Ev alma komşu al…
Kur'an-ı Kerim’de bizzat “komşu” kavramı kullanılarak komşuluğun önemini ortaya konulmuştur.. Türkçemizdeki komşu kelimesinin karşılığı olarak Arapça’da kullanılan “câr” kelimesi genellikle birbirine yakın evlerde yaşayan aileleri ifade eder. Kur'an-ı Kerim’in Nisa Suresi 36. ayetinde “câr” sözcüğü “yakın ve uzak komşu” anlamlarında kullanılmıştır:
“Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz, Allah kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez.”
Ayet-i kerimede Allah’a iman emri ile komşuya iyilik etme emrinin bir arada zikredilmesi dinimizin komşuluk kavramına verdiği önemi göstermektedir. İslam hukukunda komşular arası ilişkilere ilişkin özel hükümler yer alması da komşuluğun dinimizdeki yerini göstermesi bakımından önemlidir.
İslam’da komşuluk hukuku ve ahlakının dört temel direk üzerine bina edildiğini görüyoruz. Bunlar; güven verme, zarar vermeme, adalete uygun davranma ve komşuya ihsanda bulunmaktır.
A- Güven verme
Komşuluk ilişkilerinde öncelikle tarafların birbirlerine güven duymaları, kendilerini ve aile fertlerini güvende hissetmeleri gerekir. Komşuluk ilişkilerinin gelişmesi için güvenli bir atmosfere ihtiyaç vardır. Kur’an-ı Kerim ve sünnet-i seniyye de sık sık karşı tarafa güven telkin edici tutum ve davranışlar emredilmiş, güven ortamını zedeleyici davranışlar ise yasaklanmıştır.
Peygamber Efendimizin;
“Müslüman, insanların elinden ve dilinden emin olduğu kişidir”, “Yapacağı “fenalıklardan komşusu güven içinde olmayan kimse cennete giremez,” buyurması hem bir nasihat hem de bir uyarıdır. İlk hadiste “insanlar” ifadesinin kullanılması tüm farklılıklarına rağmen, tüm insanlara karşı Müslümanların, bu güven ortamını sağlama sorumluluğunu göstermektedir. Bu sorumluluğun kapsamı ile ilgili din, ırk ya da başka herhangi bir sınırlama bulunmamaktadır.
B- Zarar vermeme
“Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse komşusunu rahatsız etmesin” hadis-i şerifinde görüldüğü üzere, sözle ya da fiille komşuya zarar verilmesi yasaklanmıştır.
İslam, tüm insanlara zarar vermemeyi temel bir ilke olarak ortaya koyar. Ancak hadislere baktığımızda komşuya verilen zararın, diğer insanlara verilen zarara nispetle daha kötü görüldüğü anlaşılmaktadır. Zira yüz yüze baktığımız, aynı atmosferi soluduğumuz, yakınımızda bulunan insanlara kötülük yapılması, ahlaken daha aşağı bir seviyeyi işaret etmektedir. Konu ile ilgili bir hadisinde Hz. Peygamber, büyük günahların ne olduğunun kendisine sorulması üzerine; Allah’a ortak koşmak ve rızık endişesiyle çocuğunu öldürmekten sonra üçüncü sırada komşunun hanımıyla zina edilmesini sıralamıştır. Başka bir hadisinde de “Kişinin komşu hanımıyla zina etmesi, on kadınla zina etmesinden daha kötüdür. Kişinin komşusunun evinden çalması on evden çalmasından (hesap açısından) daha şiddetlidir” buyurmaktadır. Hadislerde gerek komşunun namusu gerekse malı hususunda zarar vermeme ilkesinin çiğnenmesi, diğer insanlara karşı bu suçların işlenmesinden daha kötü görülmüştür. Buradan hareketle Müslümanların komşularıyla olan ilişkilerinde, bu ilkeye riayet etmeye daha fazla çaba gösterilmesinin istendiği anlaşılmaktadır.
“Komşuya zarar vermeme” ilkesinin bir yönünü de komşularla bir arada yaşamaktan doğan ufak tefek sıkıntılara katlanmak ve bu konuda sabırlı olmaktır. Çünkü ufacık bir problemde komşudan şikâyetçi olmak, kapısına dayanıp münakaşa etmek ona zarar vermenin bir çeşididir. Bu bağlamda yaşanılan yerin örfüne göre makul karşılanabilecek zararlara tahammül göstermek komşuluğun bir gereği olarak görülmelidir. Ufak tefek konularda gösterilecek tahammülsüzlükler komşunun huzurunu kaçırmaya sebep olacak hususlardır. Bu tahammülsüzlüklerin karşılıklı sürdürülmesi ise komşular arasında yakınlığın kurulmasına imkan bırakmayacaktır. Zira hoşgörü ve anlayışın olmadığı ortamlarda, samimi ilişkilerin kurulma imkanı bulunmamaktadır.
C- Komşuya adaletle muamele etme
Bir toplumda huzur ve barışın varlığı o toplumda adaletin varlığı ve yokluğu ile yakından ilgilidir. Bu sebeple Kur’an’da yüce Allah “adaletin titizlikle ayakta tutulmasını” (Nisa, 4/135) emretmektedir. Toplumu oluşturan aileler arasında kurulan komşuluk ilişkilerinin de adalet esasına dayanması gerekmektedir.
D- Komşuya ihsân etme
İyiliklerde asgari ölçünün ötesine geçip isteyerek ve severek “daha fazlasını yapmak” anlamında kullanılan ihsân, kişinin karşısındaki kişiye sevgiye dayalı özverili tutum ve davranışlarını ifade eder. Kelime anlamlarına dayanarak komşuluk ilişkilerinde ihsânı “komşuya iyilik etmek” ve “komşuluğunu güzel yapmak” şeklinde anlamamız mümkündür. Komşuluk ahlâkında en üst seviyeyi “komşuya ihsân etme” aşaması oluşturmaktadır. Çünkü İhsân, adaletten daha yüce bir ahlaki seviyeye işaret etmektedir. Kur’an’da, kişinin içinde bulunduğu topluma karşı görevlerinin en üst seviyesi olarak ihsân görülmektedir. İhsânın, adaletten daha yüce olması, bireyin gerektiğinde kendi haklarından, toplumun huzur ve barışının temini için fedakârlıkta bulunmasını ifade etmesinden kaynaklanmaktadır.
Kur’an ayetlerinin yanı sıra, Peygamberimizin birçok hadisinde de komşuya iyilik edilmesi tavsiye edilmektedir. Bunlardan birinde Peygamberimiz Hz. Muhammed, “Ey Ebu Zer’ Çorba pişirdiğin zaman suyunu çok koy ve komşularını gözet!” diyerek komşuya ikram etmeyi öğütlemektedir. İkram etme, kişinin kendi imkanları ölçüsünde yapılmalıdır. İkram edilen şeye değer verilmeyeceği düşüncesi insanların komşuluk ilişkilerini azaltan bir husustur. Bu sebeple hadiste çorba gibi sade bir yemek bile olsa paylaşılması, ikram edilen şeyi küçük görmemeye işaret etmektedir.
Komşuya ihsân etme hususunda yakın komşunun uzak komşuya nispetle daha öncelikli görüldüğünü Hz. Peygamberin Hz. Aişe’den rivayet edilen şu hadisinden anlamaktayız. “Ya Rasulallah! İki komşum var. Bunlardan hangisine (öncelikle) hediye göndereyim? Dedi ki. “Sana kapısı itibariyle hangisi yakınsa ona gönder”
İslâm’ın komşulukla ilgili bizlere yüklemiş olduğu sorumluluklardan bir tanesi ise onun durumundan haberdar olmaktır.
Yani komşumuzun bir sıkıntı ve probleminin olup olmadığını bilmek, aç veya tok olduğundan haberdar olmaktır. Nitekim Hz. Peygamber bu hususa şöyle buyurarak dikkat çekmiştir: “Yanı başındaki komşusunun aç olduğunu bile bile tok olarak geceleyen kimse (gerçek anlamda) bana iman etmiş olamaz.”
İyi bir Müslüman olmanın yolu iyi bir komşu olmaktan geçiyor. İyi komşu olunmadan asla iyi Müslüman olunmaz. İyi komşu bu dünyada huzur ve saadet kaynaklarından birisidir. Atalarımız boşuna “Ev alma komşu al” dememişler.
Zamanımızda komşuluk ilişkilerinin zayıflaması ile birlikte bu ilişkiler ile birlikte yaşatılan örf ve âdetlerin (acıyı ve sevinci paylaşma, kardeşlik, yardımlaşma ve dayanışma…Vb.) eski gücünü kaybettiği görülmektedir. Kültürel mirasın yeni nesillere aktarılarak yaşatılması zayıflayan komşuluk ilişkileri sebebiyle artık daha zor hale gelmiştir. Toplumdaki bireylerin ortak bir kültürü paylaşmaları, biz duygusunu güçlendiren ve toplumun barış içerisinde yaşamasını kolaylaştıran bir olgudur.
Buradan hareketle komşuluk ilişkilerinin yeniden canlandırılması fertleri hem içerisinde bulundukları yalnızlıktan kurtaracak hem de toplumsal barışa önemli bir katkı sunacaktır.
Günümüzde giderek unutulmaya yüz tutan değerlerimizden biri olan komşuluk ilişkilerini Kur’an’ın ve Sünnetin öngördüğü tarzda yeşertmeye ve geliştirmeye, bu konuda İslam’ın koyduğu ilkeleri yeniden hayata hâkim kılmaya ihtiyaç vardır.
Fahri SAĞLIK
Emekli Müftü