13.06.2012 15:44:14

Ahmet Karayün

 Hastanenin kapısında dışarı adım attığında, midesi hala bulanıyordu. Sap sarı saçlarını hafif esen meltem yelinin de desteğiyle arkaya savurdu. Bir yetmişbeşlik kusursuz fiziğiyle arabasına doğru yürürken, “Lanet olsun, şimdi sırası mıydı?” diye söyleniyordu. Aldığı tahlil sonucu tüm benliğini sarsmıştı. Bir sel gibi akan kalabalığı yarıp, korna seslerinin eşliğinde arabasına vardı. Koltuğa otururken sıfır mini eteğine dikilen gözlerin farkında olduğu için frikik vermemeye özen gösterdi. Bedeninde gezinen bakışlar, egosunu fazlasıyla okşuyordu. Harman yerine dönmüş çantasının içinden zor bela bulduğu malzemeleriyle dikiz aynasında makyaj tazeleme işlemini hızla gerçekleştirdi… Kontağı çevirip, bir sigara yaktı. Son model dokunmatik cep telefonunu çıkarıp parmağını ekranında gezdirdi. Telefonu hemen açan kocasına, “Hayatım çok kötüyüm” diyerek hıçkırmaya başladı.

Nihayet gece yataklarına uzandıklarında uzun bir sohbet maratonu başlamıştı. Kocası, “Tamam hayatım, sakin ol… Sıkma canını. Böyle üzgün de durma... Hallederiz” diye moral verdi ve “Demek 7 haftalık” diye sessizce mırıldandı. “Ben istemiyorum aşkım” diye ağlamaklı bir ses yankılandı odada. “Kariyerim ne olacak? Hem vücudum da mahvolacak” diye şımarık çocuk edasında sürdürdü konuşmasını. “Yaaa dert etme bebeğim… Aldıralım gitsin” diye karısına arka çıkan adam, karısının ince, kusursuz ve sanki bir ömür bozulmayacak olan lezzetli bedenini şehvetle kollarına aldı. “Vücudunun bozulmasını bende istemem tatlım” diye yılıştı. Gece mutlu sonla bitip, sabahın ilk ışıkları doğmaya hazırlanırken, en güvende olduğu yer bellediği o kutsal rahimde, o meşhur pozisyonuyla uzanmakta olan bebeğin sabaha kadar gözüne uyku girmemişti. 

“Anne” diye bir ses yankılandı odanın loşluğunda ve boşluğunda… “Anne beni duyuyor musun?” 

Kadın gözlerini araladığında odanın boğucu havasıyla karşılaşıp yüzünü ekşitti ve kalkıp pencereyi araladı. 

“Anne” diye bir ses duyuldu… 

Paniğe kapılarak, sağa sola bakındı. Hemen camdan dışarıyı kontrol etti ama kimsecikler yoktu. Kocası aynı horultu ritmiyle uyumaya devam ediyordu. “Anne” sesini tekrar duyduğunda eli birden karnına gitti. O sesle birlikte hissettiği titreşim tüm bedenini ürpertmişti. 

Kocası, “İş yerine gecikeceğimi söyleyeyim. Gidip halledelim şu işi” dedi. Kadın, “Şey, aşkım bugün pek müsait değilim. Ben randevu alayım doktordan, öyle gideriz” diye geçiştirdi. Adam omuz silkti, “Sen bilirsin” diye mırıldandı. 

Kadın, sabahtan bu yana karnından gelen titreşimli sesi düşünüyordu. Mola verip, tuvalete giderek aynada karnına baktı. Hiçbir hamilelik belirtisi yoktu. Aynada seyre daldığı sırada duyduğu ses ve titreşimle irkilip, bedenini duvara yasladı.  

“Anne”

“Eee, Eeevet”

“Beni öldürecek misin?”

“Hayır. Sen daha canlı değilsin ki…”

“Bizi hakir bir su damlasından yaratan Allah’a kasem olsun ki, ben canlıyım anne”

“Bu sesler kafamın içinde biliyorum. Böyle bir şey imkânsız.”

“Neden anne? Neden istemiyorsun beni? Bir sebebi olmalı.”

“Hazır değilim çünkü.”

“Beni hazır olmadığın için öldürecek misin yani?”

“Ben böyle bir şeye hazır değilim. İşim, kariyerim, yaşayacaklarım var.”

“Kendi yaşayacakların için benim yaşamamı istemiyorsun yani?”

“İsterim ama şimdi değil.” 

“Hadi anne. Kız kıza konuşuyoruz. Bana geçerli bir sebep söyle. Bende konuşmayı bırakıp, cennetin bahçelerinden içeri gönül rahatlığıyla gireyim. Ama yine de sen benim annemsin. Cennette yanımda olamayacağına üzülüyorum.”

“Demek kızsın”

“Evet anne, senin kızınım. Düşünsene seninle kız kıza yaşayacağımız neler neler var.”

“Bana böyle “Anne” diye mi sesleneceksin hep.”

“Evet anne. Daha neler diyeceğim sana. Anneciiim, annişkoom, bitaneem.”

“Ne güzel şeyler bunlar” diye geçirdi içinden. “Ama bebek istemiyorum, anne olmaya, bu sorumluluğa hazır değilim. Böyle planlamadım ben. Yirmi kilo almak, yırtıklarla dolmak, göğüslerimin kağıt gibi dümdüz olması, çalışmadan evde çocuk bakmak, bez değiştirmek, mama hazırlamak, uykusuz kalmak, başka bir canlının tüm sorumluluğunu taşımak… Ben anne olmaya hazır değilim.” 

Bekledi, bekledi ama ses gelmedi. Karnındaki titreşim yok olmuştu. Tuvalet aynasında kendi kendine konuşan bir deli gibi hissediyordu kendini. “Bebeeek, orada mısın? Ses veeer” dedi yavaşça. Bir daha ses gelmedi. “İyice delirdim ben” diye düşündü ve işinin başına döndü.  

Ertesi gün Kürtaj sehpasına oturduğunda kafasından o konuşmalar dönüp duruyordu. Bedeninden giren soğuk metali hissetti ve bedeninin her yanına bir elektrik dalgası yayıldı. Rahmine giren tıbbi alet annesinin bedenine sığınmış bir damlacık canı vakumlayıp, kordonunu kopararak çekip alırken, karnında ki o titreşimi yeniden hissetti… Ve ömrünce unutamayacağı o sözleri işitti;

“Hoşça kal, anne demek isterdim” diyen o bebek sesi doldurdu kulaklarını. Ve haykırdı sonra; “Hoşça kal, katil… Öldürdün beni.”

Ahmet KARAYÜN
Gazeteci-Yazar
www.ahmetkarayun.com - ahmetkarayun@gmail.com 

TÜM YAZARLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.