mehmet erdil
24.03.2025 00:56:34
tebrikler güzel bir tahlil

Tarih: 22.03.2025 14:11

Bülent TIRTIR

Bir Akıl Tutulmasının Anatomisi

Siyasette bazı figürler vardır, kim olduğu değil, neye karşı durduğu önemlidir. Ekrem İmamoğlu da işte böyle bir karakter. Dün esamesi okunmazken, bugün “demokrasi savaşçısı” ilan edilmesi elbette ki bir tesadüf değil. Çünkü mesele, İmamoğlu’nun yetkinliği ya da siyasi becerisi değil, Erdoğan’a karşı yeni bir bayrak açma fırsatı. Dürüst olalım, bu tartışmanın özü hukuk ya da adalet değil. Asıl mesele, bazı kesimlerin gözlerini kör eden Erdoğan nefreti.

Hukukun üstünlüğü, işimize geldiğinde sarılacağımız bir oyuncak değildir. Ama gelin görün ki, bugün “adalet” diye ortalığı ayağa kaldıranlar, geçmişte aynı hassasiyeti gösterme zahmetine bile girmedi. Mesela, inancından ötürü eğitim hakkı elinden alınan genç kızlar için aynı ses tonuyla bağıran oldu mu? 28 Şubat’ta hukuk tanımayan generallere karşı kalkan tek bir bayrak gördük mü? Yok. Çünkü hukuk bazıları için sadece belirli isimler için geçerli. “Bağımsız yargı” diye pankart açanlar, mahkemeler kendi beklentilerini karşılamayınca yargıyı topa tutmaktan çekinmiyor. İşte bu yüzden, bu adalet söylemleri daha baştan geçerliliğini kaybediyor.

Asıl garip olan, İmamoğlu’na destek verenlerin bir kısmının, düne kadar onun hakkında en sert eleştirileri yapmış olması. Siyasi rüzgâr hangi yöne eserse o tarafa savrulmak, tutarlı bir duruş değil, çaresiz bir muhalefet anlayışıdır. Erdoğan’a zarar verecek her hamlenin arkasına sığınan bu kesim, aslında savundukları figürleri bile ciddiye almıyor.

Sandık, demokrasinin nabzıdır. Ama ne hikmetse bazıları, bu nabzı sadece işlerine geldiğinde tutmayı seviyor. Erdoğan halktan yetki aldığında “otoriterleşme” diyenler, kendi adayları kazanırsa bunu “halkın iradesi” diye kutsuyor. Seçimle geleni hazmedememek, sonra da demokrasi havariliğine soyunmak, büyük bir ironi değil mi? Erdoğan yıllardır seçim kazanıyor, arkasında milyonların desteği var. Ama bu gerçeği kabul etmek yerine, sürekli “nasıl devirebiliriz?” planları yapan bir muhalefet tarzı üretildi. Demokrasi, sadece kazandıklarında çalışıyor sanıyorlar. Oysa halkın ne düşündüğünü sormaya cesaret etseler, sandıkta aldıkları cevabın neden değişmediğini daha iyi anlarlardı.

Bugün İmamoğlu üzerinden sergilenen bu tiyatro da aslında aynı mantığın ürünü. Asıl dert, seçim kaybetmenin getirdiği çaresizlik ve bunun rövanşını hukukun üzerinden almak.

Hukuk: Seçmeli Ders mi, Zorunlu Ders mi?

Bazıları için hukuk, ihtiyaç duyduklarında raftan indirilecek bir ders kitabı gibi. İşlerine gelirse hukukun üstünlüğü kutsanıyor, gelmezse mahkemeler aşağılanıyor. Bu yüzden “İmamoğlu mağdur” diyenlerin aslında derdi ne adalet ne de demokrasi. Eğer öyle olsaydı, hukuku kişilere göre eğip bükmez, gerçekten tarafsız bir duruş sergilerlerdi. Fakat mesele, İmamoğlu’nun siyasi becerisi ya da İstanbul’a kattıkları değil. Asıl dert, onu Erdoğan karşıtı bir simgeye dönüştürerek siyasi yatırım yapmak. Bu yüzden ne yaptığı değil, neye karşı durduğu daha önemli hale getiriliyor.

İmamoğlu’nun gerçekten halk desteğiyle mi yoksa medya operasyonlarıyla mı bu noktaya getirildiğini sorgulamak gerekiyor. Zira aynı medya, geçmişte parlatıp sonra bir kenara attığı nice figürü de sahneye sürdü.

Siyaset, mantık çerçevesinde yapıldığında anlam taşır. Ancak Erdoğan’a duyulan nefret, bu çerçeveyi çoktan kırıp attı. Hiçbir ciddi proje üretmemiş, siyasi geçmişi zayıf, devlet yönetimi konusunda herhangi bir başarıya imza atmamış isimler, sırf Erdoğan’a muhalif oldukları için bir anda kahraman ilan ediliyor. Ne yaptığı ne söylediği önemli değil; tek kriter, Erdoğan’ın karşısında durması. Ama unutulan bir gerçek var: Halk, liderlerini sosyal medya gündemlerine göre seçmez. Algı oyunlarıyla, üç beş gazetecinin masa başında yazdığı stratejilerle Erdoğan’ın halktaki yerini sarsabileceklerini sananlar, çok büyük bir yanılgı içinde.

Her seçim döneminde aynı senaryoyu izliyoruz. Erdoğan karşıtlığı üzerinden yaratılan yapay figürler, bir umut diye sunuluyor, sonra aynı hızla tarihin tozlu raflarına kaldırılıyor. Çünkü halk, algıya değil, gerçeğe oy veriyor.

İmamoğlu etrafında dönen bu tartışma, hukuk ya da demokrasi ekseninde değil. Burada asıl mevzu, Erdoğan’a olan alerjinin yeni bir yüz üzerinden sahaya sürülmesi. Fakat unutulan şey şu: Bu ülkede gerçek bir siyasi hareket, halkın inancına, değerlerine ve kararlarına saygı duyduğu sürece kalıcı olur. Erdoğan nefretiyle bir araya gelenlerin ise, kalıcı bir gelecek inşa etmesi mümkün değil. Çünkü nefret, bir projeye dönüşemez.

Türkiye’nin gerçekten ileri gitmesini isteyenler, Erdoğan’ı değil, kendi eksiklerini sorgulamalı. Siyaset, rövanş duygularıyla değil, gerçek bir vizyonla yapılmalı. Eğer her seçimde yeni bir figür parlatıp, sonra onu unutan bu muhalefet anlayışı devam ederse, sonuç değişmez.

Gerisi, sadece gürültüdür.


TÜM YAZARLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.