Kağıttan Gemi
Merhabalar sevgili canım okurlarım,
Tatildi kardı derken biraz ayrı düştük sizleri özledim.
Nasılız bakalım? Yolunda mı her şey?
Hoş bu koşullar altında ne kadar iyi olabiliriz ki diyeceksiniz haklısınız hem de çok…
Neyse bu sefer zorluklardan değil de güzelliklerden bahsedelim ne dersiniz?
Mesela kardan bahsedelim, bembeyaz lapa lapa hatta baya bir lapaca yağan bitmeyen kardan…
Sevdik mi sevdik ki zaten seviyorduk…
Güzel miydi güzeldi elbet fakat bitmeyişi bizleri biraz bitirdi diye eklesem sanırım abartmış olmam.
Ben zaten sömestr tatillerini oldum olası sevmem, öğrencilik yıllarımdan kendisine biraz takıklığım var:) Bana göre iki hafta okuldan ayrı kalınması çok güzel bir durum değil ama tabi ki bu benim kendi fikrim, mutlu olanlara ve sevenlere saygım baki…
Hadi sömestr tatilini anladım peki ya o ara tatiller:)
Vardır bir bildikleri elbet benim bilmediğim ve anlayamadığım, mümkündür.
Biz geçen ara tatilde bizim kızları hoplayıp zıplayabilecekleri isim veremediğim için bir AVM de bulunan çocukların pek sevdiği bir ortama götürdük. Sevdiler mi sevdiler elbet, fakat bilseler ki biz onların yaşındayken çok daha az şeyle çok daha fazla eğleniyorduk belki bu kadar sevmezlerdi kim bilir.
Bizim sömestr tatillerimiz genellikle evlerimizde ailelerimizle, aile büyüklerimizle ve de kuzenlerimizle geçerdi ve gayet tabi mutlu olurduk bu durumdan. Mesela bizlerin zıplama durumu şu şekil olurdu ki bence çok eğlenceliydi koltuktan koltuğa zıplama stili:)
Minderleri yere yığıp üst üste koyup üstüne atlamak mı dersiniz, yoksa yere serpiştirip minder üstüne kim denk gelecek oyunu mu dersiniz…
Büyüklerimizin ikazlarına hatta hatta yükselen ikaz tonajlarına hiç girmiyorum bile:)
Elimize bir tığ ve dantel ipi verip, önce zincir çektirir peşinden de havluya kenar yapmamız söylenirdi ve eğer o kenar bitmezse oyuna geçememe ihtimalimiz olurdu, fakat biz bunu dahi oyuna çevirirdik. O havlunun kenarı hiç bitmezdi, bizim de katıla katıla gülmelerimiz tabi…
Bulaşık deterjanını suya katıp mandallarla baloncuklar üflerdik gökyüzüne…
Gökyüzüne erişmezdi elbet, ama biz öyle sayardık…
Gazete kuponlarıyla alınmış ansiklopedilerimiz vardı evimizin en başköşesinde duran, dönem ödevlerimiz sömestr zamanına verilmiş olurdu ve bizler ödevlerimizi kendi el emeğimizle tane tane yazarak yapardık. Dönem ödevi kapağımız çok mühimdi, bildiğimiz tüm kenar süsü çizimlerini dönem ödevi kapağına inşa ederdik…
Esasında şimdi şimdi anlıyorum da bizler baya baya kalbimizi inşa ediyormuşuz o ödev sandığımız sayfalara…
Bizler küçücük şeylerle mutlu olan, dahası bizler mutlu olmayı bilen çocuklardık…
Bizler kâğıttan gemi, yapıp suda yüzdüren… Uçak yapıp, uçurtan… Evde ne varsa onun yeterli olması gerekliliğini bilen, paylaşmayı bilen, şükür ne demektir idrak edebilen çocuklardık…
Z kuşağı gümbür gümbür deniliyor, evet Z kuşağı öyle ne mutlu hepimize…
Peki, Z kuşağı mutlu mu sizce?
Tabi ki çağa uymak neredeyse mecburi bir sorumluluk, fakat acaba diyorum bazen bizler de birazcık bile olsa onlara kendi çocukluğumuzda ki mutluluklarımızla mutlu olunabileceğini aşılamaya çalışsak mı çocuklarımıza? Hani en azından bilseler ki; istenildiği vakit internet olmadan da akıllı telefonlar olmadan da ne bileyim işte oyun alanlarına gitmeden de mutlu olunabilir aslında…
Mutluluk kendi içlerinde, yüreklerinde…
Tüm çocuklara, benim gibi düşünenlere ve düşünmeyenlere sonsuz sevgimle...
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.