16.06.2014 19:45:47

Ahmet Karayün

 Adam çok üşeniyordu, fena üşeniyordu adam, dediğim gibi acayip üşeniyordu, öyle böyle değil, şöyle üşeniyordu adam; O kadar üşenirdi ki uykusu gelip de esnemeyle uğraşmamak için erkenden yatardı. Üşendiği için haftada bir hacet giderir, ayda bir banyo yapar, çoğunlukla elbiseleriyle yatardı. Odasından kafanızı uzatsanız üşengeçliğin boyutunu daha iyi görürdünüz. En basitinden, yatağının kenarında yan yana iki halka gibi duran pantolonundan örnek vereyim. Genellikle çok uğraştırdığını düşündüğü için kemer takmadığı pantolonunu, düğmesini bile açmadan olduğu gibi ayaklarının dibine sıyırırdı. Bir akordeon gibi kıvrılan pantolonun bacakları yerle bir olduğunda geride halının desenini gösteren iki yuvarlak boşluk kalırdı. Sabah –bize göre öğle- kalktığında bu çukurlara ayaklarını yerleştirip, pantolonunun belinden tutarak çektiğinde akordeon açılır ve elbisesini hızla giymiş olurdu. Gerisini siz hayal edin işte. Bunu yapmaya üşenebileceğiniz ihtimaline karşı, müsaadenizle ben anlatmaya devam edeyim. Hoş, anlatmaya devam ettiğime göre, müsaade edip etmemeniz hükümsüz görünüyor. Neyse ki üşenmeden anlatmaya hazırım.

Bay Üşengeç bir gün film seyretmek istedi ama çok üşendiği için yapamadı. 'Televizyonu aç, DVD oynatıcıyı aç, hangi filmi seyredeceğine karar ver, DVD'yi cihaza tak. Kim yapacak tüm bunları? Hem, ne gerek var ki?' deyip vaz geçti.

Bir seferinde denize yüzmeye gitti. Kumların üzerinde, boğulmuş bir adam leşinin elbiseleriyle uzandığını düşünün. Yakıcı güneşin altında gevreyen giysilerden buram buram tüten dumanı hayal edin. Herkes hayretle bu dumanı üzerinde adama bakıyordu. Tahmin edeceğiniz gibi, 'Soyun dökün, yine giyin. Kim yapacak tüm bunları? Hem, ne gerek var ki?' deyip elbiseleriyle girmişti suya. Yine tahmin edeceğiniz gibi 'Saatlerce kulaç atacak değilim ya, bu kadar yüzme yeter' diyerek, denize girmesiyle çıkması bir olmuştu.

Kader o ya, Aşk, geldi ve bu üşengeç adamın kapısını tıkladı. Üşenmese, az kalsın âşık oluyordu. Kesinlikle aşk, çok çetrefilliydi ve bunun için uğraşmaya değmezdi. “Yemeğe çıkar, gül götür, mesaj at, telefonda saatlerce konuş, durmadan ‘seni seviyorum’ de. Kim yapacak tüm bunları? Hem, ne gerek var ki?' dedi ve kadınla arasındaki tüm bağlantıyı kopardı.

Nasıl oldu, nasıl bitti, ya da nasıl başladı bilmiyorum. Böylesine üşengeç olan bu adam evlendi. Evet evet, gerçekten evlendi. Duyduğum kadarıyla düğün dernek, smokin gelinlik olmayan bir evlilik yapmış. Karısı olacak kadına şöyle demiş, “Onca koşturmaca, onca hengâme. Böyle bir çilenin, yükün altına girmeyelim. Kim yapacak tüm bunları? Hem, ne gerek var ki?' Yine duyduğuma göre, tüm nikâh işlemlerini, şahitleri hep kadın ayarlamış. Bizimkine gidip imza atmak kalmış.

Gerdeğe girmek için bir ay beklemiş çünkü nikâh günü yıkandığı için yeni bir banyo macerasına üşenmiş. “Şimdi, duş muş uğraşmayalım. Zaten banyo yapmak zorunda kaldığımız gün iki işi bir arada halletmiş oluruz” demiş. Nereden mi biliyorum? Zavallı kadın, konu komşuya bunlardan dert yanmış.

Korunmaktan üşendiği için yanlışlıkla bir çocuğu olmuş ve bu hataya yine düşmemek için kendini kısırlaştırmış. “Çocuk mocuk hayatımın en zor işi, neyse ki annesi, dayısı, dedesi, ninesi var” demiş.

Bir gün, bu efsanevi üşengeç adamla tanıştım. Tokalaşmak için elini uzatmaya üşendiği, başıyla selamlamanın da zor geldiği için boncuk gibi parlayan iki gözünün kapaklarını yarısına kadar kapar gibi yaparak selamladı beni. Hakkında yazdığım bu yazıyı kendisine okutmak istedim, tahmin edin bakalım ne dedi?

Senin de bu adamdan -tamam, biliyorum kadınsın ama söylediklerim senin içinde geçerli- aşağı kalır yanın yok. Sol alt köşedeki “beğen” butonu ve o satırın sonundaki 'paylaş' butonuna tıklamaya üşeniyorsun değil mi? 

Ahmet Karayün / İstanbul 08.06.2014 / 20:50


TÜM YAZARLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.