22.01.2024 20:50:00

Songül AYKAN

 

AH İNSANLIK

   Sevgiden bahsetmek istiyorum bugün biraz. Allah’ın kullarına olan sonsuz sevgisinden. Evet, Rabbim her şeyi severek yarattı . O’nun sevgisi bizim, ona karşı olan sevgimiz ile kıyaslanamayacak kadar yüksektir. Bütün kainattaki bütün mahlukatın vakti geldiğinde hiç aç bırakılmadan rızkına kavuşması, her sabah güneşle aydınlanmamız, her ihtiyacımız olduğunda yeni rahmetlerle nimetlenmemiz, her mevsimde o mevsimin eşsiz tatlardaki nimetleriyle beslenmemiz ... Her bir nimetin önce görsel bir şölen şeklinde gözümüze bayram etmesi, göze hitap eden bir sanat eseri olması, daha sonra mis gibi kokusuyla burnumuza hitap etmesi, daha sonra tadıyla damağımıza hitap etmesi ve daha sonra da vücudumuza güç, kuvvet, enerji olarak kan olarak can olarak girip bizi diri tutabilmesi Rabbimizin bize olan sevgisini göstermeye yetmez mi ? Bu nimetlerin kokusunu alabileceğimiz bir  burnumuz, tadını alabileceğimiz bir dilimiz, gördüğümüzde zevk edebileceğimiz gözlerimizin olması hele hele şükredecek bir kalbimizin olması... Elhamdülillah deyip onu yaratanı görerek nimetten çok o nimeti yaradığını görerek O'na  şükredebilmemiz, bu bizler için en büyük nimet değil midir? Evliyaullah, “Elhamdülillah” der ve daha sonra Elhamdülillah dediği için yeniden “Elhamdülillah” der . Elhamdülillah, Elhamdülillah. Ne kadar şükretsek azdır. Her bir “Elhamdülillah” diyebildiğimizde yeniden “Elhamdülillah” demek gelir insanın içinden ve bu böylece sürüp gider aslında. Bir bebeğin annesinin sonsuz sevgi ve şefkatiyle emzirilmesi, daha ilk doğduğu andan  ilk emme ile birlikte göğüs kanallarından daha önce akmayan sütün fışkırması bu sevginin en büyük alametleri değil midir? Peki ya annelerimize o kadar şefkati , o kadar tahammülü veren Rabbim bizi ne kadar sever acaba? Allah’ın sevgisi işte bir annenin sevgisiyle kıyaslanamayacak kadar büyüktür. Buyurması her şeyin sevgi üzerine olduğunu göstermez mi? Peki ya mübarek 3 ayların gelişi? Bu da Allah’ın sevgi alametlerinden biri değil midir? Hadi affedilmek için bir fırsat daha. Hadi rızamı kazanmak için bir fırsat daha. Hadi yakınlaşmak için bir fırsat daha. Zaten en sevdiği de yakınlaşmak kullarına. onların gönüllerine yakınlaşmak. Hadi o zaman, yakınlaşalım. Belki orada burada ziyan olduk, uzaklaştık birbirimizden . “Ziyan oldunuz , hadi şimdi yaklaşın da hasret giderelim.” Demesidir. En çok da secde ile yaklaşırız , secdeyle yüceliriz. İşte şimdi secde vaktidir. Başlarımızı secdeye koyup da yükselme, yücelme, o secdedeki dualarımızla kıyam halinde olan Filistinli kardeşlerimize dua edip onlara yaklaşma vaktidir. Onların şehitlerini  kutlama, bir nebze olsun onlara yakın olabilme, şefaatlerine erebilme vaktidir. Bedenen orada olamasak da ruhen onlara güç gönderme vaktidir. Rabbimizin bize olan sonsuz sevgisini bizler de Filistinli kardeşlerimizi severek, onlar için yanarak, acılarını yüreğimizde hissederek onlara o gücü, o enerjiyi gönderme vaktidir. Çünkü Rabbim mümin kulunun yüreğindedir. Bu asırda en mümin kalbin Gazze’de olduğunu görüyoruz. Çok pahalı orada mümin bir kalp taşımak. Onun için çok kıymetli Allah katında. O zaman belki Kabe’yi tavaf etmekten daha değerli o yüreklerde olmak. Mümin olmak, emin olmaktır. Kalben onlarla olduğumuzun garantisini hissettirmek , belki de imanın üst boyutları olabilir. Her devrin imtihanı farklıdır. En ağırı da Gazzelilere düştü. Biz de paylaşıp yüklerini hafifletmeye çalışmalıyız. Bizim dinimizde Teklif-i mala yutak yoktur. Miraç gecesi Rabbim, Bakara suresinin son iki ayetini bize hediye ederek “mâla takate lena bih” buyurmuştur. Kaldıramayacağı yükü yüklemez. Ama bazen imtihan çok zor olabiliyor. Tıpkı Gazze’deki kardeşlerimizin imtihanı gibi. 

   İşgal daha da arttı . Artık çareleri tükenen halk, evlerini terk etmeye başladı ama bu defa da yolda ateş açılıyor. Katilliklerine olan tepkilerin azalmış olması katil siyonistlerin pis yüreklerini şahlandırıyor, emellerini azdırıyor. Ben insanlar, bebekler ölürken başka şeyden bahsetmek istemiyorum. Ne oldu peki bize, ne oldu ? Yüreklerimiz mi hastalandı? Alıştık mı bebeklerin ölümüne? Unuttuk mu? Neden gündemimiz değişti? Yoksa yorulduk mu? Oysa Gazze’dekiler çok yorgun . Bizim yorulmaya hakkımız mı var? Ortalıkta insan cesetlerini, kopmuş uzuvları görmeye mi alıştık yoksa? Cinayetlere sessiz kalmak, yeni cinayetlere yeni zulümlere kapı aralar, sessizlik zamanı değil. Sessizlik güzeldir ama yerinde güzeldir, şimdi sessizlik zamanı değil . Sessizlik, psikolojide ve felsefede değerlidir, bilgeliktir , erdemdir ama şimdi değil . Şimdi en çok ses çıkartma zamanı. Sessizlik kötülüktür şimdi. İşgal edilmiş bir yer mi arıyorsun ? Senin vicdanın işgal altında. Vazgeçemediklerin kadar kuşatılmışsın . “Aman o markayı giymezsem ölürüm, o kahveyi içmezsem dirilemem .” dediğin kadar ölüsün . İşgal altındasın . Bombalanan Gazze’den haber mi bekliyorsun, yüreğine bak . Orası bombalanmış, çürümüş, kokuşmuş, kefenlenmiş ceset mi arıyorsun? Sensin o ölü . Ölü sayısını mı merak ediyorsun? Bir tane cenaze var, o da senin cenazen. Bu sessizlik  hayra alamet değil. Bu sessizlik,  zulme ortak olmak .  Sessizlik bu kadar kolay olmamalı. Sesin çıktığı kadar özgürsün, değerlisin. Sesin çıktığı kadar insansın. Hayat sahibisin. İhya olmak istiyorsan, en çok da şimdi ses çıkartmalısın. Sesinin çıktığı kadar şehitlere, Kudüs’ün mihmandarlarına yakınsın. Allah’a bu değerli görevi bahşettiği, lütfettiği o güzel insanlarla bağını sağlam tuttuğun kadar yakınsın, insansın. İlerde çocukların, torunların “Kudüs işgal altındayken sen ne yapıyordun? “dediğinde cevap verecek yüzün olsun. Cevap ver. Utanmadan cevap verebil. Filistinliler bize aylardır sadece la ilahe illallah demekle, kimliğinde Müslüman yazmakla Müslüman olunmayacağını gösterdi. iman dersi veriyorlar bize . Kalbindeki nuru aydınlatıp parlatan bu insanlara iyi bakın, Onlar bize aylardır, “durun , Müslüman öyle olunmaz, böyle olunur.“ diye ders veriyorlar. Kanlarıyla , canlarıyla bir destan yazıyorlar. Kaybettikleri mallarıyla bir destan yazıyorlar. Hayretle izliyorum onları. Kardeşini kaybeden adam “Elhamdülillah , sıra bana da gelecek .” diyor . Bir adam, bebeğini kaldırıp havaya “canımı verdim sana ya Rab, artık benden razı mısın?” diyor . Bir kadın “beni kıskanın.” diyor “benim kadar şanslısı var mı bu dünyada? Babam şehit, eşim şehit , oğlum şehit, kardeşim şehit , ben de şehit olmayı bekliyorum. Beni kıskanın.” Diyor. 6 çocuğunu şehit vermiş olan anne “Allah bize yeter.” Diyor. 6 yaşındaki küçük kız “Allah bizi sevdiği için sınıyor, imtihan ediyor.” diyor . Tebessüm ederek söylüyor . 2 adam , gülümseyerek sularını içerken helalleşip “bu dünyadaki son sularımızı içiyoruz , bir dahakine cennette içeceğiz inşallah” deyip vedalaşıyorlar, “görüşmek üzere” diyorlar . O koskoca  tanklar; metal , soğuk yüzleriyle gençlerin üzerine yürürken gençler özgürlük dansı yapıyor kadınlar namaz kıyafetlerini giyip çocuklarını yanına alıp şehit olmayı bekliyor. Elleri kelepçelenerek ölüme giden gençler, zafer işareti yapıp gülüyor. Benim ülkemdeki “elin Arabı , her şeyi hak ediyor.” diyen adamla yıkıntılarının arasında 4 çocuğunu arayan baba aynı cennete mi girecek? 10 yaşındaki bir çocuk, dedesinin uzattığı elmayı geri çevirip “oruçlu ölmek istiyorum, onun için her gün oruç tutuyorum.” diyen çocukla “Bu kahveyi içmezsem ayılamam.” diyen genç aynı cennete mi gidecek? Dişini fırçalarken , duş alırken eğlenen, onlarca su harcayan insanla siyonistler suyunu kestiği için kanalizasyondan su içen Filistinli aynı cennete mi gidecek? “Ne olursa olsun burayı terk etmeyiz.” diyen gençlerle kuş sütü eksik olan sofralara burun kıvırıp evi terk eden genç aynı cennetin adayı mı ? Bu seçilmişlere iyi bakın, bunlar cennetlik seçilmişler. İşte cennetle müjdelenen insanları bu dünyada görmek herkese nasip olmaz . Bu asrın cennetle müjdelenen erleri Gazzeliler, Filistinliler. Filistinlilere iyi bakın, bir de kendi halinize bakın. Onlar mı ağlanacak durumda, biz mi ağlanacak durumdayız? Ateş yoktur cehennemde . Herkes ateşini kendisi götürür.  O ateşi içinde taşıyanı en serin, en selametli yere de koysanız , en güzel yerde de olsa o içindeki hainliği kaynar durur. En iyi, en barışçı insanların içine de koysanız savaş, fitne, kaos çıkarır. Hayrı şer, aydınlığı karanlık görür. Çünkü o , kendi içinde hep savaş halindedir. Siz ki bu tatlı mavi gezegenin sessizliğini bunca cinayetin meydanı yaptınız. Soykırımın, katlin en alasını korkunç bir cinayetle işlemeye devam ediyorsunuz ya, yanmak için cehennemi beklemeye gerek yok. Siz çoktan yanmaya başladınız . Nefret alevleri sizi yakıp yok edecek. Dünyanızı da, ahiretinizi de , başınızı da yakacak . Ey “Bu dünyanın asıl sahipleri biziz .” diye böbürlenip duran siyonistler ve onların çürümüş, kokuşmuş yancıları . Bu dünya size de kalmaz . Siz masumların üzerine basıp yükseleceğinizi sanıyorsunuz ya, er ya da geç sizin de üzerinize basılacak . Bir de barış getirmek , terörü bitirmek yalanıyla “Allah’ın emri” diyerek onca bebeği katledip Allah’a da iftira atıyorsunuz ya , sizin de zalimliğinizin sonu gelecek . Siz kurun tuzaklarınızı ama bilin ki tuzak kuranların en hayırlısı Allah'tır. En büyük oyunları da bize alıştırmak o görüntüleri.  Sürekli göstererek bize, bizi alışır hale getirmeye çalışmak. İtiraz eden yüreğimizi susturmak. Hayır , o görüntüler arttıkça alışmayacağız. Lanetlemeye, buğuz etmeye, yadırgamaya, nefret etmeye devam edeceğiz . Muhammedîn Rasûlullah olmak kandır, şehit olmaktır . Evladının bedeninin her köşesine adını yazmak, olur da parçalanırsa diye onu  bulabilmek için adını yazmaktır, evladı da bundan razıdır. severek razı olmaktır. Ateşler içinde kavrulmak, ansızın geliveren bir füzenin önünde can vermektir . Özgürlüğün bedeli bu kadar ağırdır Filistin’de . Hazreti İbrahim gibi gülerek ateşe atılmak , evladını kınalayıp kınalayıp süslemek Hacer gibi. Kurban edilmeye razı olmak İsmail gibi . Kurban olmak Kudüs için, Gazze için , bacısının namusunu şerefini korumak için, özgürlük için. İnsan hakları , çocuk hakları , çocuk travmaları, doğum günleri , noeller, krismıslar mı aradığın? O zaman iğrenç , kokuşmuş Batı’nın rezilliklerine bak ama orada da az kaldı güneş doğuyor. Dövün de dur, orada da İslam güneşinin ilk mayalarını atan atalarına layık torunlar olamadın sen. Şimdilerde onlar da Gazze’deki hakiki Müslümanların ölüme ve bombalanmasına meydan okumasıyla aydınlanıyor. İslam senin gibi uyuşmuş şahsiyetleri bağrından söküp atıp hakiki Müslümanlara kapı aralıyor . Şimdi son kez sana verilen bu fırsatı değerlendir. At bu sessizlik kisvesini üzerinden . Kurtul bu ataletten . Silkelen de kendine gel. Gazze için ayağa kalk. Ey emperyalizmi , kapitalizmi, siyonizmi , yere batasıca izmleri destekleyen, kendi halkını türlü oyun ve eğlencelerle uyutan, kendi dinlerini bile oyuncağa çevirenler, Gazze’deki bebek cenazelerinin üstüne çocuk hakları, katlettiğiniz o kadar canın üzerine insan hakları masalları yazmayı bırakın artık . Kendi halkınız bile o oyunların farkına vardı. Yüzünüze tükürmeye başladı . Siz de izmleriniz de yerin dibine batacaksınız , az kaldı . Güneş batıdaki varlığını arttırmaya son hızıyla devam ediyor. Her bir köşe başında yatan Gazzelilerin cansız bedenlerinin üstünden atlayarak bir medeniyet kuramazsınız, kuramayacaksınız. Otoyolların kenarındaki cansız yatan kedi köpeklere dahi içi giden, canı yanan  insanlık, neredesiniz ? Nedir sizi sukut ettiren ? Hangi ihtirasınız , hangi markaya olan tutkunuz, hangi kahveye olan bağımlılığınız sizi susturan? Kabul ettiren bu canavarlığı sizin öldürülüp yakıp yok etmenize bedel biz yaşatmak için buradayız . Benim dinimin bana öğrettiğiyse bir kişiye dokunup imanla hayatlanmasına vesile olmak. Bizim en yüksek gayemiz olmalı. Bizim ecdadımız da bu gayeyle  yaşadı, dünyanın 4 bir yanına bu gaye ile seferler düzenledi. Kalpleri fethetti, iman ile şereflenmelerine vesile oldu. Şimdi sıra bizde. Biz de yeri gelip elimizle , yeri gelip dilimizle , yeri gelip ölümüzle  Allah’ın Nur’unu tamamlamaya gayret edeceğiz. Tıpkı Gazze’deki gibi yanacağız . Bizim ateşimizin orada bir iman nurunu ateşlemesi ümidiyle. 


TÜM YAZARLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.