BEYAZ ÖNLÜKLÜ MELEK
Bundan 53 yıl önce İlkokul 1.ve 2.sınıflarda sınıf öğretmenimiz, soyadını hatırlayamadığım, Afyonlu Bayram öğretmendi...
Hayatımızın ilk baharında, okul yıllarımızın başlangıcında,
Bayram öğretmenin bizi 2 yıl okutmuş olması,bizim için çok büyük bir şanssızlık olmuştu doğrusu....
Bayram öğretmen sadece kötü bir öğretmen değildi, kötülerin de en kötüsüydü..
Onun için sınıfta oturmak suç kalkmak suç, konuşmak suç konuşmamak suç, sınıfa vaktinde gelmek suç erken gelmek suç geç gelmek suç, derslerde parmak kaldırmak suç kaldırmamak suç.?...
Öğrencinin her hareket ve davranışı kendisine; gaddarca, tekme tokat sille ve sopa olarak geri dönüyordu......
Bizim sınıfta şiddet ve sopa; her zaman ve herkes için, kaçınılmaz bir vakıaydı....
Dayak çeşitleri;
-Sıra dayağı,
-Avuç içi sıra dayağı,
- Tırnak ucu sıra dayağı,
-Faul bölgesinden saç yolma,
-Kafaya vurulan sille tokat darbeleri ve daha neler neler..
Dayağın bini bir paraydı.....
Üstelik bu durumu şikayet edecek, engelleyecek, kimsemizde de yoktu..
O yıllarda şiddet - sopa, eğitim ve öğretimin vazgeçilmez birer aracı olmuştu sanki...
Bu konuyla ilgili, başımdan geçen trajik bir olayı anlatmak isterim.
Böylece işin vehameti daha kolay anlaşılmış olur , belki....
Derste, kalemimi açmak için öğretmenimden izin istedim.
Ve çöp tenekesi nin bulunduğu köşeye gittim.
O yıllar yokluk yıllarıydı...
kalem tıraşımız, açacağımız yoktu.
Kalemlerimizi babalarımızın traş olurken kullandıkları, eski jiletlerle açıyorduk..
Bu jiletler sınıfta elden ele dolaşıyordu...
İşte böyle bir Jiletle kalemimi açarken nasıl olduysa, elimi kestim.
Kesmek ama nasıl kesmek...
Sol elimin iç ayasını yukarıdan aşağıya neredeyse, 3,4 santim uzunluğunda ve belki de 1,2 santim derinliğinde derinlemesine kestim.
Elimden öyle bir kan akıyor ki ;
sınıf ,üstüm başım, her yer kan revan içerisinde kaldı...
Böyle bir kanamalı yaralanma ile, ilk kez karşılaşmıştım.
Tam bir şok hali içerisindeydim.
Bu olay sonrasında daha büyük bir şoku ise bana, öğretmenim yaşattı.
Bana yardımcı olup elimi sarması gerkirken beni, sille tokat döverek dışarıya attı.
Defol git evine, seni gözüm görmesin, dedi.
Eve döndüm ki bir de ne göreyim. Anne baba tarlada; kapı kilitli ,evde kimse yok ,tarla ise çok uzakta...
Elimin kanaması ise devam ediyordu.
O küçük halimle mendilimi bastırarak zar zor,
kanın durmasını sağlayabildim.
Fakat yara çok derin olduğu için ,ara ara kanamalar devam ediyordu.
Bu şekilde dışarıda akşama kadar, ailemin tarladan dönmesini bekledim.
Nihayet akşam oldu da anam babam tarladan döndüler ve yaramı sardılar.
Eski Türkiye döneminde bugünki gibi hastahane sağlık ocağı aile doktoru acil dikiş pansuman vs. bu gibi şeyler hiç yoktu...
Her şey Allaha emanet...öldün öldün, kaldın kaldın..
Yaram dikilmediği için iyileşmesi bir hafta sürdü. Bir hafta boyunca elimi kullanamadığım için okula gidemedim.
Bir hafta sonrasında okula gittiğimde ;
Bayram öğretmen;
bir haftadır neredeydin diyerek , beni bir kez daha sille tokat dövdü...
53 yıl önceki o
yaranın izi, halen sol elimin iç kısmında, belirgin şekilde mevcuttur.
Namaz sonrasında dua ederken ellerimi her açtığımda, o izi görür ve de bu olayı hatırlarım.
Benim için bu olay Rabbimizin:
"Her kerih (kötü) gördüğünüz şeylerin arkasında bir hayır, bazen de iyi gördüğünüz işlerin arkasında şer vardır" ilahi vaadinin, bir miladı olmuştu...
İşte O gün yaşadığım bu travmadan sonra ,öğretmen ama, iyi bir öğretmen olmaya karar verdim.
Ve sonrasında Rabbim benim kararımın kaldırım taşlarını döşemeye başladı...
Öncelikle 3.sınıfa geçtiğimizde, Bayram denilen o musibetten kurtulduk.
Elhamdülillah o gitmişti yoktu artık...
Onun olmadığı bir sınıf bizim çok iyi olacaktı...
Ve sonrasında onun yerine bize, şefkat ve merhamet duygularıyla dopdolu beyaz önlüklü bir Melek , öğretmen olarak gönderildi...
Beyaz önlüklü kurtarıcı meleğimizin adı Hanife Yavuzdu...
Hanife öğretmen bizim hayatımıza öyle güzel dokunuşlar yaptı ki bizde adeta terapi etkisi yaptı.
Bütün bir sınıf ekip olarak canlandık, geçmişin kötü izlerinden sıyrılıp kendimize geldik.
Okulu öğretmeni okumayı ve öğrenmeyi sevdik...
Birbirimiz ile yarış içerisine girdik, başarımız arttı, davranışlarımız değişti özgüvenimiz arttı...
Sınıf her haliyle bambaşka bir sınıf oldu.....
Bu örnekte gözüktüğü gibi ; öğretmen, insan hayatında çok ama çok önemlidir.
İyi bir öğretmen insanı vezir,
Kötü öğretmen ise, rezil eder...
Eğer beyaz önlüklü kurtarıcı meleğimiz olmasaydı biz bütün bir sınıf olarak ; gerçekten rezil olacaktık.
Hanife öğretmen ile birlikte ilkokulu bitirdik..
O yıllarda zorunlu eğitimin süresi 5 yıl idi.
Pekçok arkadaşlarımız kapasitesi olduğu halde, zamanın olumsuz şartlarından dolayı, okuma imkanı bulamadılar...
Ama ben o jilet kazasından sonra kan dökmüş eğitim gazisi olmuş bir nefer olarak öğretmen olma hayalimden, hiçbir zaman vazgeçmedim.
İlkokul dan sonra bir yıl içerisinde Hafızlğımı ikmal ettim.
Önce Samsun İmam Hatip Lisesi, ardından Marmara Üniversitesi İlahiyat fakültesi'nden mezun oldum.
Hafız olduğum için , müftü olmam çok kolay ve de mümkünken, ben öğretmenliği tercih ettim.
Babam da Diyaneti tercih edip o alanda hizmet etmemi istemişti...
Sonrasında benim kararıma saygı duydu...
Batıdan doğuya toplamda 3 ayrı vilayetde;
orta lise İmam Hatip olmak üzere 8 ayrı okulda görev yaptıktan sonra, Amasya'dan Uzman öğretmen olarak emekli oldum.
Meslek hayatım boyunca muhtemelen 20 bin ve daha fazla öğrencinin dersine girmişimdir.
Öğrencilerime hep sevgi ve merhametle yaklaştım.
Onları Allahın ve ailelerinin bize, birer emaneti olarak gördüm.
Onlara Vatan millet dinü devlet sevgisini anlatmaya çalıştım.
Eğitimde ödül ve takdir metodunu çokça kullandın.
Çocuklara özellikle namaz sürelerini öğrendikleri için, ağızlarını tadlandıracak çikolata ikramlarım oldu...
Çantamdan çikolatam, yüzümden tebessüm hiç eksik olmadı..
Yorgunluk ve sitrese bağlı olarak bir öğrencimin kalbini kırdığım günün gecesinde, sabahlara kadar nefis muhasebesi yapıp uyumadığım da olmuştur.
Böyle olumsuz bir olay sonrasında; hemen ertesi gün kalbini kırdığım talebeme küçük bir hediye takdim ederek ,özür dileyerek, meseleyi daima tatlıya bağlamışımdır...
Şöyle geriye doğru baktığımda arkamda kötü anılar bırakmadığım için , kendimi çok mutlu hissediyorum.
Bu durumu da iki sebebe bağlıyorum.
1. Allahın yardımı inayeti ve takdirine,
2.Beyaz önlüklü meleğimiz Hanife Öğretmenime.....
Bu anıyı paylaşmamın ise, iki sebebi vardır..
1. Anne babalara diyorum ki çocuğunuzun öğretmeni çok ama çok önemlidir...
İyi öğretmen için okulunuzu mahallenizi ve hatta yaşadığınız şehiri dahi değiştirmekten , geri durmayın...
Çünkü İyi öğretmen insanı Vezir, kötü öğretmen ise, rezil eder...
2. İkinci Mesajım ise, bu yazımı okuyan genç öğretmen kardeşlerime olacaktır...
Öğrencilerinizden sevgi merhamet takdir ve ödülü hiçbir zaman esirgemeyin...
Zekeriya Şahin
Emekli Din Kültürü ve Ahlaki Bilgisi Öğretmeni..
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.