29.04.2016 10:12:30

Ahmet Karayün

Cendere kelimesinin, sözlük anlamlarından birisi “sıkıştırma işleminde kullanılan alet” olarak geçer. Bizim Ordu yöresinde ise “Zor Durum!” ve “Manevi Baskı” anlamında kullanılır. Nedense bu ayki yazımı kaleme alırken bu cümle zihnimde yankılandı. Nedenini bilmiyorum. Şimdi tam da şu anda yazarken, zihnimin derinlerinden su yüzüne çıkıp, neden bilincime yansıdığını düşünüyorum. Birlikte bulacağız sebebini. Kuytulardan, bir suyun yüzeyine çıkan yağ gibi kafamda belirmesini irdeleyeceğiz. Evvela şahsi nedenleri düşünüyorum. Modern insanın baş belası bu sıkışmışlık hali olsa gerek; odaklanamama durumu. Her yandan belleğimize hücum eden bir veri akışı var. Bir yandan yoğun iş temposunun baskısı, öte yandan çoluk çocuk, sağlık sıhhat problemleri, beri yandan onca saldırıya cevap veremeyen bünyenin barındırdığı enerji. Her şeye koşuyoruz fakat hiçbir şeye yetmiyoruz. Bazen insan düşünüyor, “Benden birkaç adet daha klonlasak fena olmaz!” diye. Mesela cep telefonu...

Gelen aramalar, düşen mesajlar, WhatsApp iletileri, Facebook, Instagram, Twitter bildirimleri, kısa mesajlar... Liste uzamaya müsait. Eskiden böylesine yoğun bir iletişim imkânı yoktu. Görüştüğün, konuştuğun canlı insan sayısı azdı. Haliyle bu kadar yorulmuyordun. Buna televizyonu, haberlerin iç karartan yönlerini, saçma sapan TV programlarını da eklemek gerek. Öte yandan her noktadan hücum eden reklam iletilerini de es geçmemeliyiz. Billboardlar, led ekranlar, tabelalar, dağıtılan el ilanları, asılan afişler vs. Zihnimizi ele geçiren bir zorunlu girdi silsilesi. İstesen de istemesen de o panodaki reklamın gözüne ilk değdiği anda fotoğrafının hafızanda bir yere kaydedilmesi durumu söz konusu. Bu örnekler çoğaltıldıkça çoğaltılabilir. Anlatmak istediğim modern insanın altında ezildiği cendere, manevi baskı, yoğunluk, hızlı yaşam biçimi. En fazla atla yaptığımız hızlı yolculukları düşünün. Şimdi uçakla bir saatte Türkiye’nin öte ucundaki bir ilde olabiliyorsun. Arabayla

yarım saatte elli kilometre uzaklığa gidebiliyorsun. Yürümeyi zaten unuttuk. Fizyolojik olarak insan bünyesi bu ileti saldırısını, bu hızlı yer değiştirme, geçiş yapma durumunu kaldırabiliyor mu? Motoru mu zorluyoruz? Kendi kişisel dünyamız böylesine yoğun ve karmaşık iken bir de buna ülke gündemi, dünyada olup bitenleri eklediğimizde üzerimizdeki baskı daha da artıyor. Şöyle düşünelim; bizden yüz sene evvel yaşayan insanlar Japonya’da yaşanan depremden belki haberleri bile olmuyor, ya da aylar sonra duyup geçiyordu. Şimdi yıkımı aynı anda canlı canlı görebiliyor. Oradaki insanların yaşadığı acıyı yüreğinde hissedebiliyor. Bu durum kuyudan cesedi çıkarılan bir çocuğu, tecavüze, tacize uğrayan bir insanı, koca dehşetini, sinir buhranlarının sonuçlarını, savaşları da kapsıyor. Mesela dünyadaki zulümleri gören göz, düşünen akıl üzülmeden edemiyor. Tüm bu durumları Hollywood filmi seyreder gibi bakıp geçenler de azımsanmayacak sayıdadır fakat insanlığını muhafaza edenler bu şiddet ve dehşeti içinde hissediyor. Ülkemize gelince cenderenin baskısı daha da artıyor. Terör laneti mesela... Her gün toprağa verdiğimiz yiğit oğlu yiğitler, şehadet şerbeti içen gencecik

bedenleri haberlerde seyrediyoruz. Artık sıradanlaşıyor mu ne? “Vah vah bugün de iki şehit vermişiz... Vatan sağ olsun!” deyip, gündelik işlerimize devam ediyoruz. Düşünen beyinler de şöyle diyor; “Neden terör suçunun kapsamı değişmiyor? Milletin vergileri, alın teri ile mecliste beslenen terör de neyin nesi? Özel arabalara binecekler, asgari ücretin on katından fazla maaş alacaklar... Biz seyredeceğiz. Bu nasıl bir cendere? Parti kapatma ironisi de bambaşka bir durum. Devlet, kapattığı partinin bütün

borcunu da devralıyor. Bu partiler her kapatıldığında borcunu sıfırlayıp, daha güçlü, daha gürbüz bir şekilde gün yüzüne çıkıyor. Parti kapatma çözüm değil. Çözüm şöyle olmalı: Bir insanın teröre desteği belgelenmişse, hatta sempatisi olanlar da dâhil –Terörün ekmeğine yağ sürecek propagandalar yapanları kastediyoruz- Evvela kendi ve birinci dereceden yakın ailesinin bütün mal varlığına el konulmalıdır. “Haa ailesinin suçu ne?” diyeceksiniz? Kusura bakmayın diyeceğiz... Bu ülkenin birliğine, bütünlüğüne, toprağına kasteden birinin bu ülke üzerinde bir karış toprağı ya da bir adet dairesi olamaz. Hal böyle olursa o vatandaş kendi çocuğunun kafasını kıracak, kıramıyorsa devlete ‘gel, bizim çocuk yoldan çıktı şunu yola getir’ diyecek. Peydahlayıp meydana salmayacak... Düzgün ahlaklı, sevgi ve saygı dolu evlat yetiştirmeyi öğrenecek. Çoluğu çocuğuyla ilgilenecek.” Cenderenin baskısı giderek artıyor beyler. Kişisel, bölgesel, ulusal ve uluslar arası cendereye maruzuz. Zor durumdayız. Aklı başa alma günü bugündür. Terörün, şiddetin, ahlaksızlığın her türlüsüne tavır almalı “Bir dakika! Orada dur!” diyebilmeliyiz. Ülkemiz üzerinde oynanan gayri ahlaki oyunların farkına varıp ona göre hareket etmesini bilmeliyiz. Yoksa olanlar yine iyi insanlara, ahlaklı kişilere, hiçbir şeyden habersiz yavrulara oluyor. Dünya bir tane! Uzayda yaşayamadığımıza göre elimizdekine adam gibi sahip olup, yaşanabilir kılmalıyız. Ortadoğu’da yeni devlet kurma planları olanların planlarını yıkma günü bugündür. Koskoca imparatorluğu bu oyunlarla, bu saldırılarla kaybettik. Şimdi elimizdeki vatana sahip çıkma zamanıdır. Hadi! Kafaları ellerin arasına alıp, azıcık düşünelim.


TÜM YAZARLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.