Organ bağışının önemine dikkat çekmek amacıyla her yıl 3-9 Kasım tarihleri Organ Bağışı ve Nakil Haftası olarak anılıyor. Uzmanlar, organ bağışı sürecinde psikolojik boyutun gözardı edilmemesi gerektiğine dikkat çekiyor. Konu ile
Psikolojik boyut gözardı edilmemeli
Üsküdar Üniversitesi Feneryolu Kliniği’nden Psikolog Bihter İyidir, organ nakli sürecinin hem alıcı hem de donör (organ bağışlayan kişi) açısından oldukça önemli psikolojik boyutları olduğunu belirtiyor.
Klinik Psikolog Bihter İyidir, nakil gereken hastada organ kaybına bağlı olarak işlevselliğin bozulması ve yaşam kalitesinde bir düşüşün yaşanabileceğini vurguluyor. Bu hastalarda depresyon, yas tepkileri, inkar, kızgınlık, hostilite, anksiyete duygularının görülebileceğini belirten İyidir, nakil sürecini beklemek, operasyona hazırlanmak ve operasyon sonrası nekahat döneminin kişinin psikolojisini farklı yönlerde etkilediğini söylüyor. Klinik Psikolog Bihter İyidir’in konuya ilişkin görüşleri görüşleri şöyle:
En yoğun yaşanan duygu: Kaygı
“Hastalığın teşhisinden itibaren en yoğun yaşanan duygu anksiyetedir. Anksiyetenin boyutu hastanın tedavi uyumuna hizmet edebileceği gibi zaman zaman uyumu bozucu düzeyde de olabilmektedir. Kişinin kaygısı çok arttığında inkâra başvurabilmekte, bu da tedavisini aksatmasına sebep olmaktadır. Umutsuzluk, karamsarlık gibi depresif duygulanımın öne çıkması durumu da tedaviye uyumu bozucu faktörler arasında gösterilmektedir. Bu nedenlerle sürecin her aşamasında psikolojik desteğin sağlanması çok önemlidir.”
Nakilde iç çatışmalar ve suçluluk duygusu yaşanabiliyor
Donörün kim olduğu konusu da alıcının psikolojisini farklı şekillerde etkilemektedir. Kadavradan organ nakli veya aile üyelerinden yapılan organ nakli farklı düşünce ve duygulanımları ortaya çıkarabilmektedir. Kadavradan nakil durumunda alıcının donörü merak etmesi ve minnet duyguları sıklıkla ortaya çıkmaktadır. Aile üyesinden nakilde ise donörle alıcının ilişki dinamiklerine bağlı olarak minnettarlığın yanı sıra içsel çatışmalar, suçluluk duyguları, zarar vermiş olma kaygısı, borçlu kalma hissi ve sorumluluk duyguları öne çıkabilmektedir.
Sosyal ve psikolojik destek önemli
Hayati bir organın kaybı ve organ nakli süreci kişinin ölüm anksiyetesini artırmaktadır. Yaşamın yeniden gözden geçirilişi ve sorgulanışı, kişinin kendisini, ilişkilerini ve dünyaya bakışını değerlendirme dönemi olarak düşünülebilir. Kriz olarak değerlendirilebilecek bu durum iyi yönetilebilirse yani kişi psikolojik ve sosyal olarak ihtiyacı olan desteği alabilirse dünyaya bakışında yeni kazanımlara ulaşabilmektedir.
Aksi takdirde kişinin uyumda zorlandığı, çatışmalarının üstesinden gelemediği ve yeterli desteği alamadığı durumlarda agresyon, hostilite, depresyon ve içeçekilme durumları ortaya çıkabilir. Burada sözkonusu olan organ naklinin kişilik değişimine yol açması değil, yaşanan hastalık ve tedavi süreçlerinde edinilen yaşam deneyimlerinin kişinin psikolojisi üzerindeki etkileridir. ‘
Diğergamlık bağışlatıyor
Organ bağışında bulunan kişinin de psikolojik değişimler yaşayabileceğini belirten Klinik Psikolog Bihter İyidir, şunları söyledi:
‘Canlı verici olmak kişinin hem kendi bedeni hem diğerinin hayatı ile ilgili karar vermesini gerektiren bir durum olduğundan kişinin anksiyetesini arttırabilmektedir. Ülkemizde canlı organ bağışının özellikle birinci dereceden aile üyeleri arasında gerçekleştiği görülmektedir. Bu olgunun kültürel, dini, toplumsal pek çok boyutu olmakla birlikte en temelde diğergamlık temelinde ortaya çıkan bireysel bir karardır. Organ bağışı donörün sağlığı açısından herhangi bir risk olmayan durumlarda uygulandığından kişinin kaygısı bilgilendirme sonucu kolaylıkla yatışabilmekte ve bireyler sıklıkla tatmin duygusu bildirmektedirler.’
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.