Görüştüğüm Dostların Anlattıkları;
"Pijamalarımızla, çıplak ayakla sokağa fırladık gece yarısı.
Binalar yıkılmış, nere kaçacağımızı bilemedik.
Ayaklarımız kesildi, üşüdük.
Artçılar oldukça, ayakta kalan binalarda yıkılmaya başladı.
Sağa koşuyoruz, oradaki bina üstümüze geliyor.
Sola koşuyoruz binalar yutuyor bizi.
Yer ayağımızın altında durmuyor.
O ses öyle ürkütücü ki insanın aklını kaybetmemesi mümkün değil.
Ve her yandan çığlık sesleri geliyor.
Açık bir alan bulduk.
Sonra annemiz, babamız, dostlarımız aklımıza geldi.
Ama onlara gidemiyorsun.
Yollar yarık, parçalanmış.
Arabalar enkaz altında.
Ölmemiş olmanın sevincini bile yaşayamadan aniden iliklerine kadar işleyen bir soğuk sarıyor bedenini.
Ve işte o zaman anlıyorsun,
"O gün anne çocuğunu, çocuk annesini düşünmeyecek.
Herkes kendi derdine düşecek..."
Bizim cüzi aklımızla hayal edebileceğimiz kıyamet ancak bu şekilde olabilirdi ve işte şimdi biz kıyameti yaşıyoruz diyoruz.
Burada insanlar çok çaresiz.
Çıkanları saracak bir kefen bile bulamadığımız için, enkazlardan bulduğumuz çarşaf, perde gibi şeylere sarıyoruz onları.
Köşemize çekildik ve Rabbimizin bize merhamet etmesini bekliyoruz.
Bir Adapazarı depremi gibi değil bu deprem.
Orada tek bir bölgeydi ve insanlar nereye ulaşacağını bildiler.
Ama bugün yüzlerce ilçe, ve köyler yok oldu.
Yollar yok oldu.
Yardımların ulaşması daha zor.
Devlet burada.
Lakin heryer yıkıldı.
Hangi birine yetişsin ki...
Bize kefen gönderin ölülerimizi saralım.
Bize iş makinesi gönderin ailelerimize ulaşalım.
Bize dua edin aklımızı kaybetmeyelim..."
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.