25.11.2023 14:23:00

Önder GÜZELARSLAN

 

GENÇLİĞİN İSLAMDAKİ YERİ
Gençlik denilince aklımıza, fiziki yaş dikkate alınarak buluğ çağına ermiş 12-14 yaş
aralığından başlayarak 40’lı yaşlara kadar olan dönem gelmektedir. Ancak bu yaş
dilimindeki 15-25 yaş arası asıl kastettiğimiz genç kitleyi kapsamaktadır. Gençlik
olgusu çocukluk evresinden sonra başlayan bir dönemdir.


Gençlerin dimağları aslında taptaze ve yeniliğe açık bir durumda. Lakin gencin
çocukluk evresinde aldığı ebeveyn eğitimi ve okul çağında aldığı eğitim bir kişinin
rotasını belirlemede bir alt yapı teşkil etmektedir. O nedenle buluğ çağında başlayan
sorumluluk, öncesinde ailede sağlam bir eğitim alarak gençlik yıllarına ulaşmış
bireyler bundan sonra hem çevrenin etkisi hem de kendilerini geliştirmeleri
doğrultusunda seçecekleri yol onların geleceklerinin inşasında temel oluşturmaktadır.
O nedenle sağlam bir gençlik sağlam bir gelecek demektir. Geleceğin teminatı
konumundaki gençleri kendi yaşayacakları çağa uygun bir şekilde sadece maddi
yönleriyle değil, manevi yönleriyle de, ruhlarını doyurarak yetişmelerini sağlamalıyız.
Gençlerin tap taze dimağlarına iman ve ilim tohumu atmamız gerekir ki yaşlanınca
altında gölgelenebilecek bir ağacımız olsun. Müslüman bir genç kalbini iman ile
yükleme yapar ve kendini ilme verirse gelecekte o derece sağlam bir yapı kurulması
için temel atılmış olur. Gençlere her şeyden önce iyi bir “İman Dersi” vermek gerekir.
Nitekim Peygamberimiz (sav) kendisinden Kur’ân öğrenmek için gelen gençlere
“Önce İman Dersi” verirmiş, sonra bu imana dayanan ilim ve ibadeti öğretmiştir.
Gençlerinde, ilimleri ve ibadetleri arttıkça imanları artmış, imanları arttıkça ahlâkları
ve ibadetleri daha da artarak devam etmiş ve her ayet okundukça imanları inkişaf
etmiştir.


Hz. Peygamber Efendimiz (sav), gençlerin terbiyesi ile özel olarak ilgilenmiş,
mescidinin yanı başındaki Suffe isimli çardakta, Ebu Hureyre gibi nice delikanlıya
dinini öğretmiştir. Efendimizin yanında gençliklerini yaşayan Abdullah b. Ömer,
Abdullah b. Mes’ud, Abdullah b. Abbas, Muaz b. Cebel ve Enes b. Malik gibi büyük
sahabelerin, İslam kültür ve medeniyetinin inşasındaki yerleri tartışılmazdır. Bulduğu
her fırsatta gençlere özel tavsiyelerde bulunan Allah Rasul’ünün, Abdullah b. Abbas’a
verdiği öğütlerden biri şöyledir:
“Delikanlı! Sana bazı sözler öğreteceğim: Allah’ın hakkını koru ki Allah da seni
korusun. Allah’ın hakkını gözet ki O’nu hep yanında bulasın. Bir şey istediğinde
Allah’tan iste. Yardım dilediğinde Allah’tan yardım dile. Şunu bilmelisin ki, bütün varlık
alemi bir konuda senin yararına bir şey yapmak için bir araya gelse ancak Allah
yazmışsa sana destek verebilirler. Yine bütün toplum sana zarar vermek için bir
araya gelse ancak Allah yazmışsa sana zarar verebilirler. Zira kalemler kaldırılmış,
sayfalar kurumuştur.” ¹


Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hayatı boyunca gençlere çok önem vermiş ve genç
sahabelerin yetişmesine ayrı bir özen göstermiştir. Bunlardan birisi de damadı,
amcasının oğlu ve dört halifenin sonuncusu Hz. Ali (r.a.)’dır.  Hz. Ali (r.a.), İlk
Müslüman olduğu zaman 10 yaşındaydı. Hz. Peygamberimiz (s.a.v.) “Ben sana
yardımcı olurum” dediği zaman 12 yaşındaydı. Hz. Peygamberimiz (sav) O’na
ilminden dolayı “Ali ilmin kapısıdır” ve cesaretinden dolayı da “Allah’ın aslanıdır”
demişti. Hz. Ali (r.a.) kendisinin yetişmesinde önemli rolü olan Allah Rasûlü’nü
hiç mahcup etmemiş her zaman ilmin kapısı olduğunu göstermiştir. İlimde kendini
yetiştirerek birçok sahabenin de doğru bilgi ile donatılmasına vesile olmuştur.
Hz. Peygamberimiz (s.a.v.) “İhtiyarlanmadan önce gençliğin değerini bilin!” buyurarak
gençliğin kıymetine vurgu yapmıştır. Bu yönde Hz. Ali (r.a.)’da şu altın değerindeki
ifadeleriyle gençliğin ne kadar önemli olduğunu vurgulamaya çalışmıştır. “Gençleri

kendi zamanımıza göre değil, onların yaşayacağı zamana göre eğitmemiz gerekir.”
Bu ifadeler ile kâinatın ve dünyanın daima gelişime meylinde olduğuna dikkat
çekerek, her şey terakki ve tekâmüldedir. Çocuklarımızı kendi zamanlarımıza göre
eğitmeye çalışırsak bu durumda “kuşak çatışması” olur ve biz gençlerle anlaşmakta
zorlanırız. Onları köklerine bağlı, dinine sadık olmak kaydıyla geleceği inşa
edecekleri boyutta sağlam karakterde yetişmeleri için her türlü seferberliği yapmamız
gerekir.


Bugün ve yarının dünyasını ve aynı zamanda toplum içinde vuku bulacak olayların
belirleyicileri gençler olduğundan ötürü; yarınlarımızın yaşanabilir olması için onlara
karşı tutumumuz oldukça önemlidir. Aynı şekilde bir gencin sosyal çevreye uyumlu
davranması, toplum içerisinde kendisine ait görevleri ifa etmesi, toplumsal yaşamda
öngörülen kanun ve kurallara riayet etmesi, kültürün ve adetlerin yaşaması için
çabalaması ve öngörülen yaşa geldiğinde dini sorumluluklarını yerine getirmesi
toplumun ona bakış açısı ve tutumunun bir mahsulüdür. Ya da bunun tam aksi
düşünüldüğünde mesela bir gencin asosyal olması, kendi toplumunu yerip,
aşağılaması, toplumsal ödevlerinden uzaklaşıp, dini ve kutsal olduğu kabul görülen
değerleri ayakları altına alması da yine toplumun o gence karşı bakış açısı ve
tutumunun bir getirisidir.


Sonuç olarak şunu ifade edebiliriz. İslam dini, hayatın dönüm noktasını oluşturan
gençliğe büyük bir önem vermiş, gençliğin her açıdan iyi ve doğru bir şekilde
yetiştirilmesi için gerekli ilkeleri belirlemiştir. Hz. Peygamberimiz (s.a.v.) de bize bu
hususta çok güzel bir misal teşkil etmiştir. Gençlerimizin İslamî, insanî ve evrensel
değerlerle yetiştirilmesi, yarınlara güvenle bakmamızı, güçlü ve sağlam bir toplum
olmamızı sağlayacaktır. Bu hususta başta anne babalar olmak üzere eğitimcilere, din
görevlilerine, medya organlarına, sivil toplum kuruluşlarına kısacası bütün bir topluma
büyük görevler ve sorumluluklar düşmektedir.
1) (Tirmizi, Sıfatu’l-Kiyame / 59)


TÜM YAZARLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.