3.01.2025 09:48:00

64

Ulaş Salih Özdemir

 

Emmioĝlu..

 

Yıl 1992 yaz ayları.

Babası yeni ölmüş, kıvırcık saçlı kara bir oğlan…

Babasının ölümü üzerine amcasının televizyon tamircisinde yaz ayları zanaat öğrensin diye Kırşehir'in Mucur ilçesine dedesinin baskısı ile gönderilir.

Her cümlesi ile yetim Ulaş'ın annesine baskı yapar dede Hüsnü.

Her cümlesi ile yetim Ulaş'ın annesine baskı yapar dede Hüsnü.

“Seyip gezmesin”

Babası ölmüş ya, “ Dul avrat sıpası derler.”

“Zora alışsın.”

“Eli tornavida tutsun.”

“Elalem ne der.”

Aslında art niyetli değildir.

Lakin şartlar da onu bu şekilde gaddar davranmaya zorlar.

##

Daha ana kuzusu olan kıvırcık saçlı kara çocuk.

Küçük yaştan itibaren ana şefkatine muhtaçken, amcasının dükkanının yolunu tutar.

 Her gece Mucur'da bulunan amcasının evinden kaçma planları yapar.

Ama çok önemli bir sorunu vardır.

parası yoktur.

Mucur ile Kırşehir arasındaki dolmuşların ücretini nasıl ödeyecektir.

Kafasındaki en büyük açmaz budur.

Bir türlü bu sorunun cevabını kafasında oturtamaz.

Mucur yer yer yüksek bir yerdir.

Uzaktan ileride serabı andıran çevre yolunu görerek hayallerini artırır.

Hatta bazı zamanlarda kaçarak Mucur'un girişinde bulunan otogara gidip Mermerler ve Kırşehir Eksperex otobüslerine bakıp hayal kurar.

Otobüsün tekerleğine elini sürerek iz bırakıp, aklı sıra Kirsehir'e gönderir.

Kendisi gidemese de, eliyle otobüsün tekerlegine yaptığı belli belirsiz izler Kırsehir"in yolunu tutar. Bu onun ruhunda müthiş ve tatlı bir huzur bırakır.

Belkide hala otobüsleri sevmesi bundandır.

Yollarda otobüs sollarken, bütün otobüse binen yolcuların kendisine baktığını düşünmesi de…

##

Hafta sonları kendisi ile aynı yaştaki uzaktan akrabalarıda yaz tatili geçirmek için Mucur'da ki akrabalarının evlerine misafir olurlar.

Neden?

Kendisinin çalışmak zorunda olduğunu.

Neden?

Elinin tornavide tutması gerektiğini anlayamamaktadır.

Ankara'dan gelen misafir çocuklar horlayarak yatarken, kara çocuk sabahın en erken saatinde dükkanı açmak için  Mucur'un yaz ayıda olsa üşüten soğuğunda yola çıkar.

Yol boyunca attığı her adımda hayaller kurar.

Dükkanı açmak, dükkanı su ile sulayıp fırça ile süpürmek onun en temel görevlerindendir.

Televizyon ve radyo tamiri yapılan, elektronik pasta ile lehim kokularının burnunda kesif bir koku bıraktığı dünden kirli bırakılmış dükkanı temizler.

Dükkanın yaklaşık ikiyüz elli metre uzaklığında bulunan mermer bir kaide üzerine oturtulmuş dört tarafında çeşme olan yerden buz gibi soğuk suları, üzerinde cami ve minare figürü olan bidonlara koyup dükkana getir.

Dükkanın bir nevi sucubaşı olmuştur.

Aslına bakacak olursanız.

Getir götür işleri yapar.

Evden öğle yemeği getir.

Tekrar o sarı sıcağın yakıcı ve tenini iyice esmerleştiren alevinde eve götürür.

Hele yemeği götürürken açlıktan gözü dönmüş gibi yemek yeme hayali tarif edilemez bir açlık şuursuzluğudur.

En büyük isteği şilteden yapılış mavili, sarılı eski pazar torbalarının içine yerleştirilen yemeklerden tutmaktır.

Ama kalfalar çıraklık anlar diye korkusundan yapamaz.

##

Şehitlik Çeşmesinde suları getirmeden önce de dişleri titreten soğukluğundaki suya ağzını değdirmeden içer.

Muhtemel halen musluğa ağzını dayayıp su içme alışkanlığı o günlerden kalmadır.

Sabah her tarafı cezaevi gibi kapalı olan, kahverengiye boyanmış kapı ve pencereleri ile sıkıya örtülmüş bir mekan dikkatini çeker.

Burası küçük bedenine, ağır işler yaptırılan Ulaş’ın dikkati çekmektedir.

Diğer kalfa ve çıraklardan bu yerin isminin meyhane olduğunu öğrenir.

İçeriden gelen alkol kokusu, aslında kendini rahatsız etmektedir.

Lakin bir şarkı onu adeta tutsak etmiştir.

Ne vakit bu meyhane denilen yerin önünden geçse o şarkı çalmaktadır.

EMMİOĜLU 



 

Bu kadeh senin şerefine Emmoğlu

O türküyü bir daha çal gene çal

Karşı dağı duman aldı pus aldı

Uzun ömrüm yar yolunda kısaldı

Sazına vuran eline kurban

Allah'ına kurban Emmoğlu,



 

Ben de bu dağların nesine geldim

Meleşir kuzular sesine geldim

Bir garip ölmüş de yasına geldim

Geldim Emmoğlu

Ben de bu dağların nesine geldim

Meleşir kuzular sesine geldim

Bir garip ölmüş de yasına geldim

Geldim emmoğlu



 

Gözleri simsiyahtı Emmoğlu

Ben de ona tutulmuştum yanmıştım

Kanatlı kapının demir sürgüsü

Belik belik saçlarının örgüsü

Sazına vuran eline kurban

Allah'ına kurban Emmoğlu

Ben de bu dağların nesine geldim

Meleşir kuzular sesine geldim

Bir garip ölmüş de yasına geldim

Geldim Emmoğlu



 

Ben de bu dağların nesine geldim

Meleşir kuzular sesine geldim

Bir gelin ölmüş de yasına geldim

Geldim Emmoğlu

Yüce dağ başında yayılır atlar

Yar mendil işlemiş ikiye katlar

Mezarın üstünde beş karış otlar

Bitmeyince gönül yardan ayrılmaz

Ayrılmaz Emmoğlu ayrılmaz

Ben de bu dağların nesine geldim

Meleşir kuzular sesine geldim

Bir garip ölmüş de yasına geldim

Geldim Emmoğlu


 

Ben de bu dağların nesine geldim

Meleşir kuzular sesine geldim

Bir garip ölmüş de yasına geldim

Geldim Emmoğlu

##

Bu şarkı adeta kafasına bir mıh gibi kazanır.

Söyleyen sanatçının isminde öğrenir.

Ferdi Tayfur.

Dilinde sürekli bu şarkı.

Babasının ölmesinden mütevellit emmioğullarından mı? 

Güç almak ister bilinmez ama ne vakit bu şarkı çalsa kendini Mucur'da.

Soğuk rüzgarların bedenini üşüttüğü, Bembeyaz olan Şehitlik Çeşmesi yolunda bulur.

Hani bizlerin hayatında unutamadığı sahneler vardır ya!

İşte öyledir o sahne.

Bu vesile geçtiğimiz gün vefat eden Emmioğlu ve nice güzel eserlerin sahibi Ferdi Tayfur'u rahmetle anıyorum.

Beni tekrar 1992 yılına ve oniki yaşıma götürdü.

Bir çoğumuzu başka başka mekan ve zamanlara götürdüğü gibi.

 


TÜM YAZARLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.