İster yazılı ister sözlü olsun dil kullanımı bireylerin yaşamını önemli ölçüde etkileyen bir güce sahiptir. Sözcükleri iyi kullanan, hitabet yeteneği gelişmiş bireylerin toplumsal yaşamda başarılı olması kaçınılmazdır.
Çocuklarımızla iletişim kurarken de kullandığımız kelimeleri onların nasıl algıladıklarına bakmaksızın sarf ederiz. Yaramazlık yapan çocuğa; “koşma, atlama, yaramazlık yapma, vurma, etme” diyerek engel olmaya çalışırız ama durum değişmez; çocuk yine bildiğini okur.
Elbette gelişmekte olan çocuğun fiziksel yeteneklerini geliştirmek ve enerjisini boşaltmak için hareket etmesi, koşması, zıplaması doğaldır ve gereklidir. Ancak, bedenine henüz tam olarak hâkim olamadığı için sakarlık yapması, kendisine veya çevresine istemeden de olsa zarar vermesi de mümkündür.
Anlatım ve ifade etme biçimi konusunda sayısız kitap, makale, araştırma yayımlanmış ve aynı amaca ulaşmak için farklı biçimlerde kullanılan kelimelerin farklı etkiler doğurduğu saptanmıştır. Olumsuz sözcük kalıpları kullanılarak amaca ulaşmanın zor olduğunu ifade eden araştırmacılar, bunun nedenini çocuğun algılama biçimiyle açıklamaya çalışmışlardır.
Çocuklar “me, ma” gibi olumsuzluk anlamı veren takıları duymama, anlamama eğilimi gösterirler. Şöyle ki; “yapma” denildiğine bunu “yap”, “koşma” denildiğinde “koş” olarak algılarlar. İletişimciler bunun farkında oldukları için daha çok olumlu kalıpları kullanırlar; “koşma” yerine “yavaş yürü”, “düşme” yerine “dikkatli ol” demeyi tercih ederler.
Çocuğunuzla iletişim kurarken bu kuralları aklınıza getirebilirseniz daha az çaba ile daha kolay bir biçimde isteğinizi iletmeniz mümkündür. Onları uyarırken hep olumlu sözcükler kullanmaya özen gösterirseniz sizi anladıklarını ve uyarılarınızı dikkate aldıklarını fark edeceksiniz.
Değinmek istediğim diğer bir husus ise çocuklarınızın sizin söylediğiniz her kelimeyi içselleştirmeleridir. Örneğin, ilköğretim birinci basamakta okuyan bir çocuğa öğretmeni ya da ebeveyni “sen resim yapmayı beceremiyorsun”, “senin kafan matematiğe basmıyor” gibi cümleler sarf ederse, çocuk bu iletileri içselleştirecek ve yaşamı boyunca “ben resim yapamam, benim matematik zekâm yoktur” biçiminde inanç geliştirecektir.
Çocuklar bize güvenir ve ağzımızdan çıkan her söz onları etkiler. 30 yaşına gelmiş ve okuma yazmayı öğrenememiş bir kişiyle çalışan psikologlar sorunun kökeninin ilkokul birinci sınıftaki öğretmenin “senden bir şey olmaz, ne okuyabilirsin ne de yazabilirsin” demesinden kaynaklandığını ve bu olumsuz yönlendirmenin etkisinin 23 yıl devam ettiğini fark etmişler.
Başarının ve ruh sağlığının anahtarının kullandığınız kelimeler olduğunu unutmamanız dileği ile..