8.01.2025 20:28:00

92

Zekeriya ŞAHİN

CAMİ KARŞITLIĞI ÜZERİNE

Camiler, islamin simge yapılarıdır.
Minareleri Allahın birliğine
Kubbeleri ise İslamın, birleştirici kapsayıcı özelliğine şehadet ederler..

Bir yerde müslüman bir topluluk varsa orada  bir cami,
ya da camiler topluluğu mutlaka, vardır..

Ve olmalıdır da...

Bu uygulama taa..., Peygamberimizin medineye hicretiyle başlamış, yüzyıllardır günümüze kadar, devam edegelmiştir.

Tarihi süreç içerisinde büyük devletler kurmuş olan  ecdadımız da 
aynı yolu  takip ederek, fethettikleri  şehirlere öncelikle ;
-Cami,
-Medrese,
-Okul,
-Aşevleri,
-Hamam,
-Kütüphane
-Darüş şifa gibi yaşam alanlarını da   yapmayı, ihmal etmemişlerdir.....

Ecdadın bu imar faaliyetlerine,
Ceddimizin hüküm sürdüğü ; 
-Amasyadan İstanbula,
-Konyadan Bursaya,
-Edirneden Üsküpe,
-Diyarbakırdan  
Erzuruma,
-Kudüsten Mekke ye  kadar...,
bütün coğrafyalarda rastlamak, mümkündür.

Üstelik bütün bu yapılar ya vakıflar, ya da hayır sahibi insanların katkılarıyla yapılmıştır.

Günümüzde dahi, bu şekilde yapılmaktadır

" Allahın mescitlerini ancak, ahiret gününe inanan müminler  yaparlar......." 
Ayetinde işaret edildiği  gibi,
Camileri de bu milletin Allaha ve ahiret gününe iman etmiş olan mümin kulları yaptırdığı halde birilerine ne oluyor da
hep, camilerin çokluğundan dem vurup, hariçten gazel okumaktadırlar..

Söz konusu kişiler, bu itirazlarını yaparlarken  ayakları yere basmayan, bir takım saçma sapan bahane ve gerekçeler ileri sürmektedirler....
Sonra da bizden, yalan yanlış olarak  uydurdukları o gerekçelere, inanmamızı istiyorlar...

1. Gerekçe Camilerin cemaatinin  az olduğu, nüfusa göre cami sayısının  fazla olduğu iddiası;

Cevap : 
Camilerin cemaati az da olsa, camiler gereğinden  büyük de olsalar onlar, ihtişamlı ve vakur duruşlarıyla bu ülkenin, islam beldesi olduğunu gösteren, sembol yapılarıdır..

İçindeki cemaat eksikliği caminin değil, bizim kendi  kusurumuzdur.

Camilerdeki cemaat eksikliğinin ; dini, ahlâki ,tarihi, siyasi, sosyal, ekonomik ve  konjönktürel olmak üzere,  bir çok sebebleri vardır..

Yakın tarihimiz bize cami ve cemaat konusunda ibret veren, nice acı gerçeklerle doludur..

-Bir millet ki, Dünyanın en büyük  Emperyalist devletleriyle yaptığı kurtuluş savaşını kazanmış,
-Haçlı ordularını Ege ve Marmaranın derin sularına gömmüş ve  sonrasında;

-Devletini tüm kurumlarıyla savaşta yendiği batılı emperyalistlere adeta, teslim etmiştir......

-Madem ki Hans gibi Coni gibi  yaşayacaktık,
-Madem ki onlardan birileri olacaktık,
o zaman sadece çanakkalede,  250 000 şehidi  neden, kim için verdik...

-Cephede yendiğimiz   düşmanlarımızın dümen suyuna, neden  girdik...
  
-Savaş sonrasında Devletimizin ceberrut yöneticileri; aydınlanma batılılaşma ve çağdaşlaşma  adına o meşum katliamlarını, neden yaptılar..

-Özellikle 
Milli Şef İnönü döneminde ;
-Camilerimizin bir çoğu ya kapatılmış,
-Ya iş yeri, kahvehane, gazino vb. gibi amacı dışında kullanılmış, 
-Ya satılmış,
-Ya da vakıf ve mülkleri talan edilmiştir....

Sırf İstanbulda bu şekilde talan edilen sayıları  binleri aşan, camilerimiz vardır...

Camilerimize yapılan  bu fiziki tahribattan  daha da kötü olanı ise,
-18 yıl boyunca, ezanı muhammedinin  okutulmasının, yasaklanmış  olmasıdır....

Bizim ceberrut zalimler bu türden tahribat ve yasaklarla uğraşırlarken,  batı ülkeleri sanayilerini hızla  geliştirmişler, 
günümüzde  hepimizin  imrenerek baktığı ya da kullandığı, marka ürünlerini üretmişlerdir.

Batılılar sanayi atılımlarını kalkınma hamlelerini yaparlarken,   bizim  kifayetsizler ise 
Milletin;
-dini diyaneti,
-milli ve manevi değerleri , -kıyafeti ile  mücadele etmeyi, kendilerine en büyük görev saymışlardır..

Örneğin, 
-Şapka giymeyi red eden  Rize ve Trabzon  şehirlerinin, denizden top ateşine tutulması,
-Kuran eğitim ve öğretiminin  yasaklanması 
-Bu yasağa  uymayan hoca hafız ve alimlerin asılmaları, hapsedimeleri,  
-Ya da mahkeme  yollarında sürüm sürüm süründürülmeleri gibi...

Tabi ki yeni nesil gençlerin, geçmişte böyle bir şeyin yaşanmadığını  idda edeceklerini yakinen bildiğim için, en  yakınımızdan bizzat kendi memleketimizden ; Trabzon ili Çaykara ilçesi Şahinkaya köyümüzden, büyük dedem Hebeş Muhammet  Şahine yapılan zulmü örnek göstermek, istiyorum.

Ayrıca köyümüzün  gençlerinden, 
Milli şef İnönü döneminde 
merhum  büyük dedem Hacı Hebeş Muhammet Şahine yapılan zulmü, yaşı 80 'in üzerindeki aile büyüklerinden, sorup öğrenmelerini, istirham ediyorum...

Şu anda 95 yaşında olan  babam Hacı Yunus Şahinden ve diğer aile  büyüklerimizden bu olayı, müteaddit defalar dinlemişimdir
-Merhum büyük dedem Hebeş Muhammet Şahin,  evinde Kuran okuttuğu ve hafız yetiştirdiği   için, meskenine  baskın yapıldı...

-Bu esnada  70 yaşının üzerinde  yaşlı bir ihtiyar olan dedem, evinde 
eşi çoluk çocuk ve talebelerinin  huzurunda, darb edildi.
-Evde bulunan  Kuran ı Kerimler,   yırtılıp yerlere atıldı ve tekmelendi.
-Sonrasında ellerine ters kelepçe vuruldu. 
-Evinde bulunan bir adet rahle ve bir adet Kuran ı Kerim suç aleti olarak kelepçeli ellerine, arkadan bağlandı. 
-Yaşlı adamcağız bu şekilde,
Şahinkaya köyünden Ofa kadar, karadenizin sarp engebeli yollarında, 30 km boyunca  düşe kalka yürütüldü... 
-Çok yaşlı ve  hasta olduğu için defalarca düşerek, yuvarlandı.
-Başı gözü kan revan içerisinde Of ilçesinde, hakim karşısına çıkartıldı.

Suçu !!!...

-Evinde Kuran okutmak,

Suç aleti ise ;
-Bir adet Kuran ı Kerim,
-Bir  adet rahle...

İlk mahkemesinden sonra yaşlı olduğu için,  tutuksuz yargılanmasına karar verildi...

Ve böylece  bitmek bilmeyen çileli mahkeme yolları ve  yılları başladı.

Mahkeme için defalarca  30 km yolu  yürüyerek gidip gelmek zorunda bırakıldı. ..

Mahkemeye köyden köye dinlenerek gidip gelmesi, tam bir hafta sürüyordu. 

Çok yaşlı ve hasta olduğu için , çift baston kullanıyordu.

Yaşlı bedeni mahkeme yollarında, hasta  yorgun
ve  bitab düştü... Ve sonrasında   vefat etti..

Rahmetli dedem kendisine yapılan zulmü şu veciz sözleriyle, anlatıyordu.

"Birinci Dünya savaşında Memleketimiz üç yıla yakın,  Rus işgali gördü. Bu zulmü bize işgal yıllarında, Ruslar dahi yapmadı..." diyordu...

Kendisine yapılan böyle bir  zulümden sonra vefat etmiş olması zannımızca, kendisinin şehadet makamına ulaştığını gösterir.....

Ve işin en acıklı  tarafı ise, bu insanın iki evladı, İbrahim ve Ahmet dedelerimiz;
1. Dünya savaşına katılmışlar, her  ikisi de kuzey cephesinde Ruslara karşı savaşirlarken esir düşmüşler,
Rusyada 4 yıl  esaret hayatı yaşadıktan sonra, yaklaşık 8 ay  süren çileli ve tehlikeli bir yolculuğun ardından nihayet baba ocağına, varmışlardı.

İste bu vatan için böylesine büyük bedeller ödeyen merhum  Hebeş  dedeme bu zulum, bu memlekette  yapıldı.  

Hem de gözümüzün önünde, burnumuzun dibinde kendi köyümüzde ....

Bütün bu anlatılanlar hikaye değil, rivayet değil, gerçeğin taa kendisidir...

Canlı şahitleri halen aramızdadır  .

Anlatılan bu olay milletimize  yapılan binlerce kötülüklerden  sadece, bir tanesidir ..

Bunca bedeller ödedikten sonra, müsaade edin de minarelerimizden  şehadetleri dinin temeli olan  ezanlarımız , günde beş defa okunsun...

Camilerimiz Minareleri ve  kubbeleriyle, tüm ihtişamıyla ülkemizin her yanını, süslesin..

Çil çil kubbeler, ülkemizin her beldesine, her köyüne, her mahallesine serpilsin, yayılsın,  damgasını  vursun....

2. Gerekçe camilerin büyük ya da sayıca  fazla olmaları israftır iddası, ...

Cevap;
Bu gerekçe de tamamen saçma ve tutarsızdır.

Camiler devlet tarafından değil, hayır sahibi müminlerin bağışlarıyla,   yapılmaktadır...

Para bizim, cami bizim
size ne oluyor ki...

Bu gerekçeyi ileri sürenlerin camilerde, 5 krş dahi  paraları  yoktur..

Camilerde ne izleri vardır, ne de gözleri...

İşe ekonomi   ve tasarruf noktasından bakacak olursak; camilerden önce gelen, binlerce israf  örnekleri vardır...

Camiler bu örneklerin içerisinde, en sonuncu ve en masum olanlarıdır.

3. Gerekçe Camiler gereğinden daha  fazla büyüktür iddiası..

Cevap;
Bu idda da tamamen asılsız ve  tutarsız bir safsatadan ibarettir ...

Memleketimiz 50 yıl önceki eski Türkiye değildir artık...

Yeni Türkiye de;

-Okullar,
-Üniversiteler,
-Hastahaneler ,
-Yollar,
-Köprüler,
-Tüm kamu kurum ve kuruluşları büyüktür,
-Özel mülklerimiz ve  evlerimiz  de büyüktür . ..

30 yıl öncesinde her birimiz küçücük ilkel evlerde otururken, günümüzde saray gibi büyük evlerde oturuyoruz...

Yani neresinden bakarsanız bakın bu cami karşıtlarının  dayandıkları tek bir haklı gerekçeleri dahi , olamaz...

Aslında bu cami karşıtları aynı safsataları önceden, başörtüsü konusunda da  söylemişlerdi..
Başörtüsü için;
-Türbandir,
-Siyasi simgedir,
-Laikliğe aykırıdır, 
-Kamusal alan vs. vs...

Yapılan bütün bu kavga ve tartışmaların temelinde yatan tek bir  mutlak 
gerçek vardır ki,
O da,

-Hak ile batılın mücadelesidir...

Ya da 
-Din, 
-iman, 
-Kuran,
-Ezan ve   
millet düşmanlığından başka bir şey değildir.

Şu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli,
Ebedî yurdumun üstünde benim, inlemeli...

Surda bir gedik açtık mukaddes mi mukaddes...
Artık ey kahpe rüzgar, ne taraftan esersen es...

Emekli öğretmen Zekeriya Şahin..


TÜM YAZARLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.