ALİ ÇAVUŞ DAYININ
KÖSTEKLİ SAAT HİKAYESİ
1970'li yıllarda köyümüzde, küçücük bir cami vardı.
Dışarıdan bakıldığında, pek de camiye benzer bir tarafı yoktu, doğrusu.....
Bina Rumlardan kalma, üzeri saçla örtülü, eski bir yapıydı.
Ne tarafından bakılırsa bakılsın, köyümüzün ihtiyacına, hiç bir şekilde cevap veremiyordu.
Bu caminin yerine, daha büyük bir caminin yapılması gerekiyordu.
Fakat caminin arsası oldukça küçüktü. Eski caminin arsası üzerinde, böyle büyük bir cami yapmak, mümkün değildi.
İlk önce büyükçe bir arsa satın almak, gerekiyordu.
Ve sonunda , aranılan arsa bulundu.
Bulunan arsa; köyümüzün merkez mahallesinde ,köyün tam da orta noktasında ,2 dönümlük cami yapımı için çok müsait ,istenilen büyüklükte, bir arsaydı.
Önce, Cami inşaatının yapımı için, bir dernek kuruldu.
"Kurugökçe köyü camii yaptırma ve yaşatma derneği"...
Dernek başkanlığına ise, dedem Şurlu Mehmet seçildi.
Dedem Şurlu Mehmet; çok kesin kararlı ,çıktığı yoldan asla geriye dönmeyen, yorulmak nedir bilmeyen, çalışkan, azimli , kararlı, kalbi iman aşkıyla dopdolu, bir insandı.
Köyümüz ;
4 mahallesi bulunan, 5 - 6 köyün ulaşım aksı üzerinde yer alan, yaklaşık kasaba büyüklüğünde, merkezi bir köydü .
Bu nedenle, yapılacak caminin, mutlaka büyük olması gerekiyordu.
Merhum dedem önce, caminin projesini çizdirdi .
Proje büyük bir cami projesiydi. Öyle ki o yıllarda;
Samsun'un hiç bir köyünde ve bazı küçük ilçelerinde dahi, bu büyüklükte bir cami yoktu.
Bir çok kişi bu kadar büyük bir camiye ne gerek var, biz bunun altından nasıl kalkarız diyerekten, dedeme itiraz ettiler.
Fakat dedem onlarla aynı görüşte değildi..
Dedem yıllar sonrasını gören, zamanın ruhunu iyi okuyan, ileri görüşlü bir insandı...
Hep şu sözü tekrar edip dururdu;
- Bir gün gelecek, bu yapmış olduğumuz cami de yeterli olmayacaktır...
Nitekim, aradan geçecek olan zaman, dedemi haklı çıkaracaktı.
Ve sonunda öyle de oldu...
Neden sonra camimizin kapasitesi yeterli olmamış, camiye yeni ilave bölümler yapılmış, Camimiz %50 oranında büyütülmüştü...
Zaman sonra bu da yeterli olmamış, merkez camisinden sonra ;
-3 mahalle Camisi ,
-1 adet mescit daha, inşa edilmişti...
Yapılan tartışmaların ardından sonunda kazanan, dedem olmuştu. .
Oy birliğiyle caminin büyük olmasına karar verildi.
Hemen, caminin temel kazma işlemlerine başlandı.
O yıllarda günümüzde olduğu gibi, beko kepçe hafriyat kamyonları vb. iş makineleri, yok denecek kadar azdı.
Bütün işler kazma kürek ve insan gücüyle yapılacaktı.....
Temeller oldukça derin kazıldı.
Temellerin derinliği yer yer 2-3 metreyi bulmuştu.
Temelden çıkartılan toprak hafriyatı iki kademeli bir iskele marifetiyle, ancak iki aşamada, gün yüzüne çıkartılıyordu...
Yüzeye çıkartılan toprak yine küreklerle , tampersiz küçük traktörlere yüklenerek, İnşaat alanının dışına, taşınıyordu.
Yani temelden çıkartılan bir koşa toprak, (iki avuç dolusu) 4 kişinin küreğinden geçmek zorundaydı....
Kazmayla kazanı da sayarsanız, 5 kişi.......
Merhum büyüklerimiz imece usülüyle her gün, her evden en az bir kişi gelmek şartıyla, gece gündüz çalışarak, aylar süren hummalı bir çalışmanın ardından nihayet , caminin temellerini kazma işlemlerini bitirdiler.....
Ardından süratle, kaba İnşaat sürecine başlandı..(demir, beton, tuğla örme işlemleri)
O yıllarda köylerde elektrik yoktu.
Bugünki gibi, hazır beton da yoktu..
Malzemeyi üst katlara çıkartmak için, makara (varan-gelen sistemleri) yoktu...
Kepçe yok, damperli kamyonlar yoktu...
Kum ve çakıl deniz ya da da ırmak kenarlarından, küreklerle tampersiz kamyonlara yüklenir, inşaat alanında ise yine, küreklerle boşaltılırdı....
Harç ve beton karma işleri de yine, kürek ve insan gücüyle yapılırdı.
Karılan betonu taşıma işlemi ise; önden ve arkadan ikişer toplamda ise dört adet kolu bulunan, ortasında tekne benzeri çukurlu bir bölmesi olan, iki yiğit er tarafından taşınan tahtadan imal edilmiş, basit bir aparatla, yani teskereyle yapılıyordu..
Bu nedenle binaların en zor işi işte, tam da burasıydı..
Kürekle beton karmak,
Teskereyle harç taşımak...
Şu andaki imkanlarla kıyas edildiğinde, o zamanlarda bir İnşaat yapmak, günümüzde iğneyle kuyu kazmak kadar zor, bir işti.
Her şeye rağmen insan gücüyle yapılması gereken işler, bir şekilde, yürüyordu...
Fakat asıl en büyük sorun finansman, yani para bulmaktı...
Çünkü Devlet fakir, millet daha da fakirdi.
Köylerde günümüzdeki
gibi maaş vb. para akış çeşitliliği, yoktu.
Köylerde sadece imamlar ve öğretmenler, maaş alırdı.
Köyümüzün toprakları tarım için pek de elverişli değildi .
Toprak, karın doyurmuyordu....
Para getiren tek bir ürün vardı, o da sadece tütün üretimiydi...
Tütünün zahmeti çok, bereketi ise hiç yoktu.
Hayvancılığa sıra gelince, o yıllardaki hayvan ırkı kara sığır adı verilen, bir türdü.
Kara sığır keçiden biraz daha büyükçe ;
yaramaz mı yaramaz; arsız mı arsız, hırsız mı hırsız, eti sütü yetersiz, beslenmesi zor, musibet bir hayvan ırkıydı.
Yani sözün özü toprak karın doyurmadığı gibi, hayvancılık da karın doyurmuyordu .
Bütün bu olumsuz şartlara rağmen, merhum büyüklerimiz caminin inşası için canhıraş çalışıp, ter döküyorlardı.
Ortada bitirilmesi gereken Ulu bir mabet vardı.
O para bulunacak ve o cami, bitirilecekti.
Merhum Mehmet dedem caminin inşası için köyümüzün dışından, kaynak arama girişimlerine başladı.
Evvela hemşehri eş dost ve akrabalarımızın yoğun olarak yaşadığı ;Trabzon, İstanbul ,Gökçeada ,Sakarya ,Hatay Kırıkhan gibi şehirlere giderek, oradaki tanıdıklardan nakdi yardımlar topladı.
Sonrasında 2-3 kez, Almanya seferi oldu...
Köyümüz nüfusundan Almanyada çalışan, epeyce gurbetçi işçilerimiz vardı.
Dedem bu işçileri çalıştıkları şehirlerde bir bir ziyaret ederek, onlardan hatırı sayılır miktarda, nakdi yardımlar topladı.
Dışarıdan toplanan bu yardımlar ile caminin kaba inşaatı, neredeyse bitirildi..
Böylece Caminin silüeti ortaya çıkarak, arzı endam etmeye başlamıştı.....
Caminin silüeti ortaya çıkınca milletin, bu ulu mabedin bitirileceğine dair umutları , iyice artmıştı....
Caminin iskeleti ortaya çıktıktan sonra iç kaynaklar da artmaya, bereketlenmeye başladı.
Hem köyümüzün içinden hem de çevre köylerden, camiye para akışı hızlandı.
Her yıl hasat mevsiminde köylülerimizden, ayni ve nakdi yardımlar toplanırdı.
Mevsimine göre; buğday mısır fındık, canlı hayvan, tütün hevengi , (yaklaşık 3 kg.)tütün balyası, (yaklaşık 20 kg) gibi ayni yardımlar toplanıp paraya çevrilerek, cami inşaatında kullanıldı..
Bir defasında hasat mevsiminde dedem yanındaki bir heyet ile birlikte , camiye yardım toplamak amacıyla köyün aşağısından yukarısına kadar bütün bir köyü, kapı kapı dolaşmışlardı...
Yardım toplayan heyetin içerisinde köyümüzün imamı ve babam H. Yunus Şahin de vardı..
Herkes Mabedin inşası için ; az ya da çok bir şekilde, katkıda bulunmuştu...
İşte Ali Çavuş dayının köstekli saati hikayesi tam da burada, başlıyordu...
Son olarak köyün en üst noktasında bulunan,
Merhum Ali Çavuş dayının hanesinin kapısına varıldı.
Ali Çavuş dayı, heyeti karşısında görünce hemencecik , niyetlerini anladı ve Merhum dedeme şöyle dedi.
-Hacı Mehmet ne için geldiğinizi biliyorum.
-Cebimde size verecek beş kuruş param yoktur sözlerinin ardından, elini yeleğinin cebine attı.
Cebindeki köstekli saati çıkartarak , dedeme uzattı ve şöyle dedi:
-Bu saat "Devlet demir yolları "marka, iyi bir saattir.
-Değeri 300 tl. dır. Bunu 300 tl. ye sat ve parasını,Caminin inşasında kullan,..
-Olsun anamın babamın ve geçmişlerimin ruhu için , dedi...
Dedem ise şöyle cevap verdi:
-Yok Ali Çavuş, bu sana lâzımdır.
"Eve lazım olan, camiye haramdır" alamam , dedi.
Ali Çavuş dedemin iki elini sıkıca kavrayıp,
-Bu saati almazsan seni bir yere bırakmam...
-Buradan bir yere gidemezsin, dedi.
Dedem , Ali Çavuş un çok istekli ve kararlı olduğunu görünce, onu bu hayıra ortak olmaktan mahrum bırakmadı..
Ve saati kabul etti...
Burada bir adamlık da babam H. Yunus Şahin yaptı.
Kendisinin iyi kötü bir saati olmasına rağmen , cebinden 300 tl. parayı çıkartarak, Ali Çavuş dayıya uzattı.
Ve ona şöyle dedi.....
-Ali Çavuş dayı bu saati ben satın alıyorum , işte parası....
-Camiye bağışını sen, kendi elinle nakit olarak, yap dedi.....
Ali Çavuş dayı büyük bir sevinçle parayı babamın elinden alarak, dedeme tevdi etti...
Dedem parayı aldıktan sonra saati yeni sahibine , babam H. Yunus Şahine teslim etti....
Bütün yüzler gülüyordu bu alış veriş ten herkes memnundu.
Allahü Azze ve Celle de razıydı.....
Ali Çavuş dayı bu ameliyle birlikte kim bilir belki de Allahın,
Kur'an ı Kerim'de övdüğü kişiler listesine adını altın harflerle yazdırmıştı....
Ayet :"Mescit leri ancak, Allah'a ve ahiret gününe iman edenler, namazlarını kılıp, zekatını verenler inşa ederler......." İla ahirihi..
Saat şu anda işler vaziyettedir....
Yaklaşık 50 yıldır babamın elinde.
Saat kurmalı ,mekanik, köstekli bir saattir........
Babam 50 yıldır her sabah o saati kurarken Ali Çavuş dayıya rahmet okuyarak, yeni güne başlar....
O ulu çınarların her birisi arkalarından böyle nice güzel anılar bırakarak , ahiret yurduna çoktan göçtüler..
Aralarından sadece,96 yaşındaki babam H. Yunus Şahin kaldı.
Allah cümlesine rahmet eylesin,
Mekanları cennet olsun...
Babama da sağlıklı hayırlı ömürler nasib etsin...
6 Mayıs, 2024 Samsun.
Emekli öğretmen, Zekeriya Şahin...