Zekeriya ŞAHİN

Tarih: 13.10.2024 16:52

Eski Türkiye'de Öğrenci Olmak....

Facebook Twitter Linked-in

 

Eski Türkiye'de Öğrenci Olmak....

 

İlkokulu köyümde, Orta - liseyi Samsun İmam Hatip Lisesi'nde

Üniversiteyi İstanbul'da, Marmara Üniversitesi, İlahiyat Fakültesinde okudum...

 

Orta- Lise, Üniversite Eğitimim  süresince hep, yurt ve pansiyonlarda kaldım.

Geçmişte, bizim kaldığımız yurtlar, bugünkü yurtlara hiç benzemiyordu.

 

Günümüz gençlerinin, geçmişte bizim kaldığımız yurtlarda, bir gece kalmalarını düşünemezsiniz bile...

 

Zaten aileleri, böyle bir yurtta kalmalarına asla izin vermezler de.... 

 

Eski Türkiyedeki öğrenci yurtlarında,  sağlıklı ve dengeli beslenmek yoktu..

 

Tabiri caizse, yarı aç yarı tok geziyorduk.. 

 

Kış aylarında genelde kalöriferler yanmadığından, çok üşüyorduk...

 

Öyle her sabah, duş almak falan da  yoktu..

Banyomuzu haftada bir kez ya hamamda, ya da haftasonu iznine çıktığımızda ailemizin yanında evimizde, yapıyorduk. 

 

Çamaşırlarımızı soğuk su ve sabunla, kendimiz yıkıyorduk..

 

Yırtığımızı söküğümüzü kendimiz dikiyor, ütümüzü de kendimiz yapıyorduk..

 

Servis - otobüs nedir hiç bilmedik, 

Okula hep yürüyerek gidip geldik. 

 

Cebimizde çoğu kez, bir simit alacak paramız dahi olmazdı..

 

Kıyafette, yazlık kışlık ayırımı yapamadık.

 

Bir mevsimlik ayakkabı alır, defalarca tamir ettirir,  yaz kış onu giyerdik... 

 

Diğer kıyafetlerimiz de öyleydi..

 

Bütün kıyafetlerimizin yekünü şöyleydi:

 

-2, 3 adet gömlek, 

-1,2 adet pantolon,

-3,4 adet iç şamaşırı -

-3,4 adet çorap, 

-1 adet çeket , 

-1 adet kazak ,

-1 adet pijama,

-1 adet  kaban ,o da olursa... 

 

Yağmurdan korunmak için şemsiyemiz bile yoktu...

 

Samsun'un ve İstanbul un ıslak mevsimlerinde okul yollarında, az ıslanmadık... 

 

Şemsiye, ancak  hali vakti iyi olan arkadaşlarda veya ailesi, Almanya'da olanlarda vardı. 

 

Orta ve lisedeyken Fehmi kardeşimin şemsiyesini, 

Üniversitedeyken Selahaddin kardeşimin  şemsiyesini, birlikte kullandık.. 

 

Şemsiyenin altına iki kişi sığamıyorduk. 

 

Her ikimizin de 1/2 i dışarıda kalıp, ıslanıyordu..

 

Şemsiye sahibinin sağ tarafı

benim ise sol tarafım, sürekli ıslanıyordu. 

 

Şemsiyesini birlikte paylaştığımız arkadaşlarımız bu durumdan, hiçbir zaman şikayetçi olmadılar.. 

 

Okula vardığımızda ıslak ceketlerimizi  kalörifer radyatörünün üzerinde, pantolonumuzu ise, kendi üzerimizde kurutuyorduk.

 

Ayakkabılarımız eski olduğu için su çeker, çoraplarımız da kış boyunca sürekli hep, ıslak kalırdı... 

 

İstanbulda üniversite öğrencilik yıllarımızda ise, yaşadığımız zorluklar katlanarak arttı... 

 

Marmara Üniversitesi erkek öğrenci yurdunda yaklaşık 12 m. küçücük bir odacıkta,  çift katlı metal ranzalarda, tam 6 kişi yatıp kalkıyorduk.. 

 

Çelik dolaplarımız da yine, bu küçük odacığın içinde yer alıyordu.. 

 

Bu küçücük oda hem bir yatakhane hem de birçok etkinlik yaptığımız, ortak yaşam alanımızdı. 

 

Eski Türkiyede yurtlar, tıkış tıkış doluydu..

 

Yurtlarda hiçbir konfor, yoktu..

 

Yurtlar, öğrenci başını sokacak bir yer bulsun dışarıda  kalmasın, mantığıyla yapılmıştı.... 

 

O yıllarda Şehr i İstanbul, adeta can çekişiyordu.

Her taraf çöp çamur ve çukurlarla doluydu... 

 

Günümüzün köy yolları dahi, o günün İstanbulunun yollarından daha temiz ve bakımlıydı... 

 

Okula gidip gelirken sadece ıslanmıyorduk, pantolonumuz da dizden aşağıya kadar hep çamur oluyordu..

 

850 kişilik Marmara Üniversitesi erkek  öğrenci yurdunda sular, genellikle hiç akmıyordu.. 

 

Ne sıcak, ne de soğuk... 

 

Bazı günlerde 1-2 saat  su akarsa, o günü bayram sayıyorduk.... 

 

Sabah kahvaltısı, genelde yapamıyorduk.

 

Fakültede öğle yemeğinin verileceği saati, dört gözle bekliyorduk..

 

Bazen doymadığımız, oluyordu. 

 

Parasıyla ikinci kez yemek almak istediğimizde aşçılar, 

- Sen yemeğini aldın diyerekten, 

İkinci defa yemek almamıza müsade etmiyorlardı..

 

İkinci kez yemek almaya, ikinci baskı diyorduk. 

 

Fakat ikinci baskıyı yapmak da herkese nasip olmuyordu.... 

 

Gün boyu İstanbul'un tempolu hayatında iyice yorulduktan sonra, 

Akşam yemeği için yollara düşüyorduk.

 

Altunizade - Zeynep Kamil hastahanesi güzergahı üzerinden, yaklaşık 3- 4 km lik yolu yürüdükten sonra, Üsküdardaki Aziz Mahmut Hüdai vakfına varıyorduk...

 

Akşam yemeğini burada, yani Aziz Mahmut Hüdayi Vakfında yiyorduk..

 

Hayır sahibi insanların katkılarıyla verilen bu yemek de olmazsa gerçekten, açlıktan zaafiyet geçiririrdik.. 

 

Günümüzde olduğu gibi, babalarımız bize her ay, düzenli olarak para  gönderemiyordu..

 

Çünkü onlarda da yoktu. .. 

 

Devlet fakir, millet daha da fakirdi.. 

 

O yıllarda öğrenci kredisi, 

3 ayda bir verilirdi...

Ve de oldukça yetersizdi... 

 

Örneğin,  en son aldığım 3 aylık bursumla,  sadece bir süveter alabildim. 

 

Tatilimiz hiç yoktu, hiç de olmadı... 

Kışın okuldasın, yazın tarlada veya başka bir işte.... 

 

Yaz tatillerinde ağır tarla işlerinde, öylesine yoruluyorduk ki.... 

-Ah şu okullar bir açılsa da okula gitsek, diyorduk...

 

Okul, bizim için en iyi tatil ve dinlenmek demekti.. 

 

Bu anlattıklarım eski Türkiyede öğrenci olmanın zorluklarından, sadece bazıları.. 

 

Daha ne zorluklar yaşadık, 

Daha neler vardı, neler... 

 

Bütün bu zorluklarla mücadele edebilmek için gün boyunca,adeta deli taylar gibi koşuyor koşturuyorduk... 

 

Günümüz öğrencilerinin bugün sahip olduğu nimet ve imkanları bizler, geçmişte , hayal  dahi edemezdik...

 

Bugünkü yurtlar, öğrenciye tam bir otel konforu sunuyor..

- İçinde özel tuvaleti ve banyosu bulunan odalar... 

-7/24 banyo yapma imkanı..

-Çamaşır makinesi

-İnterneti, 

-Bazalı yatak sistemi, özel dolap kitaplık ve çalışma masası.. 

-Laminat taban.. 

-Sosyal ve spor alanları.. 

- Bir çoğumuzun  evinde  pişmeyen leziz yemekler.... 

 

Emekli bir öğretmen olarak, 

Amasya Fen lisesi pansiyonunda Ramazan sahurunda, öğrencilere 

tam 24 çeşit kahvaltı verildiğini, bizzat kendi gözlerimle gördüm..

 

Ve de açık büfe istediğinden, istediğin kadar alma hakkı...

 

Nereden nerelere geldik... 

Şeker çok şükür yok.......... 

 

Rabbimize bize böyle sayısız nimetler verdiği için binlerce kez, hamd-ü senalar olsun. 

 

Vatanımız Milletmiz, Dinü Devletimiz ebedi müddet, var olsun..... 

 

Şimdi öğrenci olmak varmış....... 

 

Zekeriya Şahin.......


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —