altun’dan 30 Ağustos Zafer Bayramı mesajı

Güzide Gençlik Merkezi'nde Yeni Dönem Başladı

Girişim Sermayesi Yatırım Fonu Onaylandı

Pakistan Büyükelçiliği Ankara'da Mango Tadımı Etkinliği Düzenledi

Bağcılar’da Bağ Bozumu Zamanı

Saniye Caran’a iade-i ziyaret

Yeniden Refahlı Milletvekili Bekin'den 'ekümenik' Eleştiri!


Türkiye’nin Cilt Sağlığına Acil Doktor İhtiyacı Var

185 MİLYAR LİRA EKONOMİYE GERİ KAZANDIRILDI

İtfaiye Haftası Coşkuyla Kutlandı

Gençlere Eğitim Destek Paketi

Erdoğan'dan Küresel İnovasyon Göstergeleri Raporu'na Destek Mesajı

Emrah, özel uçakla dünya turuna çıkıyor!

9 Akademisyen, Dünyanın En Etkili Bilim İnsanları Listesinde

Turizmin varış noktası: “Müze” 

İklim Değişikliği ve Enerji Yönetimi Hamlesi

Türkiye Bilişim Ödülleri Ankara’da Sahiplerini Buldu

Bu Festivalde Herkes Aradığını Bulacak

Ahilik Haftası’nda Coşkulu Katılım: Başkan Çalık, Esnaflara Ödüllerini Takdim Etti

Küpeli'den Dağ'a Hayırlı Olsun Ziyareti

Halkın Sesine Kulak Verdi! Şantiye Projesinden Geri Adım Attı

TYBB’den Vali Yunus Sezer’e Ziyaret

Gıda sektöründe 250’yi aşkın alıcı Bursalı firmalarla buluştu

Artar; Kalıcı ve Uzun Soluklu Projeler Yapacağız...

Ahilik Kültürüne Davet...

Kel Aliço Pehlivan Güreşleri Ağası Oğuz Erdinç oldu

Erdoğan: Kredi notu artırılan tek ülke olduk

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.