Haz ve hız çağında zamanı bereketlendirmek
“Andolsun zamana ki, insan gerçekten ziyan içindedir. Ancak, iman edip de sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka
(Onlar ziyanda değillerdir).” (103: 1-3 Asr Suresi )
“Zaman” Kur’an’ı Kerimin en önemli kavramlarından biridir. Zaman yaşamın içinde vücut bulduğu Allah’ın yaratmış olduğu bir mahlûktur. Bu yazımızla birlikte birkaç hafta “zaman” a dair tefekkür etmeye çalışacağız.
Allah (cc) niçin zamana yemin ediyor?
Kur’an’da Allah’ın zamana yemin ettiği pek çok ayet vardır. Buradaki amaç ne olabilir? Allah bir şeyin üzerine yemin ediyorsa bu ne demektir?
Dün geldi geçti tekrar getirmek mümkün değil. Yaşanmışlıkları, yaşanmamışlıkları ve keş keleri ile geride kaldı. Yarın ise bir muamma gelecek mi, gelmeyecek mi? Var mı, yok mu? An şu içerisinde olduğumuz “an” dır. Öyleyse anı yaşamak ne demektir?
İnsanlar yaşadıkları anın farkına varmadan yaşar oldular. Bir zamanlar yaşadığınız ömrün hesabını yapın derlerdi. Şimdi ise yaşadığınız anın hakkını vererek yaşayın, hayatınızı dolu dolu geçirin denir oldu. Öyle ya, kim garanti edebilir ki günün sonuna çıkacağımızı?
Mutlu olmayı hep bir takım şartlara ve zamanlara hasretmeye başladık. “şu sınav dönemi bir bitsin, askere gidip geleyim, şu işe gireyim, evleneyim, kariyerimde şu makama bir ulaşayım, çocukları bir büyüteyim, emekli olayım ” gibi sonu gelmez ertelemeler. Bir bakıyorsunuz ömrün sonundasınız. Yıllar geçmiş, yaşlılık gelmiş çatmış.
Yaşamı, yaşam da mutlu olmayı bir takım şartlara bağlayarak aslında hayatımızı ipotek altına almış oluyoruz. İpotekli yaşam da bizlere mutluluk getirmiyor.
Birçoğumuz, küçük yaşlardan itibaren, içinde bulunduğumuz anı yaşamamayı, bir anlamda yaşamı ertelemeyi öğrendik.
Türkiye’nin sayılı zengin ailelerinden Koç ailesinin babası Vehbi Koç, bir röportajında gözleri yaşararak, “Hayatım boyunca sürekli çalıştım; hiç hayatımı yaşamadım” diye yanıt veriyordu. Şimdi içinizden bazıları “Vehbi Koç gibi zengin ve başarılı olayım da hayatımı yaşamasam da olur” diyebilir. Peki, hem çalışarak başarılı olmak hem de içinde bulunduğunuz anın hakkını vererek hayatımızı bereketlendirerek yaşamak mümkün değil mi?
İnsanın içinde bulunduğu anın farkında olması ve o anın hakkını vererek yaşaması bir ayrıcalıktır. Bir düşünün yaptığınız işlerin tadını çıkararak yaşamak mı yoksa “Eyvah ben nasıl da ömrümü tüketmişim?” diyerek yaşanmamışlıklara pişman olmak mı istersiniz? “Ah ne güzel günlerdi” diye kaçırılmış güzellikleri hasretle ve esefle hatırlamak yerine, o güzel günlerin değerini yaşarken fark etmemiz mümkün değil mi?
Zamanı biriktiremeyiz ama bereketlendirebiliriz?
Bereket kelimesinin Arapça kökü ‘bereke’ dir. Türkçede de “birikim” kelimesi buna karşılıktır. (–im ) yapım eki atılırsa geriye Arapçadaki gibi ‘bereke’ kalır. İngilizcedeki ‘pereke-park’ kelimesi de arabaların içinde biriktiği yer manasınadır. Yani bereket birikimi ifade eder.
Yaşamımızda her şeyi biriktirebiliriz ama zamanı biriktiremeyiz. Yaşamadan ertelenmiş olduklarımızı ileride yaşama ihtimalimiz hiç olmayacaktır. Çünkü yaşamda geçen anlarımız asla tekrarlanmayacaktır. O halde esas maharet yaşamımızı oluşturan, o tekrarı mümkün olmayan, eşsiz anların hakkını vererek yaşamayı öğrenmek ve yaşadıklarımızdan da hesaba çekileceğimizi unutmamaktır.
Mehmet Nuri Kaynar