16.05.2019 10:54:14

Lütfiye AYDIN BİKE

Bütün gözler o perdeye bakıyordu. Demirlerle kemikleri tarandığında, kızgın kumlara yatırıldığında, karınlarına taş bağlanıp, kırbaçlarla dövülüp, kılıçlarla doğrandıklarında bu kadar acımamıştı canları. Bir çocuk kadar savunmasız ve çaresiz kalmışlardı.

İçlerinden bir ses yükseldi. Bu Ömer'in sesiydi. Kılıcını çekti, titreyen sesi ile 'bugün bana kim, onun öldüğünü söylerse, boynunu bu kılıçla vuracağım' dedi ve dizlerinin üstüne düştü.
Perde aralandı, Ebubekir hafifçe yüksek bir taşın üstüne çıktı, konuşmaya başladı. 'Bugüne kadar kim Muhammed'e inanıyorsa bilsin ki O öldü. Bugüne kadar kim Allah'a inanıyorsa bilsin ki O bakidir.'

Bakı olan davadır, dava ise İslam'dır. Gaye Allah'ın rızasını kazanmaktır. Hedef haklının Hakķını teslim etmek, mazlumun yanında durmaktır. Arzu tüm insanlığın din ve vicdan hürriyetidir.

Eğer bu dava , inancı için Rohingya'lı boynu zincirle bağlanmış Mohammed'in davası ise, eğer bu dava, inancı için koluna kelepce vurulan, Gazze'deki küçük Yusuf'un, 10 yılda savaşlarda ve çatışmalarda ölen 2 milyon çocuğun, 400 milyon yetimin davası ise, Eğer bu dava inancı için Bosnalı, Ruandalı, Iraklı, Doğu Türkistanlı onuruna dokunulmuş, Müslüman kadınların davası ise, Eğer bu dava 'Baba, toprağımız bu kadar zenginken, biz neden açız' diye feryat eden afrikalı gencin, Mescidi Aksa'nın, Ayasofya'nın ve dahi Mekke ve Medine'nin davası ise, ancak Hakkın davası, hakkın yolu olur.

Yol ne kadar büyükse yol arkadaşı da o kadar, adanmış olmalı. Adanmış olmayan yol arkadaşları, yoldaki duraklarda vakit geçirerek hedefi unutur.

Hedef unutulunca ayaklar ranta takılır, ihalelere takılır, israfa, lükse, kibre takılır, koca koca Plazalara takılır, adam kayırma, hor görme ve küçük görmeye takılır, gösterişe, ön plana çıkmaya, süslü resimlerde poz vermeye takılır. Sonra yolun meşhur olmayan, adammış yolcuları serzenişe geçer. Akifin mısraları kulaklarda çınlamaya başlar.

Bakmayın, hem tükürün çehre-i murdarımıza!
Tükürün: Belki biraz duygu gelir ârımıza!

Adanmamış yürek, elde rant, alında bir tükürükle kalıverilir yolun ortasında.

Küçük küçük tamahlar, büyük büyük sevdalara gölge düşürür.

Gölge düşer koca koca emeklere, ödenmiş bedellere. Gölge düşer göz terine, yürek terine, alın terine.

Geçmişin karanlık izleri, acıları, kardeş kavgaları, inancından dolayı sınıflara ayrılmalar gölgelenir. Bir arkadaşımın hatırasında dediği gibi 'Hastanede koğuş aramak, çok zoruma gitmezdi de, hapishanede örtüsünden dolayı kızımı aramak, çok zoruma giderdi. Önceleri hastanelerde normal odalarda, büyük adamlar kalır, sıradan halk ise 15, 20 kişilik koğuşlarda kalırdı. Bir davaya gölge düşerse, o koca koca acılar patates kadar gözükmez insanların gözüne.

Bela ve Musibet in farkını bilir misiniz, Bela cezadır, sonlarda verilir. Belanın geri dönüşü olmaz. Musibet ise ihtardır, İkaz eder, uyarır, kendine gel, istikamet üzeri ol. Emrolunduğun gibi dosdoğru ol denir.

Şayet ihtar dikkate alınmazsa, bela gelir ve koskoca bir insanlık ve ümmet vebali sırta yüklenir, burada koltukta oturulduğu için çok hissedilmez belki, lakin tüm insanlığın ayakta beklediği gün çok ağır gelecektir. Siz siz olun ihtarı dikkate alın vesselam.

Lütfiye Aydın Bike


TÜM YAZARLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.