20.10.2023 15:58:00

Songül AYKAN

            

 

         KANAYAN YARA 

Birkaç gündür kamuoyundan takip ettiğim, içimi kasıp kavuran, yüreğimi kanatan bir yara var. Birkaç gündür gündemde, ancak neredeyse bir asır oldu bu yaranın İslâm aleminde kanamaya başlayışı. Kudüs... 

   Söylerken bile insanın içini burkan, gözlerini nemlendiren Kudüs... Üç semavi dinin kutsalı Kudüs... Allah Resulü’ne, gök kapılarının açıldığı Kudüs... Hz. Ömer’in hal diliyle fethettiği mübarek Kudüs... 

   Bir ismin, insanda aynı anda bu kadar çok şey çağrıştırabilmesi, O’nun değerinin alameti farikasındandır. İşte bu kadar değerli , bu kadar kutsal bir yer, Kudüs... 

   Pek çoğumuz, Peygamber Efendimiz’in (sav.) anayurdu olan Mekke’den nasıl çıkarıldığını, boynu bükük, kalbini O mübarek yerde bırakıp nasıl, ne şartlarda, hicret etmek zorunda bırakıldığını biliriz. Fakat sabır ve disiplinli çalışma sonucu , Yaradan ve her şeye gücü yeten Rabbi ile de irtibatı sağlam tutup, O’nun yardımını da alarak, yine O Mekke’ye , fetih ile nasıl girdiğini de biliriz. İşte tam da burada, üzerinde dikkatle durmamız gereken üç tane anahtar kelime var : “Sabır, disiplinli çalışma ve Yaradan’dan yardım istemek. “

   Evet O (sav) alemlere Rahmet olarak gönderilmiş bir peygamberdi. İstese dağlar O’nun için altına çevrilebilirdi. Ancak O mücadelesi ve Rabb’ine sığınışıyla bize örnek olmayı seçmiş, yaşadığı sıkıntılı hayatında, gösterdiği sabır ve sorunların çözümünde gösterdiği sosyolojik, psikolojik ve siyasi tutumlarla bize en güzel örnek  olmuştur. Hep hoşgörü ve yumuşaklıkla olaylara ve insanlara yaklaşarak, zorlaştırmadan kolaylaştırarak, yardımcı olmayı bizlere de tavsiye etmiştir. 

   Sonrasında, O’nu kendine, hayatının her alanında örnek alarak yaşamış olan, büyük önder, Halife-i Raşidin Efendilerimiz’den Hz. Ömer’in Kudüs’ü fethi gelir. Adaletiyle asırlardır örnek olmuş olan mübarek zat; ilmi, savaşlarda gösterdiği müthiş komutanlık dehası, devlet adamlığı gibi pek çok konuda da örnek almamız gereken bir dahidir. 

   Hz Ömer’in dünya hayatına baktığımızda, hep Ahiretle bağlantılı olduğunu görürüz. Devlet işlerini bitirdikten sonra, hazineye ait parayla alınan mumu söndürüp, kendi işlerini kendi mumunu yakarak yapması, günümüzde hepimize ışık tutacak nitelikte bir öğretidir. Hayatının her alanında böyle misaller bulabileceğiniz Hz. Ömer’in Kudüs’ü fethi ise bambaşka değerler ve mesajlar içerir... 

   Titiz ve disiplinli çalışmalarının yanında, yaradanına olan, örnek kulluğu ve yakarışlarıyla, birçok yeri fethederek İslâm topraklarına katmıştır. Sasani İmparatorluğu’na Bağlı İran, Irak, Azerbaycan, Bizans İmparatorluğu’na bağlı Suriye, el Cezire , Filistin ve Mısır O’nun Halifelik yıllarında İslam Bayrağı ile müşerref olmuştur. 

   Kudüs’ün anahtarlarını teslim alışı ise bambaşka bir destandır bizler için. Büyük komutan Ebu Ubeyde bin Cerrah hazretleri tarafından, iki yıllık bir kuşatma sonunda fethedildi mübarek belde. Zamanın Patriği, Beyt-ül Makdis’in anahtalarını ise bizzat Hz. Ömer’in gelip teslim alabileceğini söyledi. 

   Kuvvetle muhtemel bir rivayete göre, Hz. Ömer, Kudüs’e Bedevi yardımcısı ile birlikte gider. Her zamanki adil tutumunu yine elden bırakmayan hazret, yanındaki yardımcısı ile anlaşır. Devesine sırayla binmeye ısrarla razı eder. Allah’ın hikmeti bu ya, tam Kutsal Mabed’in yakınlarında, deveye binme sırası yardımcısına gelmiştir. Ne kadar ısrar ettiyse de , koca Halife’yi razı edemez deve sırtında Kudüs’e girmeye. Bedevi Köle devenin üzerinde, Hz Ömer yanında, yayan bir şekilde, mübarek beldeye girerler. Kudüs halkı, önce devenin sırtındaki kişiye hürmet rağbet etmeye başlamış olsalar da, daha sonra işin gerçeği anlaşılır. Patrik böyle mübarek bir şehri, ancak hz. Ömer gibi adil bir devlet başkanına gönül rahatlığıyla teslim edebileceğini söyleyerek , anahtaları hz. Ömer’e teslim eder. 

   İslam alemi, ne zaman ilim ve dinamik çalışmayı hayatına düstur edinmiş ve Allah’la irtibatını sağlam tutarak, Kur’an ı Kerim’in hükümlerini baş tacı yapmış, işte o zaman, bütün kapılar ardına kadar açılmıştır. Fetihler, buluşlar ardı ardına gelmiştir. Ancak ne zaman da bağnazca ilimden uzaklaşıp, engin Kur’an ilmini daracık çerçevelere sıkıştırmaya çalışmış, insanların hamasi duygularını kabartıp, cahilce ve kabaca, hoş görüden uzaklaşıp, katılaşmışsa, kayıp üstüne kayıplar yaşamıştır. 

   Bu süreçler, tarihte defalarca yaşanmış, sürekli tekerrür etmiştir. Şimdi geçmişten ders alma vaktidir. Ömerleşir, adaleti bir elimize, ilmi diğer elimize alır , Allah Aşkını da yüreğimize nakşedersek, o zaman ne kapılar açılır ardına kadar, ne anahtalar bırakılır avuç içlerimize. 

   Ayasofya zincirini kıracak, sonra da Kudüs işgalden kurtulacak, diye yıllar öncesinden müjdeler verilmiş. İşte şimdi vakit o vakit. Yürekler Onlarla atıyor, eller Semaya Onlar için kalkıyor. Rabbim İslam alemine bu fethi bir kez daha nasip etsin, inşaAllah. 

   Yavruların gözlerini dehşetle açıp başlarına bomba yağmasını beklediği görüntülerse, bütün ilimin, bilimin, sözlerin, ezberlerin bozulduğu an... İşte o an kanlar donuyor ,yaşlar akıyor ve sadece ilahi adaletten tecelli, af ve selamet dileyenebiliyoruz. 

   Zira evlatlar ağlıyor, analar ağlıyor, Nil ağlıyor, Asiyeler ağlıyor... Yine Firavunlar sardı ortalığı ya Râb... Hz. Musa’ya açtığın gibi bir yol aç kardeşlerimize... 


Esma Efe
21.10.2023 07:04:42
Günümüz Müslümanlığının kanayan yarasına en güzel bir tedavi yöntemi olmuş bu yazı Rabbim cümlemizi şuurlu eylesin kaleminize sağlık.

TÜM YAZARLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.