Tarih: 01.01.0001 00:00 307

Mahmut Küçükdoğan ve Dr. Salt

Türkiyede bir ilki gerçekleştirerek sıvı tuz üretimine başlayan Ak Parti İstanbul 3. Bölge Millet Vekili aday adayı, Mahmut Grup yönetim kurulu başkanı Mahmut Küçükdoğan ile Beylikdüzü Gazetesi okurları için keyifli bir sohbet yaptık

Mahmut Küçükdoğan ve Dr. Salt
 Tuz, yaşamsal öneminden dolayı insanlar tarafından mutlaka ihtiyaç duyulan bir mineral olduğundan hayati bir önem taşımaktadır. Kaynağından, hiçbir işlem görmeden şişelenen ‘sıvı kaynak tuzu’nu, dünya genelinde, yatakları az sayıda ülkede bulunmaktadır ve dolayısı ile değerli bir ürün

Beylikdüzü gazetesi olarak bu ay ki sayımızda bunun farkında olan, halka tanıtmak ve benimsetmek, ayrıca kaliteli bir sunum ile insan sağlığına hizmet etmek isteyen Dr. Salt’ın kurucusu Mahmut Küçükdoğan ile sıvı kaynak tuzu ve faydaları üzerine keyifli bir söyleşi yaptık. Hem kendilerini daha yakından tanıdık, hem de bu alanında çok konuşulan şifa kaynağı, insan vücudunun şifresi olan tuzun ve sıvı tuzun bilinen ve bilinmeyenleri hakkında bilgi sahibi olduk.

 

Beylikdüzü Gazetesi: Mahmut Bey, öncelikle sizi yakından tanıyabilir miyiz, İlk mesleğiniz olan tekstilciliğe nasıl başladınız?

MAHMUT KÜÇÜKDOĞAN; Ben 1955 doğumluyum. Sanayici bir ailenin çocuğuyum. 1900’lü yılların başından bu yana Dedem ve babam tekstil işiyle ilgilenmişlerdi, dedemin lakabı Pırtıcı Mehmet Abi’dir. Anadolu’da tekstile yani kumaşa ‘pırtı’ denilirdi, bu yüzden dedem bu lakabı aldı. Terzilikle başa çıkamayacaklarını anladıklarından dolayı dedem, babam ve amcam 1949 yılında hazır elbise, yani bugünkü tabirle konfeksiyona başladılar ve belki de Türkiye’nin ilk konfeksiyon imalathanesini kurmuşlardı. Ben de üniversiteyi bitirince, dede ve baba mesleği olan konfeksiyonculuğu 1978 yılında İstanbul’a taşıdım. İstanbul’a geldiğimiz yıllarda o zamanın en cazip işi, kot (blue jean) idi. Aslında takım elbise ve diğer ürünleri de yapabilirdik ama en cazip ve istikbal vaat eden buydu. Kot işini aşağı yukarı 1978-88 yılarına kadar sürdürdük. 1988 yıllarında da kotun yanına kumaşı da ekledik ve bu işe hala devam ediyoruz. Türkiye’nin blue jean kumaşı yapan ilk firmalarından biriyiz. Bu işi markalaştırma yoluna giderek 1993-96 yıllarında ‘Rodrigo’yu kurduk. Rodrigo aşağı yukarı 2001-2002 yıllarına kadar piyasada kendini ispat etti. 2001 yılında kardeşimle ayrıldık, Rodrigo markasını ona devrettik.

 

Beylikdüzü Gazetesi; ‘Tgar’, ‘Chochili’ ve ‘Apollo’ markalarından da bahseder misiniz?

MAHMUT KÜÇÜKDOĞAN: Tgar adı altında marketler zinciri kurdum. 6-7 yıl kadar bu işi yapınca, daha sonra uluslar arası marketler piyasaya gelip Türkiye’de çok zarar bütçeyle çalıştıkları için, biz perakende işinden çekildik. Artık kurumsal, kamusal ve toptan alanda ‘Tgar’ olarak devam ediyoruz. Bunu yanında ‘Chochili’ markamız var. Chochili markasıyla otellere terlik ve buklet malzemesi satıyoruz. Terliğin de bir mazisi var. Bir gün yurtdışına Fransa’ya gitmiştim. Benim için seyahatlerde terlik giymek önemlidir, ama hanım çantaya terliği koymayı unutmuştu. Şehrin dışında bir otelde konakladığımız için terlik de bulamamış ve bu yüzden seyahatim resmen burnumdan gelmişti. O zaman kendi kendime “Buna bir şey yapmam ve çözüm bulup, böyle bir ürün üretmem lazım!” dedim. Böylece biz bunun imalatına başladık ve şuan da dünyanın en çok üreten fabrikası haline geldik. Günlük 150 bin terlik üretiyoruz ve hedefimiz günlük üretimimizi 1 milyon terliğe çıkarmaktır. Bu terlikleri ağırlıklı olarak otellere ve hastanelere veriyoruz. Bugün otellere terlik üretirken, bunu yanında buklet malzemeleri yani sabunlu ve şampuanlı her şey üretir hale geldik. Sonra da hava şirketlerinin uçak içinde kullandıkları tekstil malzemelerini de üretmeye başladık. İhaleye girdik ve o ilk ihaleyi aldığımız 10 yıldan bu yana, uluslar arası, Türk Hava Yolları ve diğer özel şirketlerinin de bu konuda en önemli tedarikçisi konumuna yükseldik. Yani uçaklarda görmüş olduğunuz yastıklar ve kılıfları, bez parçası, ihtiyaç çantaları, battaniyeleri üreten ‘Apollo’ adı altında bir markamız var.

 

Beylikdüzü Gazetesi; Tuz işine yani Dr. Salt markasını kurmaya nasıl karar verdiniz?

MAHMUT KÜÇÜKDOĞAN: Dr. Salt, çok yeni, çok özeldir, ayrıca benim gözbebeğimdir. Bu işe başlayalı ortalama 3 yıl oldu. ARGE çalışmaları, prosedürler nedeniyle aslında Dr. Salt ürünlerinin pazarlamasına yeni yeni başladık. Dr. Salt’ın da apayrı bir hikâyesi var. Bir vali yardımcısı arkadaşım olan, Orhan Öztürk beni İstanbul’a ziyarete geldi. Öztürk, vali yardımcısı olmadan önce Çorum İskilip’te 5 yıl belediye başkanlığı yaptı, ondan önce de Meşhur Rahmetli Recep Yazıcı’nın vali yardımcısıydı. Beni ziyarete geldiğinde yanında 1 kavanoz tuz getirdi. Tuzun çok önemli olduğunu söyledi. Ona itimat ettim ve tuzu eve götürdüm. Evde kullandık. Gayet de çok beğendik. Aslında doğal ürünleri yemeği çok severim ve doğal olmayan ürünlere de yaklaşmam, ama bu tuzun yapılışına bizzat şahit olunca, tuzu çok ama çok sevdim. Bunun tuz suyundan, güneşin bu suyu kurutmasıyla kalan tuz kristallerinden elde edilen tuz havuzlarından üretildiğini gördüm.

                Şuan piyasadaki tuzlara bakıyorum ve tuzlar rafine ediliyor, neticesinde de içerindeki değerleri de ölüyor. Sonra içine katkı maddeleri katılıyor. Tuz rutubet almasın diye, hani kadınlarımız pirinç koyarlar ya, üreticiler de katkı maddeleri koyuyor. Hatta tuzlukta kolayca akmasını sağlamak için de birkaç tane daha katkı maddeleri koyuyorlar. Bakın, tuzun içerisinde 84 tane mineral var ama bu işlemlerin sonunda 82 mineral ölüyor, neticesinde de insan sağlığını tehdit eden sodyum ve klorür adında iki tane mineral kalıyor. Biz de bunu tuz olarak alıyoruz ve sofralarımıza sokup, ailemize yediriyoruz. Bu durum gerçekten çok acı.

Bu ürünü üretmeyi düşünürken, “Peki, neden sıvı tuzun kurutulmasını bekleyelim, neden bu işi tabiata bırakalım?” diye kendime sordum ve bu ürünü Sıvı Tuz adı altında, gönül rahatlıyla piyasaya sundum. Bakın Sıvı Tuz, gerçekten katkısızdır ve yabancı maddelerin içine asla girmediği bir ürün. Bu ürünü rahatlıkla kullanabilir ve faydası çok olan gerçek tuzun bütün faydalarını bunda doğal bir şekilde bulabilirsiniz. Bu su, yeraltından çıkan ve tuz dağlarından elde edilen kaynak suyu özelliğinde olduğu için, zaten başlı başına bir değer. Vücudumuzun bir numaralı şifresi, ‘doğal tuz’dur. Bakın, insan vücudu 60-70 milyar hücreden oluşuyor. Bu hücrelerin içerisine su girebilmesi için, mutlaka vücutta tuzun olması lazımdır. Tuz olmadan hücrelerin içerine su girme olasılığı %0’dır.Her şeyin bir anahtarı, şifresi vardır. İnsan bedenin anahtarı da, şifresi de tuzdur.

                Bugün insanların en büyük derdi, suya aç olmalarıdır. Günümüzde aşırı kilo sorunu olan ve obezite hastalığına sahip olan insanların en büyük derdi, vücudu suya aç olduğu için kendisini gıda alternatifi olan yemeklere yönlendirir. Bu yüzden insanlar suya olan açlığını yemekle bastırırlar. Bakın, doğal tuzunu ve suyunu temin edebilen insan asla aşırı yemek yemeğe yönelmeyecektir ve zaten ihtiyacını karşılamış olacaktır. Bu yüzden insanlığa verilecek en büyük hizmetlerden biri de tuzdur. Peygamber Efendimiz’in bir sünneti vardır, “Yemeğe tuzla başlayıp, yemeği tuzla bitirir.” dedi.

 

Beylikdüzü Gazetesi; Peygamber Efendimiz’in zamanında kullanılan tuz sizce hangi tuz?

MAHMUT KÜÇÜKDOĞAN: Bugün, raflarımızda satılan ve evlerimizde kullandığımız tuz, o tuz mu? Bunu iyi düşünmek lazım.“Peki, insanların en bakteri ürettiği organı, yer nedir?” diye soracak olursak. Bakın, bakterinin oluşması üç şeye bağlıdır. Bunlar; sıcaklık, gıda ve ıslaklıktır. Yani bu organ, ağızdır. Bakteri oluşmaya insanın en müsait yeri, ağzıdır. İslam’la alakası olmayan Çinli profesörler, araştırmalarından elde ettiği sonuçlara göre, “İnsan yemeğe tuzla başlayıp, yemeği tuzla bitirmelidir.”Bakın, Sıvı Tuz’la ağzınızı çalkaladığınızda 650 adet bakteriyi etkisiz hale getirmiş oluyorsunuz. Profesörlere, uzmanlara göre tuz, aynı zamanda iyi bir uyarıcıdır ve mideye iki sinyal gönderir. Birinci sinyalini gönderdiğinde diyor ki, “Biraz sonra mideye misafir gelecek, yani yemekler gelecek. Ey mide! Hazırlıklarını yap, asitlerini hazırla!” Mide de gelecek yemekleri yakmak için asitlerini anında hazırlıyor. İkinci ise, yemeği bitirince bir miktar tuz yediğinizde tekrar sinyal gidiyor ve diyor ki, “Bundan sonra yemek gelmeyecek, kazanın kapağını kapat ve altını yak!” Bunlar bunun farkındayken, tuzu doğal mı diye sorgulamamız yerinde değil midir?

                İnsan bu Sıvı Tuz’u hayatına sokunca anlayacaktır ki, “Ben bugüne kadar boşuna doktorlara gitmişim, aslında en büyük doktor, buymuş!” biz bunu biliyoruz bu yüzden bu işin ticari boyutundan çok insan sağlığını düşünüyoruz. O yüzden Sıvı Tuz’u güvenle hayatınıza sokun ve olumlu değişlikleri kapınızda bulun!

 

Beylikdüzü Gazetesi; Hedefleriniz nelerdir, hayallerinizden de bahseder misiniz?

MAHMUT KÜÇÜKDOĞAN: Şuan bu ürünümüzü müşterilerimize tanıştırdığımız 20’ye yakın bayimiz. Bu bayilerde satışlarımız başladı, daha ilk zamanlar bu kadar ilgi görmesi, bu ürüne bu kadar rağbet duyulması, açıkçası bizi şaşırtmadı. Çünkü “ne sattığımızı biliyoruz”, “amacımız nedir?”, onu biliyoruz ve insan sağlığının önceliğini düşünüyoruz. Tabii ki insanlar bunun farkına vardıkça da daha nice yerlere ismimizi duyuracağımıza, insanların tuz konusundaki algılarını elimizdeki Sıvı Tuz’la değiştireceğimize inanıyorum. Hayalim, ilk önce Türkiye piyasasında bu Sıvı Tuz’u satıp vatandaşlarımıza fayda sağlamak, sonra da dünya piyasasına sunup, insanlığa fayda sağlamaktır. Ayrıca ‘şeker otu’ diye bir ürünümüz var, bu ürün Çarşamba ve Bafra’da üretiliyor. Bunu da geliştirmeyi düşünüyoruz. Dikkat edilmesi gereken suyu da tuzu da kararında tüketmektir. Fazla alınan tuz kiloya sebep olabilir.

 Nezir KARAYÜN - 

Beylikdüzü Haber Merkezi


Yükleniyor

Yükleniyor

Yükleniyor

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.