DİLİN ÖNEMİ..!
Toplumu millet yapan, o toplumdaki kişilerin birbiri ile iletişim halinde olabilmesini sağlayan ve onları kaynaştıran en büyük araçtır; dil! Ülkeyi, oluşturan kavramlar olan, toprak, millet, bayrak, tarih ve dildir. Dil, bu etmenlerin bağlayıcısı ve sigortasıdır. Bu değerlerin hepsini benliğinizde hissedebildiğiniz ve koruyabildiğiniz zaman güçlüsünüz. Eğer sigorta sibobunda sorun varsa, emin olun diğer etmenler de yeterince güvenli değildir! Başka bir şekilde ifade etmek gerekirse; inşaatta istediğimiz kadar kaliteli malzeme kullanın; harç iyi değilse, malzemeler birbirini tutamaz; dağılır, yani dilin iyi olmayıp; tüm kavramların yerle yeksan olması gibi…
Her ülkenin toplumsal olarak belirlediği değerler vardır. Bu değerler, yüzyıllar içinde toplumda oluşan gelenek-görenek, folklör, inançlar, lehçe, yaşam tarzı gibi tüm sosyal olguları kapsar. Kişinin tarihe verdiği önem, o kişinin yaşadığı topluma verdiği değeri gösterir; aslında… Sadece ülkelerin değil, memleketlerin de farklı değerleri vardır. Karadeniz bölgesindeki birisinin giyimine, geleneklerine, lehçesine bakın, bir de Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki kişinin giyimine, geleneklerine, lehçesine… Genel alışkanlıklar aynı ama bazı değerler farklı. Farklı değerleri ve düşünceleri yüzyıllar boyunca taşıyabilmiş ve bunları sindirmiş bir toplum, nasıl iletişim kuracak? Tabi ki kendi dili; Türkçesi ile...
Türkçe, tarihteki en eski dillerden birisidir. Mesela İngilizceden, Fransızcadan çok eski… Orhon Yazıtlarına gidelim… 732’de Bilge Kağan ile 735’de Kül Tiğin, Tonyukuk ise 720-725 arasında dikildiğini akademik kaynaklarda görüyoruz… Yenisey, Ergenekon yazıtlarından da birçok örnek verilebilir… 1075 yılında yayınlanan Kaşgarlı Mahmut’un Divan-ı Lugatı Türk bizim en eski lugatımızdır. Yani İngiltere kurulmadan (1260) 185 yıl önce… Selçuklular Konya’yı işgal ettikten sonra, 13 Mayıs 1277 yılında Karamanoğlu Mehmet beyin ilk fermanı ‘Türkçenin resmi dil olması’ idi. Bu da seneler öncesinden o güne değin Türkçe konuşulduğunun göstergesi değil mi? Sümerler dönemine gidince, bizimle ortak olan ne kadar çok kelimenin olduğunu görebiliyoruz… Aklıma bir şey takılıyor. Dünya’da ilk oluşumun yaşandığı, Afrika’da Hominin diye adlandırılan ilk insan, Mezopotamya’da ilk yaşamdan önce Pasifik Okyanusunda Antartika’nın çok daha büyüğü olan batık ada yani, MU ADASI olarak adlandırılan yerlerde bulunan buluntulardaki yazıların Türkçeye benzemesine ne demeliyiz! Mu Adası adasından Uzak Doğu ve Güney Amerika’ya göç gerçekleştiğine dair tarihi yazıların olması ve Mayaların ve İnkaların tarihine de bakınca, Türkler ile ortak birçok veriye ulaşılması…. O zaman tarih kiminle başlıyor? Önce kim olduğumuzu gerçekten biliyor muyuz? Ben tahminlerle, sanılarla, hayallerle ilgili bir şeyden bahsetmiyorum! Üzerinde bilimsel araştırmalar yapılıp; bulunan tarihi yerlerin arkeolojik araştırmalarına dayanarak bunları yazıyorum.
TÜRKÇENİN TARİHE YOLCULUK YAPALIM
Yurt dışındaki Türkçe yazıtları bir kenara koyalım ve ülkemizdeki XV. Yüzyıla dayanan, Türkçe eserlerimizden Dede Korkut Hikayelerine gidelim:
Çünkü kafirler bunları gördünce Arşun oğlu Direk Tekür’e, haber verdiler.
Düzmüzd kalesine yetişince,etrafını çevirip gittiler, kondular.
Böyle söyleyince Boğazca Fatma der.
Bir de Göktürkler dönemine gidelim ve 731 yılındaki Tonyukuk yazıtlarına bakalım…
Daha da geriye gitmek istiyorum. MÖ. 4000 yılına, yani 6000 yıl öncesi Sümerler dönemine gidelim ve kelime anlamlarına birlikte bakalım…
Benzerlikleri gördük Bir de 110 yıl geri gidelim ve Türkçe, Farsça ve Arapça karışımı olan Osmanlıca dilinden, Köprülüzade Mehmet Fuat’dan örnek verelim:
Kalbimin ıztırâb-ı mâlûlü
Rûhumun ihtisas-ı meçhûlüs
Ne kadar başka herkesinkinden.
Sen ki feyfâ-yı bînasibimde,
Bir küçük nûr-ı rahm-ı şefkâtsin
Şeyh Galip’den örnek verelim:
Ey Zıhr-ı fütadegan söyle
Bu sırrı idüp iyan söyle
Ketm etme yegan yegan söyle
Gam defterinin devamı yok mu?
Tarihimizi gerçekten iyi irdelesek, Sümerolog Muazzez İlmiye ÇIĞ’ın incelemelerini değerlendirebilsek, çok daha eski tarihe ulaşırız! Sizler Orhun yazıtlarından alınan IX. yy kadar dayanan yazıtları mı, hatta VIII. yüzyıldaki yazıtları mı, yoksa 1900-1910 arasındaki 2 şiiri mi daha iyi anladınız? Eğer bizler dilimize sahip çıkmazsak, zaten tarihimizi de iyi anlayamayız ki… Dil ülkenin harcıdır! Dil olmadan ne tarih anlatabiliriz, ne bayrağın, ne yurdun, ne milletin sevgisini izah edebiliriz. Çünkü iletişim kuramayız! Bu nedenle dilin ne kadar önem taşıdığını bence bir daha düşünmek, analiz etmek lazım.
Birileri Arapçadan kendi dilimiz Türkçeye geçince herkes yazmayı unuttu demişti... Oysa sadece divan edebiyatı döneminde bu kadar yoğun kullanıldı; Arapça! Saraydakilerin birbirini anlayıp; halkın hiçbir şey anlamadığı Osmanlıca resmi dil, okullarda öğretilen Arapça yazım dili, halkın arasında kullanılan Türkçe ana dil… 3 bilinmeyenli denklem gibi bir ortamdan, tek dile geçip; herkesin birbirini anlaması sağlanan ana dile geçildi ama bunu farklı şekilde tölare etmek, hoş göstermek için; saçma sapan yazılar paylaşıldı ve paylaşılmaya devam ediliyor. Eğitim seviyesi düşük olan birçok kişi de buna ne yazık ki; inanıyor. Artık Türkçenin yüzyıllardır kullanılıp; yüzyıllar öncesinde söylenenleri çok daha net anladığımıza göre, bunun yorumunu sizlere bırakıyorum.
DİLİNİ SUİKASTTEN KORU!
Atatürk’ün ilk kurduğu kurumdur; Türk Dil Kurumu! Ama ne kadar görevini yapıyor; ne kadar Türkçeyi koruyor, ne kadar bu konuda hassasiyet gösteriyor diye, sormadan edemiyorum! Ülkeme dışarıdan gelen kelimeler, TDK tarafından fark edildikten ve kullanımın devamlılığı gözlemlendikten 2 yıl sonra Türkçe kelime karşılığı aldığını, bu işin başındaki kişiden öğrendiğim gün; kulaklarıma inanamamıştım… Peki neden? Neden taksi, otobüs, printer, selfie, motivasyon, kinetik, tarh, mail, sehven, natural gibi kelimeler kullanılıyor? Resmi daireye verilen dilekçede ‘yanlışlıkla yapıldı’, ‘hata yapıldı’ demek kabul edilmiyor; ‘ehven ve sehven yapıldı’ denince kabul ediliyor. Güdüleme diyoruz anlaşılmıyor; motivasyonu bilmeyen yok. İleti gönder deyince boş boş bakanlar, mail gönder deyince hemen gönderiyor. Peki kim bunun sorumlusu? Neden kelimelerin Türkçe karşılığının verilmesi, 2 yılı buluyor? Neden gelişmiş ülkeler gibi, hemen kendi dilimizde bir karşılık yayınlamıyor? Neden dilimizde en çok kullanılan kelimelerin, Türkçe kelimeler olmasına katkıda bulunmuyoruz? NEDEN?
Tüm bunları ülkemizde bu konuda en geniş çalışmayı yapıp; şu anda Guiness Rekorlar Kitabına girmek için başvuruda bulunmuş bir kişi olarak soruyorum… Ülkeme elli binden fazla kelimenin, 130.000’den fazla kelime anlamını bir araya getirmiş kişi olarak, Türk Dil Kurumu, TÜBİTAK, KOSGEB gibi kamu kurumunun önemsemediği bir çalışma, eğer İngilizce olup; İngiltere’ye sunulsa, Fransızca olup; Fransa’ya sunulsa; Almanca olup; Almanya’ya sunulsa; hatta kendi illeri değil; uluslararası dilleri kullanan ama dilin önemini bilen Finlandiya, İsviçre, Norveç, İrlanda, Kanada, Amerika, Avustralya gibi ülkelere sunulsa, beni nasıl karşılarlar; yorumu size bırakıyorum…
Bilip-bilmeyenleri, bildiğini zannedip konuşanları kenara koyalım ve Cumhuriyetin kuruluşundan sonra, kurduğu ilk kurum Türk Dil Kurumu olan ve bu konuda duyarlı davranan Atatürk'ün, dediklerine kulak verelim... 2 konuşmasından kesitleri size sunacağım:
Şunu ısrarla söylüyorum: Bir milletin oluşundaki en önemli yapı taşı dildir. Türkçemize geçmeseydik, zaten tarihteki bulgularımıza da ulaşamaz; tarihin Osmanlı Devleti ile başladığını sanar, tarihteki en eski ırk olduğumuz iddiamız da olamazdı. Başta Türki Cumhuriyetleri olmak üzere, dünyanın her tarafında Türkçe konuşan kişilerle de iletişim kuramazdık. Gerçekten ülkesini seven bir kişi iseniz; bu kadar eski bir tarihe sahipseniz, ilk göreviniz Türkçemize sahip çıkmak, Türkçeye suikast yapmaya kalkışanlara kalkan olmak olsun! Diline sahip çık ki; tarihteki kızıl elmanın harcı bozulmasın; vatan, millet, bayrak, marş kavramlarını dil kucaklasın ve sigortan hiçbir zaman atmasın! Sevgiler.