CAMİ KARŞITLIĞI ÜZERİNE
Camiler, islamin simge yapılarıdır.
Minareleri Allahın birliğine
Kubbeleri ise İslamın, birleştirici kapsayıcı özelliğine şehadet ederler..
Bir yerde müslüman bir topluluk varsa orada bir cami,
ya da camiler topluluğu mutlaka, vardır..
Ve olmalıdır da...
Bu uygulama taa..., Peygamberimizin medineye hicretiyle başlamış, yüzyıllardır günümüze kadar, devam edegelmiştir.
Tarihi süreç içerisinde büyük devletler kurmuş olan ecdadımız da
aynı yolu takip ederek, fethettikleri şehirlere öncelikle ;
-Cami,
-Medrese,
-Okul,
-Aşevleri,
-Hamam,
-Kütüphane
-Darüş şifa gibi yaşam alanlarını da yapmayı, ihmal etmemişlerdir.....
Ecdadın bu imar faaliyetlerine,
Ceddimizin hüküm sürdüğü ;
-Amasyadan İstanbula,
-Konyadan Bursaya,
-Edirneden Üsküpe,
-Diyarbakırdan
Erzuruma,
-Kudüsten Mekke ye kadar...,
bütün coğrafyalarda rastlamak, mümkündür.
Üstelik bütün bu yapılar ya vakıflar, ya da hayır sahibi insanların katkılarıyla yapılmıştır.
Günümüzde dahi, bu şekilde yapılmaktadır
" Allahın mescitlerini ancak, ahiret gününe inanan müminler yaparlar......."
Ayetinde işaret edildiği gibi,
Camileri de bu milletin Allaha ve ahiret gününe iman etmiş olan mümin kulları yaptırdığı halde birilerine ne oluyor da
hep, camilerin çokluğundan dem vurup, hariçten gazel okumaktadırlar..
Söz konusu kişiler, bu itirazlarını yaparlarken ayakları yere basmayan, bir takım saçma sapan bahane ve gerekçeler ileri sürmektedirler....
Sonra da bizden, yalan yanlış olarak uydurdukları o gerekçelere, inanmamızı istiyorlar...
1. Gerekçe Camilerin cemaatinin az olduğu, nüfusa göre cami sayısının fazla olduğu iddiası;
Cevap :
Camilerin cemaati az da olsa, camiler gereğinden büyük de olsalar onlar, ihtişamlı ve vakur duruşlarıyla bu ülkenin, islam beldesi olduğunu gösteren, sembol yapılarıdır..
İçindeki cemaat eksikliği caminin değil, bizim kendi kusurumuzdur.
Camilerdeki cemaat eksikliğinin ; dini, ahlâki ,tarihi, siyasi, sosyal, ekonomik ve konjönktürel olmak üzere, bir çok sebebleri vardır..
Yakın tarihimiz bize cami ve cemaat konusunda ibret veren, nice acı gerçeklerle doludur..
-Bir millet ki, Dünyanın en büyük Emperyalist devletleriyle yaptığı kurtuluş savaşını kazanmış,
-Haçlı ordularını Ege ve Marmaranın derin sularına gömmüş ve sonrasında;
-Devletini tüm kurumlarıyla savaşta yendiği batılı emperyalistlere adeta, teslim etmiştir......
-Madem ki Hans gibi Coni gibi yaşayacaktık,
-Madem ki onlardan birileri olacaktık,
o zaman sadece çanakkalede, 250 000 şehidi neden, kim için verdik...
-Cephede yendiğimiz düşmanlarımızın dümen suyuna, neden girdik...
-Savaş sonrasında Devletimizin ceberrut yöneticileri; aydınlanma batılılaşma ve çağdaşlaşma adına o meşum katliamlarını, neden yaptılar..
-Özellikle
Milli Şef İnönü döneminde ;
-Camilerimizin bir çoğu ya kapatılmış,
-Ya iş yeri, kahvehane, gazino vb. gibi amacı dışında kullanılmış,
-Ya satılmış,
-Ya da vakıf ve mülkleri talan edilmiştir....
Sırf İstanbulda bu şekilde talan edilen sayıları binleri aşan, camilerimiz vardır...
Camilerimize yapılan bu fiziki tahribattan daha da kötü olanı ise,
-18 yıl boyunca, ezanı muhammedinin okutulmasının, yasaklanmış olmasıdır....
Bizim ceberrut zalimler bu türden tahribat ve yasaklarla uğraşırlarken, batı ülkeleri sanayilerini hızla geliştirmişler,
günümüzde hepimizin imrenerek baktığı ya da kullandığı, marka ürünlerini üretmişlerdir.
Batılılar sanayi atılımlarını kalkınma hamlelerini yaparlarken, bizim kifayetsizler ise
Milletin;
-dini diyaneti,
-milli ve manevi değerleri , -kıyafeti ile mücadele etmeyi, kendilerine en büyük görev saymışlardır..
Örneğin,
-Şapka giymeyi red eden Rize ve Trabzon şehirlerinin, denizden top ateşine tutulması,
-Kuran eğitim ve öğretiminin yasaklanması
-Bu yasağa uymayan hoca hafız ve alimlerin asılmaları, hapsedimeleri,
-Ya da mahkeme yollarında sürüm sürüm süründürülmeleri gibi...
Tabi ki yeni nesil gençlerin, geçmişte böyle bir şeyin yaşanmadığını idda edeceklerini yakinen bildiğim için, en yakınımızdan bizzat kendi memleketimizden ; Trabzon ili Çaykara ilçesi Şahinkaya köyümüzden, büyük dedem Hebeş Muhammet Şahine yapılan zulmü örnek göstermek, istiyorum.
Ayrıca köyümüzün gençlerinden,
Milli şef İnönü döneminde
merhum büyük dedem Hacı Hebeş Muhammet Şahine yapılan zulmü, yaşı 80 'in üzerindeki aile büyüklerinden, sorup öğrenmelerini, istirham ediyorum...
Şu anda 95 yaşında olan babam Hacı Yunus Şahinden ve diğer aile büyüklerimizden bu olayı, müteaddit defalar dinlemişimdir
-Merhum büyük dedem Hebeş Muhammet Şahin, evinde Kuran okuttuğu ve hafız yetiştirdiği için, meskenine baskın yapıldı...
-Bu esnada 70 yaşının üzerinde yaşlı bir ihtiyar olan dedem, evinde
eşi çoluk çocuk ve talebelerinin huzurunda, darb edildi.
-Evde bulunan Kuran ı Kerimler, yırtılıp yerlere atıldı ve tekmelendi.
-Sonrasında ellerine ters kelepçe vuruldu.
-Evinde bulunan bir adet rahle ve bir adet Kuran ı Kerim suç aleti olarak kelepçeli ellerine, arkadan bağlandı.
-Yaşlı adamcağız bu şekilde,
Şahinkaya köyünden Ofa kadar, karadenizin sarp engebeli yollarında, 30 km boyunca düşe kalka yürütüldü...
-Çok yaşlı ve hasta olduğu için defalarca düşerek, yuvarlandı.
-Başı gözü kan revan içerisinde Of ilçesinde, hakim karşısına çıkartıldı.
Suçu !!!...
-Evinde Kuran okutmak,
Suç aleti ise ;
-Bir adet Kuran ı Kerim,
-Bir adet rahle...
İlk mahkemesinden sonra yaşlı olduğu için, tutuksuz yargılanmasına karar verildi...
Ve böylece bitmek bilmeyen çileli mahkeme yolları ve yılları başladı.
Mahkeme için defalarca 30 km yolu yürüyerek gidip gelmek zorunda bırakıldı. ..
Mahkemeye köyden köye dinlenerek gidip gelmesi, tam bir hafta sürüyordu.
Çok yaşlı ve hasta olduğu için , çift baston kullanıyordu.
Yaşlı bedeni mahkeme yollarında, hasta yorgun
ve bitab düştü... Ve sonrasında vefat etti..
Rahmetli dedem kendisine yapılan zulmü şu veciz sözleriyle, anlatıyordu.
"Birinci Dünya savaşında Memleketimiz üç yıla yakın, Rus işgali gördü. Bu zulmü bize işgal yıllarında, Ruslar dahi yapmadı..." diyordu...
Kendisine yapılan böyle bir zulümden sonra vefat etmiş olması zannımızca, kendisinin şehadet makamına ulaştığını gösterir.....
Ve işin en acıklı tarafı ise, bu insanın iki evladı, İbrahim ve Ahmet dedelerimiz;
1. Dünya savaşına katılmışlar, her ikisi de kuzey cephesinde Ruslara karşı savaşirlarken esir düşmüşler,
Rusyada 4 yıl esaret hayatı yaşadıktan sonra, yaklaşık 8 ay süren çileli ve tehlikeli bir yolculuğun ardından nihayet baba ocağına, varmışlardı.
İste bu vatan için böylesine büyük bedeller ödeyen merhum Hebeş dedeme bu zulum, bu memlekette yapıldı.
Hem de gözümüzün önünde, burnumuzun dibinde kendi köyümüzde ....
Bütün bu anlatılanlar hikaye değil, rivayet değil, gerçeğin taa kendisidir...
Canlı şahitleri halen aramızdadır .
Anlatılan bu olay milletimize yapılan binlerce kötülüklerden sadece, bir tanesidir ..
Bunca bedeller ödedikten sonra, müsaade edin de minarelerimizden şehadetleri dinin temeli olan ezanlarımız , günde beş defa okunsun...
Camilerimiz Minareleri ve kubbeleriyle, tüm ihtişamıyla ülkemizin her yanını, süslesin..
Çil çil kubbeler, ülkemizin her beldesine, her köyüne, her mahallesine serpilsin, yayılsın, damgasını vursun....
2. Gerekçe camilerin büyük ya da sayıca fazla olmaları israftır iddası, ...
Cevap;
Bu gerekçe de tamamen saçma ve tutarsızdır.
Camiler devlet tarafından değil, hayır sahibi müminlerin bağışlarıyla, yapılmaktadır...
Para bizim, cami bizim
size ne oluyor ki...
Bu gerekçeyi ileri sürenlerin camilerde, 5 krş dahi paraları yoktur..
Camilerde ne izleri vardır, ne de gözleri...
İşe ekonomi ve tasarruf noktasından bakacak olursak; camilerden önce gelen, binlerce israf örnekleri vardır...
Camiler bu örneklerin içerisinde, en sonuncu ve en masum olanlarıdır.
3. Gerekçe Camiler gereğinden daha fazla büyüktür iddiası..
Cevap;
Bu idda da tamamen asılsız ve tutarsız bir safsatadan ibarettir ...
Memleketimiz 50 yıl önceki eski Türkiye değildir artık...
Yeni Türkiye de;
-Okullar,
-Üniversiteler,
-Hastahaneler ,
-Yollar,
-Köprüler,
-Tüm kamu kurum ve kuruluşları büyüktür,
-Özel mülklerimiz ve evlerimiz de büyüktür . ..
30 yıl öncesinde her birimiz küçücük ilkel evlerde otururken, günümüzde saray gibi büyük evlerde oturuyoruz...
Yani neresinden bakarsanız bakın bu cami karşıtlarının dayandıkları tek bir haklı gerekçeleri dahi , olamaz...
Aslında bu cami karşıtları aynı safsataları önceden, başörtüsü konusunda da söylemişlerdi..
Başörtüsü için;
-Türbandir,
-Siyasi simgedir,
-Laikliğe aykırıdır,
-Kamusal alan vs. vs...
Yapılan bütün bu kavga ve tartışmaların temelinde yatan tek bir mutlak
gerçek vardır ki,
O da,
-Hak ile batılın mücadelesidir...
Ya da
-Din,
-iman,
-Kuran,
-Ezan ve
millet düşmanlığından başka bir şey değildir.
Şu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli,
Ebedî yurdumun üstünde benim, inlemeli...
Surda bir gedik açtık mukaddes mi mukaddes...
Artık ey kahpe rüzgar, ne taraftan esersen es...
Emekli öğretmen Zekeriya Şahin..