15 Temmuz 2016 gecesi Türkiye’yi sarsan darbe teşebbüsünün ardından görevden almalar, gözaltı ve tutuklamalar yaşanırken, bir yandan da o gece yaşananlara ilişkin haberler servis ediliyor. Tunceli’de de 15 Temmuz gecesi Hozat Kaymakamı Bekir Demir ile Belediye Başkanı Celaleddin Polat’ın ilçedeki Tugay Komutanlığına çağrılarak orada bir süre alıkonuldukları medyada yer almıştı. Biz de, Belediye Başkanı Celaleddin Polat ile o gece yaşananları konuştuk. Tüm ayrıntıları ve her cümlesi ile işte o gece Tugay’da yaşananlar ve 16 Temmuz gününün sabahındaki ifade süreci…
Sayın Başkan, Tunceli’de darbe gecesine ilişkin yapılan haberlerde sizin kaymakam beyle birlikte alıkonulduğunuz bilgisi yer aldı. 15 Temmuz gecesi ne yaşandı? Sizi kim alıkoydu?
15 Temmuz gecesi sanırım saat 22.20 sıralarıydı, kaymakam bey (Hozat Kaymakamı Bekir Demir) beni aradı. Benim o sırada misafirlerim vardı ve kafeteryada birlikte oturuyorduk.
Kaymakam bey, benden acil tugaya gitmemi istedi. Ben de “Bu saatte mi?” dedim. Oda “Evet acil ve yalnız gelmen gerekiyor” dedi.
“Peki sayın kaymakamım” dedim. O arada, bir karakol baskınından bahsediliyordu. Dedim herhalde karakol baskınıyla ilgili ya da ondan sonra olanlarla ilgili çağırıyor, yani kafamda birkaç kurgu oluştu. Yanımda bir arkadaşımla tugaya gittim ve o arkadaşa beni bıraktıktan sonra geri dönmesini söyledim. Tugaya girdiğimde askerler hücum yeleklerini falan giymişti ve silahları vardı. Herkesle tokalaşırken, içlerinden birine elimi uzattım ama o bana elini uzatmadı. Tepki koydu ve çekti, gitti. Ben “Kaymakam bey nerede?” diye sordum, “Yukarıda” dediler. Yukarı çıktım, komiser, diğer subaylar, askerler falan vardı yukarıda.
Komiser Serdar bey koridordaydı, “Hayırdır” dedim. “Valla içeri girip bakacaksın” dedi.
İçeri girdim, kaymakam bey, emniyet amiri, binbaşı, yarbay, albay içerideydiler. “Merhaba” dedim, “Merhaba başkanım hoş geldiniz, telefonunuzu dışarıda bırakabilir misiniz ” dediler.
“Olur” dedim, kapatıp dışarıya bıraktım. O ana kadar hala daha darbe olduğunu veya memlekette bir şeylerin ters gittiğini falan bilmiyorum. Kaymakam beye baktım, suskun ve buruk bir şekilde duruyor. Diğerlerinde de bir burukluk vardı. Ben “hayırdır nedir bu burukluk?” diye sordum, “Ne içersiniz başkan” diye sordular. Bende “Herkes çay içiyor, menüde sadece çay var sanırım, bende çay içerim” dedim.
“Başkana çay getirin” dediler. O ara televizyona baktım, alt yazı geçiyordu; Başbakan “Bu bir kalkışmadır, misliyle ödeteceğiz” diyordu. Köprüler falan tutulmuş. “Bu nedir?” diye sordum, kaymakam beye bakarak. Suskun bir şekilde yüzüme baktı. Albayla Yarbaya bakarak espri olsun diye “Darbe mi yaptınız?” dedim. Onlarda sadece gülümsediler ve tepkisiz kaldılar.
Ne evet diyebildiler ne de hayır. Ellerinde bir kağıt vardı, onu inceliyorlardı ve anlamaya çalışıyorlardı.
Herkes şaşkın bir şekilde birbirine bakarak olayı kavramaya, ne olup bittiğini anlamaya çalışıyordu, nedir bu memlekette olan durum diye. Suat Albay ve Cömert Yarbaya tabur komutanını sordum. Tabur komutanının izinli olduğunu söylediler ama o da uçakla geliyormuş dediler.
Suat Albay ve Cömert Yarbay da konuya hakim değillerdi gibi. Çünkü ellerindeki 2 sayfalık yazıyı okumaya ve anlamaya çalışıyorlardı. Darbe yapacak gibi durmuyorlardı ve öyle bir niyetleri de yoktu. Ne olduğundan emin bile değillerdi. Onlar da bizim gibi şaşkınlardı, bir şeyleri çözmeye çalışıyorlardı.
Ellerindeki yazı, yani ben daha sonra öğrendim Genelkurmay’dan gelmiş. Yazıda, sabah saat: 06.00’da sokağa çıkma yasağının anons edilmesi, nöbetçi fırınlar, belediyelerle ilgili şeyler yazıyormuş. Ben ertesi gün ifade vermeye gittiğimde ikisi tutukluydu. “Niye tutuklandı bunlar” diye sordum, “Darbeye teşebbüsten” dediler. Şaşırdım, “Bunların darbe yapmak gibi bir niyetleri yoktu ki, onlarda bizim gibi olayın şaşkınlığı içerisindeydi” dedim. Hatta o akşam orada şöyle bir olay da yaşandı, kaymakam bey “Ben eşimi arayacağım” dedi. Komiser bey de, “Benim eşim hamile bende arayabilir miyim” dedi. Onlar da “Tabi arayabilirsiniz, niye böyle davranıyorsunuz” dediler.
Emniyet amiri de, bizlerin ifadesini alan savcılarda şuan içeride. O günden sonra, kimin kimle merhabası varsa onu içeri alıyorlardı. Böyle ilginç ve garip bir durum yaşadık.
Olay gecesi, Suat Albay, Cömert Yarbay ve Binbaşı Mahmut sürekli telefonlarıyla bir yerleri arıyorlardı ve sanki konuyu anlamaya çalışıyorlardı.
Kimi arıyorlardı?
Kimi aradıklarını bilmiyorum.
Peki, sizin durumunuz tam olarak neydi? Alıkonulduğunuz için mi oradaydınız?
Beni kaymakam bey aradı. Gittiğimde sadece telefonlarımız alındı. Kaymakam beyin silahı üzerinde miydi bilmiyorum ama emniyet amiri ve komiserin silahları üzerlerindeydi. Alıkonulma gibi bir durum olsaydı zaten ilk olarak onların silahı alınırdı. Bize orada kesinlikle esir muamelesi yapılmadı. Üzerimiz de aranmadı. Zaten telefonların dışarıya bırakılması da normal bir önlemdir. Kaymakam bey ve komiser bey “Eşimi arayabilir miyim” diye sorduklarında, onlar sitem edercesine niye böyle davranıyorsunuz dedi Suat Albay ve Cömert Yarbay.
Onlar öyle konuşurken, burada epey kalacağız gibi görünüyor, bende annemi arayayım, haber vereyim dedim.
Telefonları almaya Kaymakam beyle birlikte gittik. Benim telefonum oradaydı ama kaymakam beyin ve komiserin telefonu orada yoktu. Ben, benim telefonlarımı aldım içeri geldim.
Kaymakam bey de komutanlara “Benim telefonum yok” dedi. Ya Suat Albay’dı ya da Cömert Yarbay’dı tam hatırlamıyorum, “Arkadaşlar kaymakam beyin telefonunu getirir misiniz?” dedi. Ben o ana kadar bizimkilerle görüşme yaptım, anneme merak etmemesi için tugayda olduğumu söyledim.
Ağabeyim arıyordu yurt dışından onunla konuştum “Bir sıkıntı var mı? Orada tutuklu musun” diye sordu, bende “Sıkıntı yok, tutuklu falan değilim. Kaymakam beyde burada merak etmeyin” dedim kapattım telefonu.
O süre içinde kaymakam beyin hala telefonu gelmemişti, bende kendi telefonumu uzattım kendisine, “Buradan yengeyi arayabilirsiniz” dedim.
O konuştu, Serdar komiser eşiyle konuştu. Yani orada, hani biz darbe yaptık sizde bizim esirimizsiniz gibi bir durum olmadı.
Hatta, kaymakam beyin abisi beni aradı vali yardımcısı olan, bana, “Sayın başkanım kaymakam beye ulaşamıyorum” dedi. Bende “Sayın valim kaymakam bey şuan karşımda, kendisinin telefonu daha getirilmedi buyurun vereyim konuşun” dedim Kaymakam beye verdim telefonu ve konuştu abisiyle. Hepimiz aynı odadaydık.
Ondan sonra kaymakam beyin telefonunu getirdiler, kaymakam bey, “Ben vali beyle görüşmek istiyorum” dedi. Onlarda “Hay hay buyurun tabi görüşebilirsiniz” dediler. Kaymakam bey vali beyle konuşurken, ne konuştuklarını bilmiyorum “Tamam sayın Valim” dedi. Telefonu kapattıktan sonra, kaymakam bey kalktı ayağa ve “Ben gideceğim” dedi.
O arada Suat Albay, “Sayın kaymakamım biraz bekleyelim, durumu bir kavrayalım” dedi. Kaymakam bey, “Hayır, ben çıkmak istiyorum” dedi. Suat Albay rica ederek “Bence oturun” dedi. Bende, “Sayın kaymakamım bir oturun olayı tam olarak kavrayalım” dedim.
Bir de, hepimiz protokolde beraber yemek yemiş, şakalaşmış insanlarız ve aramızdaki nezaket hala devam ediyor, bir sıkıntıda yok zaten. Hatta o kağıdı bize de okuyup çözmeye çalışıyorlardı, burada ne diyorlar diye. Asıl komedi olanda bu aslında.
Sonra ne oldu?
Ben o ara Twitter hesabıma bakıyordum, sayfama baktığımda TRT 1’de darbe muhtırası okunuyor diye bir yazı gördüm. “TRT 1’i açabilir miyiz” dedim, açtılar. Baktık bir kadın spiker muhtıra okuyor. Hepimiz birbirimize baktık. Başka kanallarda başka haberler var ama TRT 1’de darbe muhtırası okunuyor. Böyle bir karmaşa ve kargaşa içerisinde, hepimiz birbirimize bakarken, Cömert Yarbay’da “Valla TRT böyle diyor, o zaman durum bu demek ki arkadaşlar, elimizdeki kağıtta bunu destekliyor” dedi.
Nöbetçi fırın falan dedi ama adam darbe yapıldı diyemedi. Ne Suat Albay’ın, ne de Cömert Yarbay’ın ağzından “Bu bir darbedir, yönetime el koyduk” diye bir şey çıkmadı. Böyle bir şey diyemediler, demediler de zaten. Bir ara binbaşı çıktı dışarı, önce Suat Albay ve Cömert Yarbay’ı çağırdı, daha sonra kaymakam beyi çağırdı dışarıya. Sonra kaymakam bey içeri girdi, ardından binbaşı geldi “Buyurun arkadaşlar” dedi. Bende “Hayırdır” dedim, böyle sanki nezarete götürür gibi buyurun dedi. “Bir sorun yok arkadaşlar. Evimize gidiyoruz” dedi.
Ben “Ne oldu?” dedim, Jandarma Binbaşı Mahmut bey, “Bu illegal bir grubun kalkışması” dedi.
Peki, o da şuanda gözaltında mı?
Yok değil, o serbest. Daha sonra hepimiz aşağıya indik, Yarbay ve Albay, “Arkadaşlar kusura bakmayın biz de olayı kavramaya çalışıyorduk” dediler.
Kendisi de emir kulu, emir almış bir yerden ama kendisinin de içinden gelmiyor bunu uygulamak. Emrin ne olduğunu da tam olarak anlamamışlar. Ben ertesi gün onların tutuklandığını öğrendiğimde çok şaşırdım. Çünkü onların böyle bir girişimi yoktu ama aşağıda birkaç kişi bu havaya girmişlerdi. Çünkü elini bile uzatmadı bana.
Kimdi bu havaya girenler?
Elimi tutmayanın yüzünü tam olarak hatırlamıyorum. Rütbeli olduğu belliydi ama hücum yeleği giydiği için rütbesi belli olmuyordu.
Evlerinize gidebileceğiniz söylendikten sonra hepiniz Tugaydan ayrıldınız mı peki?
Evet. Tugaydan çıktık. Kaymakam bey de bana “Başkanım sen benimle gel” dedi. Arabaya beraber bindik. Kaymakam bey arabada sinirlendi “Beni böyle tutamazlar” diye. Ben de, “Sayın kaymakamım, sanki size de zarar gelmesin diye öyle davrandılar” dedim. “Olsun, ben bir mülki amirim, beni böyle tutamazlar” dedi. Sonrasında karakola geldik. Tüm polisler silahlarla karakolda bekliyorlardı.
“Kaymakamdan Vur Emri”
Kaymakam bey, “Arkadaşlar Binbaşı Mahmut bey dışında bu karakoldan askeri kıyafetle içeri giren olursa vurun” diye “VUR” emri verdi.
“Ben eve gidiyorum. Herkese geçmiş olsun” diyerek oradan ayrıldım ve çıktım eve gittim.
İfadeye çağrıldınız mı peki o geceye dair?
Evet. Ama ben o gece yaşadıklarımı anlattım ve bunların darbe gibi bir niyetleri yoktu dedim. Perde arkasını, yani önceden bir hazırlıkları var mıydı, yok muydu onu ben bilmem ama bize karşı herhangi bir suç unsurları yoktu ve benim gördüğüm buydu.
16 Temmuz günü yaşananları da özetleseniz sayın başkan…
Ertesi gün, Kaymakam beyi aradım, “Ne yapıyorsunuz” dedim. Kaymakam bey, “İkisini tutuklattık, şimdi ifadelerini alıyoruz. Gelin sizin de ifadenizi alalım” dedi. Aşağıya indim, kaymakam beye sordum, durum nedir diye, “İkisini de darbeye teşebbüsten tutuklattım” dedi. Bende, “Adamların böyle bir niyeti yoktu. Eğer olsaydı, öyle davranmazlardı, telefonla görüştürmezlerdi, nezarete atarlardı” dedim.
Sizin ifadenizi alan savcılarında tutuklandığını söylediniz. Savcılar size nasıl davrandı? Olayı örtmeye mi çalışıyorlardı?
Hayır. Savcılar olayı örtmeye çalışıyormuş gibi davranmıyorlardı. Hatta benim ifademi alan Tuncay Savcı için birileri bana, savcının Facebook hesabından “Darbe yapan vatan hainlerinden hesap soruyoruz, ifadelerini alıyoruz” diye bir paylaşım yaptığını duydum. Bende hatta savcı beye “Ya ayıp değil mi? Facebook’ta bu paylaşılır mı? Daha adamlar yargılanmadan, siz yargısız infazda bulunmuşsunuz. Bir savcısınız sonuçta ve yarın belki sizi de alacaklar, o zaman siz de mi vatan hainisiniz” dedim. Çünkü ortam çok puslu, herkesi tutup götürebilirler.
Bu cümleleriniz üzerine ifadenizi alan savcının tepkisi ne oldu?
Bana, “Sayın başkanım darbe suçtur” falan dedi. Bende kendisine, “Sayın savcım siz orada mıydınız?” diye sordum. “Hayır” dedi. Ama “Ben aradaydım. Bakın ifademde de söylüyorum, bu adamların öyle bir niyeti yoktu. En azından bu ikisinin böyle bir niyeti yoktu.” dedim.
İfadem bittikten sonra dışarı çıktım. Bu iki komutanı gördüm. Yanlarına gittim. “Komutanım, sizde taraftar değildiniz gibiydi. Bu olayın aslı nedir? O elinizdeki kağıtta ne yazıyordu? Sizde tam olarak çözememiştiniz zaten o kağıdı” dedim.
Dediler ki, “Başkan o kağıt Genelkurmaydan gelmişti ama Genelkurmay başkanının imzası yoktu ve ortada Genelkurmay başkanı da yoktu. Bizi şaşırtanda buydu. Tamam, emre itaat edelimde, hangi emre? Kime itaat edelim? Bu imza kimin? Böyle bir şey varsa Genelkurmay başkanının niye imzası yok? Biz de sizin gibi olayı kavramaya çalışıyorduk.” dediler.
Aramızda böyle bir konuşma geçti. Ben o adamların öncesinde böyle bir niyetleri var mı, yok mu bilemem. Ama ben, gördüklerimden ve yaşadıklarımdan hareketle, darbe yanlısı olmadıklarına ve masum olduklarına inanıyorum. Çünkü çatışmaya girmek istemiyor gibiydiler. Bir yanda bir emir vardı ve bir yanda da kaymakam bey. İki arada bir derede kalmış iki insan gibiydiler.
Ki, öyle bir niyetleri olsa bırakmazlardı bizi. Çünkü çeşitli yerlere ulaştıklarını duydum. Binbaşıya sordum “Sen nereyle konuştun?” dedim. “Ben Ali Paşa’ya ulaştım. Olayın gerçekte askerin bir darbe teşebbüsü olmadığını söylediğini, ondan sonra bunları görüştürdüğünü, onlarında tamam dediğini, ardından da gerçeğin anlaşıldığını” söyledi.
Peki kaymakam bey sizi neden çağırmış Tugaya?
Onu sordum. Kaymakam bey “Sizi anons edeceklerdi. Ben bırakmadım. Onun için aradım. İyi olmaz anons ederlerse sizin açınızdan diye aradım” dedi.